eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Parçalı Bulutlu
28°C
Ankara
28°C
Parçalı Bulutlu
Perşembe Parçalı Bulutlu
30°C
Cuma Açık
30°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
30°C
Pazar Hafif Yağmurlu
26°C

Nurcan ŞARLAYAN

İlk, orta ve lise eğitimini Kırıkkale'de, Üniversite Eğitimini Gazi Üniversitesi Meslekî .Eğitim Fakültesi'nde tamamladı. Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eğitim Yönetimi ve Denetim alanında Tezli yüksek lisans eğitimini tamamladı. "Estetik Eğitim" isimli tezi, aynı konuda yayımlanmış yazıları ve "Eğitimde Nezaket" adlı kitabı bulunmaktadır.

    Türkçe’mizin Kısa Tarihi, Bozulma ve Yabancılaşması

    2008 Yılı 23. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi Meclis Araştırması Komisyon Raporu’na Göre:

    En az 2000 yıllık tarihî bir geçmişi olan Türkçemiz, Ural-Altay dil grubunun Altay kolunda yer alır. Altay dil ailesine giren başlıca diller, Türkçe, Moğolca, Mançuca ve Tunguzcadır. Son zamanlarda Korece’yi de bu gruba dâhil eden dil bilimciler vardır.

    İlk Türkçenin Hint-Avrupa dilleri dâhil birçok dili etkilediği bilinmektedir. Belki de ilk yazı sistemini geliştiren Türkler ve diğer Asyalı kavimlerdi. İngiltere’de 11. yüzyılın ikinci yarısında yaşayan Anglo-Saksonlar gerçekten geri bir kavimdi. Ottan evlerde yaşıyorlardı. O dönemlerde bizim edebiyatımız ise şaheserlerini ortaya koyuyordu. Yunus Emreler, Hacı Bektaşlar, Hoca Ahmet Yeseviler güzel Türkçemizle güzel edebiyat ürünleri veriyorlardı.

    Türkçe, 12 milyon kilometre karelik geniş bir coğrafi alanda konuşulması açısından da dünyanın en büyük dillerinden biridir. Bütün bu alanlarda konuşulan Türk dilinin biri Yakutça diğeri Çuvaşça olmak üzere iki uzak lehçesi vardır. Bu lehçeler yüzyıllar boyunca birer konuşma dili olarak kullanılmıştır. Bugün her iki lehçe de Kiril alfabesini kullanmaktadır.

    İlk yazılı belgeleri MS 5. yüzyılda başlayan ve tarih boyunca çeşitli şaheserlerin yazımında kullanılan dilimiz, bu uzun ve verimli geçmişine rağmen yeterince işlenmediği ve korunmadığı için, günümüzde sahip olduğu anlatım imkânları oranında bilinmemekte ve dilimizin bu gücünden faydalanılamamaktadır. Türkçeyi gücü oranında tanımayan, bilmeyen veya kullanamayanlar da zaman zaman başka dillerle karşılaştırarak fakir bir dil gibi göstermeye çalışmaktadırlar. Anlatım gücü, gerçek kelime hazinesi göz önüne alınmadan yapılan bu karşılaştırmalarda Türkçenin aleyhine sonuçlar çıkarılmaktadır.

    Tarihî süreçte Türkçenin yabancı dillerden etkilenmiş olması, dilimizin yapısını ve milletimizin o dönemlerdeki kültürel ve sosyolojik durumunu bilmeyen veya bunu göz önüne almayan kişilerce Türkçenin fakirliğine dayandırılmaktadır.

    Tarih boyunca çok geniş bir coğrafyaya yayılmış, farklı bölgelerde çeşitli devletler kurmuş olan milletimiz, tabiatıyla bu bölgelerdeki milletlerle kültür alışverişlerinde de bulunmuştur. Bu durum dile de yansımış, Türk dili ile bu milletlerin dili arasında çok önemli oranlarda alışveriş olmuştur.

    Dünyadaki yaklaşık 4000 dilden, aralarında Türkçenin de bulunduğu sadece 118 dil, bugüne kadar devlet dili olma şansına sahip olmuştur.

