Hastane önünde incir ağacı/ Doktor bulamadı bana ilacı/ Baştabip geliyor zehirden acı, … diye devam eden bir Yozgat türküsündeki bu dizeler bir hastanın hastane ortamında neler hissettiğini ne güzel anlatmış. Zor şartlarda ve zamanlarda yaşanan bu hasta ve hastane tecrübesinin günümüzde olumlu yönde gelişme gösterdiği ve pek çok hastalığın tedavisinin çok iyi koşullarda yapıldığını bilmekle birlikte bazı hastalıklar için türküde olduğu gibi son aşamasında bir şey yapılamayan hastalıklar da hala varlığını sürdürmeye devam etmektedir.
Hayatımızda kendimizin veya yakınlarımızın yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle hastaneler kapısını ilk çaldığımız mekânlardır. Buralarda birçok farklı branşta poliklinik ve servisler bulunmakta, bizler de hastalığın durumuna göre şifa bulmak için buralarda umutla bekleriz. Bir umut diye gittiğimiz yerlerden birisi de Palyatif Kliniğidir. Peki, günün birinde bir şekilde yolunuzun Palyatif Kliniğine de düşebileceğini hiç düşündünüz mü? Böyle bir klinik ismi olduğunu kaçımız biliyor? Ben de böyle bir klinik ismini duyar ancak çok fazla önemsemezdim. Ta ki, böyle bir klinikte yaşadığım acı tatlı günlere kadar. Buradan kimi evine ailesiyle birlikte iyileşmek umuduyla kimi de son yolculuklarına uğurlanmakta.
“Palyatif Kliniğine” adını veren bu kelimeyi çeşitli metin ve konuşmalarda duyar ancak sanki hiç ihtiyacımız olmayacakmış veya çok fazla anlamını öğrenmeye değer vermez gibi fazla üzerinde durmaz, aktif kelime hazinemde kendisine fazla yer vermezdim. Bu kelimenin ne anlama geldiğini ve yüklediği anlamı onu yakından hissedenler çok daha iyi bilir. Fransızcadan dilimize geçmiş olan bu kelimenin anlamı Türk Dil Kurumu Sözlüğünde “geçici”, “geçiştirici” olarak tanımlanmaktadır. Bu kelimenin bu mekândaki anlamını farklı açıdan düşünme fırsatınız olursa her şeyin geçici olduğu gibi hayatın da geçici olduğunu anlayabilirsiniz. Daha çok hastane ve yoğun bakım sonrası uğranılan yer olarak kullandığımız bu kelimenin geçtiği Palyatif Kliniği ise hastaların eve çıkma ve evde de bakıma ihtiyaç duymaları söz konusu olduğu durumlarda uğradıkları geçici mekânlar olarak tarif edilmektedir. Bu klinikte bir hasta yakını olarak kabul etmek istemediğiniz veya kabul etmekte zorluk çektiğiniz gerçekleri görme ve tecrübe etmeniz beklenir. Size hayatın gerçeklerinin neler olduğu ve bunlarla nasıl baş edilebileceği teorik ve uygulamalı olarak öğretilir. Siz de bir süre sonra verilen eğitimler ve yaşadığınız tecrübelerle her şeyin “palyatif” olduğunu hissetmeye başlarsınız.
Türkülerimiz kültürümüzün ve yaşanmış acı tatlı olayların yansımasıdır. Türküde geçen Baştabip geliyor zehirden acı satırı gerçeklerle yüzleşmenin zor olduğu, baştabip veya doktorun hasta ve hasta yakınına verdiği mesajın ve yaklaşımının ne kadar hassas olması gerektiğini anlatmaya yeter. Mesajın acı olduğu durumlarda bu mesajı karşı tarafa iletebilmek önemli bir iletişim becerisi gerekmektedir. Bu yüzden midir bilinmez hastaneler pek çok kişi için hep olumsuz duyguların yoğun olduğu yerler olmuştur. Kimine göre “son durak” olarak kabul edilen Palyatif Kliniği ve Yoğun Bakım Servisleri de bu duyguların yoğun olarak yaşandığı yerler olmak durumunda kalmıştır.
Yazımızın başlığını Palyatif Kliniği olarak koyduğumuza göre bu klinikten bahsetmezsek olmaz. Bazı durumlarda olumsuz duyguların olumluya çevrilmesi veya umutların tükendiği anlarda sizleri teselli edecek birilerinin varlığını hissetmenin önemi elbette değer biçilmez. Böyle kliniklerin gerekliliğini düşünürken iyi uygulamalardan bahsedilmesinin çalışanların hakkı olduğunu vurgulamak her hasta ve hasta yakınının vicdani sorumluluğudur. İyi bir ekip çalışması, iyi bir liderlik, iyi bir koordinasyon ve hasta ve yakınları arasındaki etkili iletişimin sonucunda pek çok aşılmaz denilen sorunların aşılabileceğine şahit olmak elbette herkesin hakkı diye düşünürsünüz.
