Vefa duygusu sadece insanlara mahsus değildir. Canlı-cansız tüm mevcudat kendi yasası çerçevesinde vefa hasletine sahiptir. Oturduğumuz sandalyenin o şekilde durması, güneşin ışık saçması, elma ağacının meyve vermesi, taşın sert olması, kuşun uçması hep vefaya dâhildir. Ezelde onlara öyle emir buyrulmuş, onlar da emre itaat etmeye devam ediyor.
İnsana gelince; tüm yaratılanlar içinden seçilip irade ile takviye edilen ‘Hazret-i İnsan’a. İradenin imtihanı ahde vefadır. “Ene Rabbukumül A’lâ” hitabına “bela” diye cevap verdikten sonra vefasızlık göstermek ne büyük gaflettir. En büyük vefasızlık ‘En Büyük’ olana yapılandır. Zincirin halkalarını yerleştirirken birinciden başlamak lazım. Sadakatte örnek alınacak o kadar çok “şey” var ki etrafta. Yeter ki gören göze, duyan kulağa ve akleden kalbe sahip olunsun. Çok değil onlardan birkaçı vefasız davransa insan evden dışarı çıkamaz olur; hatta ev başına yıkılır.
İnsandan istenen sadece “hatırlamak” tır. İradeyi kullanmak ve kulluğunu idrak etmek. O kadar. Kuş olup uçmamız, balık olup yüzmemiz istenmiyor bizden. Sadece hatırlamak, o ilk sözü hatırlamak. ‘Evet Sen bizim Rabbimizsin’ deyip de vefasız çıkmak ne kötü bir durum? En Büyük’e karşı vefasız olan diğerlerine karşı hayda hayda vefasız olur. Velev ki diğerlerine vefakâr olsa ne çıkar ki? Vefa gösterdiği şeyin Sahibi’ne vefasız olmak!.. İşte bu felaketin başladığı nokta olsa gerektir.
Mübarek Ramazan ayı girerken haddim olmayarak içimden geçenleri arz etmek istedim. Sürçü lisan ettiysek affola. Allah-ü Teala cümlemizi ahde vefa gösterenlerden eylesin.
Vesselam…