    Tarihimizde Türkçenin bilim dili olarak da kullanıldığını gösteren pek çok örnek vardır. 1072’de Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılan Divanü Lügat-it Türk’te yer alan kelimelerin sayısı 8624’tür. Bu kelimelerin içinde çok sayıda Türkçe tıp terimi de bulunmaktadır. Oysa aynı dönemde hazırlanmış bir Latince-İngilizce sözlükte yer alan kelime sayısı 3000’dir. Türkçedeki kelime sayısı, bu dönemde, İngilizcedeki sayının yaklaşık üç katı kadardır. Üstelik Kaşgarlı Mahmut, eserinde, canlı dilde yaşamayan ve Türkçe kökenli olmayan kelimelere yer vermediğini de belirtir.

    Türkçe söz varlığı açısından da dünyanın güçlü dilleri arasında ön sıralarda yer almaktadır. İngilizlerin 650 bin kelimelik sözlükleri bütün yazar ve coğrafi yer adlarıyla bu rakama ulaşırken Türk Dil Kurumunun Güncel Türkçe Sözlüğü sadece kelimelerle 112.000’dir. Yazı dilimizin söz varlığı bilim ve sanat terimlerimiz, Derleme Sözlüğü’ndeki 130.000 söz, deyimlerimiz, atasözlerimizle dilimizin söz varlığının 700.000 kelimeye ulaştığı görülmektedir. Dünyada böylesine zengin bir söz varlığına sahip ikinci bir dil yoktur.

    Ahenkli bir dil olarak Türkçe

    Türkçe, edebiyat dili olmak için de oldukça elverişli bir dildir. Türkçede nazma benzeyen atasözü, deyimler hazinesi oldukça zengindir. Hatta Orhun abidelerini inceleyen bazı bilginler, bu abidelerdeki yazıların şiir olabileceğini söylemişlerdir. Türkçenin şiirsel üslubundan kaynaklanan bu durum, güzel Türkçemizin şiirselliğini gösteren bir örnektir. Asırlardır güzel Türkçe ile yazılmış eserler, tüm dünyada Türkçenin yayılmasına katkı sağlamışlardır.

    Eski Anadolu (Eski Türkiye) Türkçesi

    Anadolu Selçuklu Devleti’nin kuruluşundan sonra XIII. yüzyıl başlarından XV. yüzyıl sonlarına kadar Anadolu ve Rumeli bölgesinde devam eden, Oğuzca temelindeki Türkçedir. Dil yapısı bakımından, Kuzey ve Güney Azerbaycan ile Irak’taki Türkçe de buraya katılır. Arapça ve Farsça unsurların henüz fazla olmadığı bu dönemin Eski Türkçeden ayrılan özellikleri olmakla birlikte bugünkü Türkiye Türkçesinin de temelini oluşturur.

    Osmanlı Türkçesi

    Osmanlı Türkçesi 13-20. yüzyıllar arasında Anadolu’da ve Osmanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü yerlerde yaygın olarak kullanılmış olan, özellikle 15. yüzyıldan sonra Arapça ve Farsçanın etkisinde kalan Türk yazı dilidir. Osmanlıca; Arap alfabesine, Fars ve Türk dilinden yeni sesler ilavesiyle oluşturulmuş, uzun tarihi boyunca kendine has özelliklerle geliştirilmiş, farklı yazı türleriyle bir sanat hâline getirilmiş, kelime hazinesi günümüz Türkçesi ile kıyaslanamayacak kadar zengin bir yazı dilidir. Bilimsel alanlarda Tarihî Türkiye Türkçesi denilmektedir. Türkçeden ayrı bir dil değildir. Dönemine ve kullanım alanına göre içinde az ya da çok Arapça ve Farsça unsurlar bulunsa da bugün Latin harfleriyle yazılan Türkçenin Arap harfleri ile yazılmasından ibarettir.

    Osmanlı Devleti, sınırları içine aldığı pek çok milletin dilinden de yeni kelimeler alarak onları millileştirmiştir. Bu durum Türkçenin karakteri icabıdır. Bu kelimeler daha çok, İtalyan, Yunan, Arnavut, Sırp, Romen, Bulgar gibi milletlerin dillerinden girmiştir. Ancak bu milletlerin dillerinden alınan kelimeler, Türkçenin içinde yoğrularak Türkçeleşmiştir.

    Türkiye Türkçesi

    Türkiye Türkçesi teriminden, Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî dili olan ve bugün çok geniş bir alanda kullanılan Türk yazı dili anlaşılır. Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının (Ziya Gökalp, Ali Canip Yöntem, Kâzım Nami, Akil Koyuncu) konuşma dilinden yeni bir yazı dili ortaya çıkarma  amacıyla Genç Kalemler dergisinde başlattıkları Yeni Lisan hareketi bu dönemin başlangıcı olarak kabul edilir. Yeni Lisan hareketinden sonra en geniş çalışma dil inkılabıdır. 1928 yılında Harf İnkılabı ve 1932 yılında da Dil İnkılabı gerçekleşmiştir.