“Güzel insanlar 3 numaradaki hasta yakınlarımıza idrar sondası nasıl temizlenir gösterir misiniz?” sorusuna hemen “hocam ben gösteriyorum” tepkisini alan ve iletişim konusunda sadece hoca değil aynı zamanda bir abla ve büyük olarak kabul edilen bir doktorun poliklinik sorumlusu olduğunu düşünün. Kendini okumuş ama üstün görmeyen bir hekimin, geldiği toprakları unutmayan ve o topraklardan gelenlere de nasıl davranılması gerektiğini bilen bir hekimin yapabileceklerini hayal edin. Yeri geldiğinde bir anne, bir evlat, bir hasta yakını olarak neler hissedildiğini bilen ve ona göre hareket eden bir yöneticinin yaş ve tecrübesiyle neler başarabileceğini düşündüğünüzde bu poliklinikte çalışmak veya hasta veya hasta yakını olmak sizi nasıl hissettirir?
Bahsi geçen klinik güzel Türkçemizin söz varlığında bulunan tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır atasözünün gerçek manasını bulduğu bir örnek. Klinik sorumlusu veya bir doktorun hasta yakınlarına her şeyi ayrıntılı olarak anlatan bir doktor görmemiş olabilirsiniz. Böyle doktorların var olduğunu ve iyi uygulamaların da görülmesi ve gün yüzüne çıkarılması gerektiğini düşünenlerdenim. İyi uygulama demişken, bu klinikte dikkatinizi çeken uygulamalardan birisi de özel işletmelerde görmeye alışık olduğunuz ancak kamu kurumlarında çok fazla rastlanılmayan “ayın personeli” ve “ayın refakatçisi” uygulaması. Çalışanların oyları ile belirlenen isimlerin bir ay boyunca herkesin görebileceği bir panoya asıldığına şahit olursunuz. Hem çalışanlarını hem de hasta yakınlarını motive eden, onların hastaya olan ilginin üst seviyeye çıkmasına etki eden önemli bir motivasyon kaynağının varlığı da göz ardı edilmemesi gereken notlarımız arasında yer almaktadır.
Hastanız için Yoğun Bakım Servisi mi yoksa Palyatif Servisi mi daha iyi olacağına karar veremediğiniz durumda sizi ikna etmeye çalışan bir doktorun çabası elbette ki takdire şayan bir çaba. Bu serviste yatıp da her gün hayatlarını sonlandıran hastalara şahit olduğunuzda aklınızdan hiç gitmeyen o soruyu kendisine sormanıza o kadar alışmış ki o soruyu sorduğunuza pişman olur hale gelirsiniz. “Anınızı yaşayın, kimin başına ne geleceğini Allah bilir. Siz kendinizi bu tür sorularla meşgul etmeyin’ şeklinde verdiği cevaplar karşısında ne diyeceğinizi bilemez halde kala kalırsınız. Sonra da bir hasta yakını olarak kendisine güvendiğinizi ve hastanızın durumu hakkında vereceği her türlü kararı desteklediğinizi söylemek durumunda kalırsınız. Doğrusunun bu olduğuna ikna olmuş halde hastanızı yoğun bakıma teslim edip evinizin yolunu tutarsınız. Yol boyunca da karmaşık duygular içinde yürürken vermiş olduğunuz kararın etkisiyle midir bilinmez hastanızı sizden daha çok düşünen, yılların vermiş olduğu akademik ve mesleki tecrübenin önemine saygı duymak gerektiğini düşünürsünüz. Vicdan ve gerçek iki farklı kavram olsa da biri diğerinin yerine veya önüne geçtiğinde her zaman beklenen sonuçları vermeyebilir. Bu yüzden vicdanınızı bir kenara bırakıp gerçekleri kabul etmek Palyatif Servisinin size öğrettikleri arasında yerini alır.
Her şeyden şikâyet eden, her şeye söyleyecek bir sözü olan, sürekli olumsuzlukları görüp de güzel olana gözlerini kapayan bir toplum haline gelmeye başladık. Olumsuzluklar kadar olumlu ve güzel olan olayları ve tecrübeleri paylaşmaya ne kadar çok ihtiyacımız var. İyi örneklerin çoğalması için kötü örneklerin görünür olmamasına çaba göstermek gerekmez mi? O yüzden eleştirmek yerine yapmak, kızmak yerine sarılmak, küsmek yerine barışmak, bahane bulmak yerine çözüm üretmek için iyi yöneticilerin her kurumda etkin olmaları beklenir. Herkes işini iyi yaparsa, her yönetici sorumluluklarını gerektiği gibi yerine getirirse fazla söze ne hacet. Konumuz sağlık ve yönetim olduğuna göre yazımızı da bu bağlamda özetleyen Kanuni’nin şu dizeleri ile sonlandıralım: Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi/Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi.
Prof.Dr.İsmail ÇAKIR
ismcakir@yahoo.com