Doç. Dr. Ali Faruk Yaylacı, Ankara doğumlu. Ankara’dan ilim dünyasına yetişen bir isim. Akademisyen, düşünür, okur ve yazar. Yönetimin felsefesinin yapan bir ilim adamı. Yazarak düşünen, düşünerek yazan bir eğitim bilimci. Her hal ve ortamda okuma yapılabileceğini kendi hayatında uygulayan bir düşünce adamı. Okumayı kalbin bir işi kılma çabasına inanan birisi. Tefekkür ufuklarından damlalar içeren bir röportaj yaptık kendisiyle. İstifadenize sunuyoruz.
Doç. Dr. Ali Faruk YAYLACI ile röportaj
Maarifin Sesi: Okuma nedir? Kaliteli bir okuma nasıl yapılmalıdır?
YAYLACI: Okuma görerek düşünmektir belki de. Yazı düşünceyi simgelere aktararak görünür kılarken okuyan için de bu simgeleri soyut düşünceye aktarmaya yardım eder. Okurken okuduğumuz metinden hareket ederiz. Gideceğimiz yer akıl ve tahayyülle şekillenir. Bu bağlamda okumayı vakit geçirmek için yapılan bir eğlence olarak görmek ya da okumak için vakit bulamamak anlamsızlaşır. Çünkü belki de en insani faaliyetimizdir okumak. Esasen okumak kelimesi bizim dilimizdeki kökleri itibarı ile “sesleme”ya işaret eder. Türkü okumak denilir mesela ya da eskiden köylerde düğünlere davet edilirken insanlara birer hediye gönderilirdi ve hem bu hediyeye hem de bu davet işine “okuyuntu” ya da “okuntu” denirdi. Birisini okurdunuz ve bu çağırmak seslemek anlamına gelirdi. Kutsal kitabımızın ilk ayetindeki “Oku” hitabı da bu anlamdadır. Efendimizden istenen hakikati ve ilahi vahyi seslemesidir. Benim nazarımda bütün kitaplar Kur’an-ı Kerim’in gölgeleridir. Kitap odur diğerleri ondan dolayı takliden kitap diye adlandırılır. Okumak da işte bu seslemedir belki de. Bütün okumaların yöneldiği yer burasıdır. Hakikati ve her yere yayılan ilahi çağrıyı kendimizde seslemek. Hangi kitap olursa olsun bütün okumalar bu çerçevede görülebilir diye düşünüyorum. Her kitap bizi hakikati seslemeye kendimizi hakikate çağırmaya yöneltebilmelidir şu ya da bu yolla…
Maarifin Sesi: Okuma ile kalp ve davranış terbiyesi arasında nasıl bir ilişki kurarsınız?
YAYLACI: Okuduğumuz bir şey bizi ve davranışlarımızı değiştirmiyorsa onu okumamışız demektir. Bunun olabilmesi için ise okumak bir zihin etkinliği olarak kalmamalı kalbin işine dönüşebilmelidir. Burada kalp derken bütünüyle geleneksel anlamını kastediyorum. Yürek dediğimiz organ sadece onun simgesidir. Kalp esasen ruha yani insanın zihni aşan akıl ve bilince işaret eden boyutlarına. Okuma kalple olursa ancak bizi değiştirebilir.
Maarifin Sesi: Kısaca çocuk, muallim, mürebbi tarifi yapabilir misiniz?
Çocuk mükemmel varlıktır. Büyüdükçe çevreye uyum sağladıkça bu mükemmelliği ve saflığı kaybeder. Muallim ya da mürebbi bu süreçteki rehberdir. Bozulmanın bilincine varmak ve bu eksikler dünyasında özünü muhafaza ederek varoluş gayesini gerçekleştirebilmek için. Muallim ve mürebbi aynı kişi olmalıdır. Giderek daha yüksek düzeyde bu kişiler ayrışmıştır. Artık mürebbiye ihtiyaç kalmamıştır. Öğretmenin bir kişilik ve düşünce timsali olması beklenmemekte ve istenmemektedir. Zaten bilgi her yerdedir ve herkes istediği gibi ulaşabilir. Yakında öğretmene de ihtiyaç kalmayacaktır. Bu yüzden entellektüel birikimi üst düzeyde, bir şahsiyet timsali olan öğretmen yetişsin diye uğraşılmamaktadır. Herkesin öğretmen olabildiği, testlerle elenerek seçildikleri, düşük statüde çalıştırıldıkları bir ortamda ne entellektüel birikimden ne şahsiyet timsalliğinden bahsedilebilir.
Maarifin Sesi: Maarif, terbiye, talim kavramları sizin zihninizde nasıl bir Türkiye hayali uyandırıyor?
YAYLACI: İnsanlık tarihinin birikimini kendi serüvenindeki tezahürü ile yansıtabilen bir Türkiye. Ekonomik kalkınma ve rekabet fikri ile eğitime bakmayan bir Türkiye.
Maarifin Sesi: Okuma talimi ya da okuma temrinleri yahut buna okuma hedefleri diyecek olursak sizin önerileriniz nelerdir?
YAYLACI: Bir hedef koymadan okumanın önemine inanıp okumaya başlamaktan başka çare yok sanırım. Okuma zevki çocukken kazanılır. Bu ise şimdi okullarda yapıldığı gibi derslerde kitap okutup onların sayısını listelemek ve böylece çocukları yarıştırmakla olmaz. Çocuk öğretmenini, annesini, babasını, ağabeyini, ablasını kitaplar okurken ve bu okumalarla ilgili coşkuyla konuşurken görürse bu zevki edinebilir.
Maarifin Sesi: Kendi okuma metotlarınızı ve zamanlarınızı bizimle paylaşır mısınız?
YAYLACI: Okuma deyince aklıma gelen yöntem, asla kitapları çizmemek ve karalamamaktır. Not almak bir ihtiyaç olabilirse de bu not alma zihne ya da başkaca bir deftere yapılmalıdır. Kitap kavramının zihnimde yaşayan kutsallığından olsa gerek bu tavrım. Kitabı çizmek ve karalamak bu kutsallığıa saldırı gibi geliyor bana. Kitaplar türlerine göre farklı yollarla okunabilir. Yan yatarak da oturarak da yürüyerek de kitap okunabilir. Bu roman, hikaye, şiir, felsefe kitabı vb. okumanıza göre değişir. Fakat mutlaka en az iki defa okunmalıdır her kitap. Önce başlayıp sadece okuma yapıalrak bitirilmelidir kitap. Daha sonraki okumalar ise notlar almak için yapılmalıdır. Okumak için saat ya da zaman belirlemek çok gerekli değildir. Her fırsatta okunmalıdır. Yine de not almaya dönük ikinci ya da üçüncü okumalar gece yapılsa daha güzel olur diye düşünürüm.
Maarifin Sesi: Bu röportaj için size çok teşekkür ediyoruz.
Yaylacı: Ben teşekkür ediyorum.