Safahat’ın Yedinci Kitabı’ndaki ‘Yeis Yok’ şiirinde Âkif, dünyaya geldiğimizden beri, bütün hayatımız, uğursuz telkinler içerinde geçti, diyor. Yas ilan edenler baykuşlar gibi birtakım kimseler, bizi ümitsizlik ve yeis telkinleriyle büyüttü. Bu öyle insanı tüketen bir aşı ki, onunla beyinler uyuştu, zihinler köreldi ve akıllar dumura uğradı. Böylece bir kaç nesil heba oldu, gitti. Olumsuz ve ümitsizlik yayanlar, devlet ve ülkenin batacağını sürekli bir propaganda zihinlere işlediler. Yeni nesil, yeni gençlik, bu zehirli propagandaların esiri oldu. Kımıldayacak hali kalmadı, tükendi ve bitti.
Mehmet Âkif, işte burada haykırır. ‘Devlet batmaz, batmadı ve batmayacaktır’ diye gençliğe ümit aşılar. Bu uğursuz söylentileri, gençliğin eylemleri yok edecektir. Ümit, umut ve cesaret, gençliğin bu kırılan azmini kıracak ve onları geçmişteki ihtişamlı dönemlere taşıyacaktır. Yeter ki Hakk’a dayanılsın, ilim, hikmet ve irfan yolundan şaşılmasın. Başka sapkın ve dalalet yollarına girilmesin. Hakikat yolunda cesur ve kararlı olarak yeni nesil devleti yeniden inşa etsin ve canlandırsın.
Doğduk, Yaşamak yok size! derlerdi beşikten;
Dünyâyı mezarlık bilerek indik eşikten!
Telkîn-i hayât etmedi aslâ bize bir ses;
Yurdun ezelî yasçısı baykuş gibi herkes,
Yesin bulanık rûhunu zerk etmeye baktı;
Melun aşı bir nesli uyuşturdu, bıraktı!
Devlet batacak! çığlığı beyninde öter de,
Millette bekâ hissi ezilmez mi ki? Nerde!
Devlet batacak! İşte bu öldürdü şebâbı;
Git yokla da bak var mı kımıldanmaya tâbı?
Âfâkına yüklense de binlerce mehâlik,
Batmazdı, hayır batmadı, hem batmıyacaktır;
Tek sen uluyan yesi gebert, azmi uyandır:
Kâfi ona can vermeye bir nefha-i îman;
Davransın ümidîn; bu ne haybet, bu ne hırmân?
Mâzîdeki hicranları susturmaya başla;
Evlâdına sağlam bir emel mâyesi aşıla,
Allah(c.c.) a dayan, saye sarıl, hikmete râm ol…
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.[1]
Milli Şair, “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”[2] ayetini hatırlatırken, akabinde cevabını kendisi verir:
Olmaz ya… Tabii. Biri insan, biri hayvan.[3]
“Âkif, bilim ve teknoloji alanındaki ilerleme ile eğitim ile okur-yazarlık kültürü arasında karşılıklı ilişkiyi de önemsemektedir. Avrupa’ya yaptığı bir seyahatteki gözlemlerini aktardığı ‘Berlin Hatıraları’ adlı şiirinde, Almanya’da kalkınma, eğitim ve kitap okuma arasındaki olumlu ilişkiyi gözlemlemiştir” [4]:
Terakkiyâtımız artık yetişti bir yere ki:
Maârif oldu umumun gıdâ-yı müştereki.
Havâssınız yazıyorken, avâmınız okudu,
Yazarların da okutmaktı, çünkü maksûdu.
Bu asır, diyor Mehmet Âkif, ilimler yüzyılıdır. Cahillik ve yetersizlikle çağın sorunlarıyla mücadele etmek mümkün değildir. Aileden başlayan eğitimimiz, sonraki ilim ve tahsil hayatımızda terakki edecektir. Âkif, dönemin sihirli kavramları ‘hürriyet’ naralarıyla veya ilanlarıyla mesafe alınamayacağı hususunda bizi uyarır. Özgürlüğü sindirmek gerekir, dolayısıyla Şairimizin vurgulamaya çalıştığı alan, düşünce özgürlüğünü hazmettirmek için, onu ilimle güçlendirmek gerekir.
Bu cehalet yürümez; asra bakın: asr-ı ulûm!
Başlasın terbiyemiz, ailelerden oğlum.
Sâde hürriyeti ilan ile bir şey çıkmaz;
Fikr-i hürriyeti hazım ettiriniz halka biraz.[5]
[1] Mehmet Âkif, Safahat, Altıncı Kitap, Âsım-Yeis Yok, 465-466.
[2] Zümer, 9.
[3] Kazım Yetiş, Bir Mustarip Mehmet Âkif Ersoy, Ankara 2006, 99.
[4] Cevat Özyurt, “Mehmet Âkif’de Doğu, Batı, Gelenek ve Modernlik”, Doğudan Batıya Düşüncenin Serüveni, ed: Bayram Ali Çetinkaya, 2. baskı, İstanbul 2017, c. 9, 473.
[5] Özyurt, “Mehmet Âkif’de Doğu, Batı, Gelenek ve Modernlik”, c.9, 481