Uzun bir zamandır, eğitim sistemimiz, halis bir takipçisi olduğu ABD kaynaklı genel geçer eğilim ve modaların gereği iki çelişkili yönelimin yarattığı gerilimle mücadele etmeye çalışıyor; Nicelleştirilmiş performans göstergelerine indirgenmiş bir öğretimden ibaret okul sistemi ile bu indirgemenin tahrip edip aşındırdığı ve giderek yok ettiği değerler sistemine okulda duyulan gereksinim. Mücadele dediysek bütünüyle özgün bir karşı koyuş ya da çıkar yol arayışı gelmemelidir akla. Yapılan şey bu gerilime yine ABD kaynaklı çözümleri uyarlamaktan ibarettir. Değerler eğitimi bunun en güzel örneklerindendir.
Değersizleşen dünya gibi olsa gerek eğitim giderek değer-sizleştiği için değerler eğitimi bir çare olarak öngörülüyor gibidir. Ancak, eğitimi değersizleştiren asli süreçlere hiç dokunmaksızın değer aşılamakla, değerlerin bu sorunlu mekanizmanin bir parçası olarak öğretim sırasına sokulmasıyla çarenin söz konusu olacağı düşünülmektedir. Hırsız evin içindeyken kapı baca tahkim edilmektedir sanki.
Oysa eğitim hiçbir zaman değerlerden bağımsız değildir, olmamıştır. Yürürlükteki eğitim de değerlere sahiptir. Bu değerler ABD’nin şahsında tekamül eylemiş durumdadır. Orada herhangi bir dönüşüm olmadan bizde olması da mümkün değildir. Birgün ABD’liler bu nicelleştirilmiş performansçı öğretimin, üretim ve verimlilikten ibaret eğitimin anlamsızlığını anlayıp arayışa girdiklerinde bizde de bir hareket olacaktır diye ümit edebilir miyiz?
Günümüzde eğitim sahasında özgün, milli ya da yerli diye adlandırılabilecek bir arayışın ve yönelişin de söz konusu olduğu söylenebilir. Fakat bu arayış ve yönelişler olabildiğince yüzeysel ve görüntüye ait kalmaktadır. Eğitimi değersizleştiren hiçbir şeye dokunmaksızın bir takım özgün, milli, yerli değerleri temsil ettiği düşünülen uygulamaların sorunlu bir sisteme yerleştirilmesidir söz konusu olan. Bu, ancak televizyon programlarına yaraşır bir ürün yerleştirme etkinliğinden başka nedir ki?
Değerler eğitimi şeklindeki bir ibare her şeyden evvel “kendinde saçma”dır. Dediğimiz gibi eğitim zaten değer yüklüdür. Hiçbir zaman değersiz olmamıştır. Kaldı ki belirli bir takım değerler bağlamında bir değerler eğitiminden bahsediliyorsa orada mümkün olan da değerler eğitimi değil “falanca değerlere dayalı” bir eğitim olabilir ancak. Tanımlama önemlidir. Nasıl düşünürsek öyle tanımlarız ve ancak nasıl tanımlarsak ona göre düşünce geliştiririz çünkü.
Günümüzde değerler eğitimi furyası kapsamında belirlenmiş bazı değerlerin öğretimi için türlü türlü etkinikler yapılmaktadır. Haftanın değeri, değer ağaçları, değer tabelaları falan filan. Mesela adalet değerinin eğitimi belirli günlerde her derste adaletten bahsedip kapıya, bacaya merdivenlere adalet yazmakla mümkün olacak mıdır? Bizatihi okulun kendisi kuruluş ve işleyiş bakımından adalete dayanmıyorsa neyin adaletini öğretebilirsiniz çocuklara? Çocukları testlerle, bireysel yarışma ve başkalarını geride bırakma güdüsüyle koştururken hangi adaleti öğretebilirsiniz? Öğretimin kendisi adil olmadıktan sonra adil olmayı nasıl öğretebilirsiniz? Bu, biz adil değiliz ama size adaletli olmayı öğretiyoruz demekten başka ne anlama gelebilir ki?
Öğretmenleri düşünelim. Kimisi sözleşmeli kimisi ücretli, farklı statülerde farklı ücretler alarak çalışıyorlar, yıllarca okuyup zar zor sınavları, mülakatları aşabilirlerse öğretmenlik yapabiliyorlar. Bu hakkaniyete aykırı süreç orada öylece duruken öğrencilere hangi değeri öğretebiliriz ki eğitim ve öğretmenlik hakkında. Falanca sendikadan, hemşehri topluluğundan şu ya da bu gruptan olmayanın göz önüne gelemediği, yönetici olamadığı ya da yükselemediği bir ortamda nasıl bir adalet değeri öğretilecektir çocuklara. Machiavelli’yi, Spencer’ı bile yaya bırakacak bir toplumsal evrimci rekabetçe inşa edilmiş bir okulda, sözde muhafazakâr özde neoliberal anlayışlarla desenlenmiş küre-sel’in ardınca coşkuyla koşturan bir eğitim sisteminde Yunus Emre’yi bir değer olarak öğretebilir miyiz? Bu dürüstçe olur mu?
Nihayetinde değerler öğretilemez, değerler tecrübe edilirler ve gözlemlenebilirler. Değerleri fikirleri ile davranışlarına yansıtan bireylerde ve değerlere dayalı bir şekilde işleyen kurumlarda tecrübe edip gözlemleyebiliriz. Ve fakat değerlerin tezahürü olan davranışlar, kişilikler, tarih ve kültür, inanışlar öğretilebilir. Bu öğretim toplumun kendine özgü değerlerine dayalı bir şekilde inşa edilmiş ve bu değerler uyarınca işleyen, yönetilen okullarda yapıldığında ancak değer-li bir eğitimden bahsedebiliriz.
Şimdi bu ve benzeri yazıları ya da görüşleri unutup ABD’li eğitimcilerin “her milletin kendine özgü kültürü, inançları ve değerlerine dayalı bir eğitimi olması iyidir” demesini bekleyelim, ne çare?
Ancak unutmayalım hocam kapitalizm kabul ettirmek istediklerini sabah akşam reklamını yapar. Değerler eğitimi olmalı çünkü hakikate ait herşey mutlaka karşılık bulur .