    1932’de Atatürk’ün talimatıyla Türk Dil Kurumu, Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla kuruluştur. Cemiyetin kurucuları, hepsi milletvekili ve dönemin tanınmış edebiyatçılarıdır. Türk Dili Tetkik Cemiyetinin amacı, “Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe erişttirmek” olarak tespit edilmiştir. Türk Dili Tetkik Cemiyeti, daha bu işleri yürütecek vasıfları taşıyan hazırlıklı bir bilim kadrosuna sahip olmadığı için çalışmalar başlatılan “dil seferberliği” ile yurdun her köşesindeki gönüllü aydınlarla yürütülümüştür. Tarama yoluyla elde edilen dil malzemesi, Osmanlıcadan Türkçeye Söz Karşılıkları Tarama Dergisi adını taşıyan iki ciltte toplanmıştır. Halk ağızlarından ve yazılı kaynaklardan yapılacak derleme ve taramalarla, atılacak yabancı kelimelerin yerlerini doldurmak için tasfiyecilik tercih edilmiştir. Fakat Derleme ve tarama yolu ile ortaya çıkarılmış olan malzeme, dilcilik açısından ciddi bir tasnif ve değerlendirmeden geçirilemediği için sonuç bekleneni vermemiştir. Devlet dairelerinde ve basında Tarama Dergisi’ndeki karşılıklara hemen yer verilmiş ve bir birlik gözetilememiş olması da, dil seferberliğini bir çıkmaza doğru sürüklemiştir. Nitekim her yazar, yazısını önce eski dil ve üslupla yazıyor, sonra da Tarama Dergisi’nden aldığı karşılıklarla yenileştirmeye çalışıyordu. Böylece yazılarda söz gelişi “kalem” kelimesinin yerini “çizgiç kamış, kavrı, sızgıç, yağuş, yazgaç, yuvuş” gibi şekiller alabiliyordu. Bu yolun doğurduğu aşırılığın dil gerçeğine ters düşerek dili bir çıkmaza sürüklediğini gören Atatürk, tasfiyecilik yolundaki denemeden vazgeçilmiştir. 1934–1936 yılları arasındaki dönemde bir önceki dönemin tarama ve derlemeleri ayıklamadan geçirilmiştir. Kurulan bir Komisyonda, Tarama Dergisi’ndeki Türkçe karşılıklar, bir Arapça-Farsça kelimeye tek bir Türkçe karşılık bırakılacak şekilde elenmiş; Türkçe karşılıkları bulunmayan Arapça ve Farsça kelimeler de olduğu gibi bırakılmıştır. Bu çalışmaların sonucu “Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu” ve “Türkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzu” adlı iki küçük kılavuzda toplanmıştır. Ayrıca, kelime türetme işlerine de girilerek Türkçe ek ve köklerden yeni kelimeler yapılmıştır. Ne var ki, yayın hayatında yer alan sabah, millet, devlet, hükümet, hatıra, kitap, kalem, kanun gibi dilin yapısına sinmiş Arapça-Farsça kelimeleri atmak kolay olmamıştır.

    Atatürk pek çok yabancı sözün Türkçede kalması gerektiği gerçeğini görüp Güneş Dil Teorisi’ni benimsemiş ve dilimizi çıkmaza sokan aşırıya gidişi durdurmak için bu teoriyi kullanmıştır. Güneş Dil Teorisi Türk dilinin bütün dillerden eski olduğu ve başka dillere kaynaklık ettiği tezinin dil bilimi temellerine dayandırılabileceği varsayımından doğmuştur. Teoriye göre bütün dillerin kaynağı Türkçe olduğuna göre, Türkçe’ye bu dillerden geçen sözlerin kökeni de Türkçedir. Bu yüzden dildeki yabancı kelimeleri atmaya gerek yoktur. Bu düşünce ile tasfiyecilik, yerini yabancı sayılan kelimelerin Türkçe kökenlerinin bulunması çabalarına bırakmıştır. Bu gelişmeyi yabancı kelimelere Türkçe karşılık bulma faaliyetinin sona erdiği veya bir süreliğine durduğu şeklinde yorumlayanlar da olmuştur.

    Güneş Dil Teorisi’nin bir süre sonra geçerliliğini yitirmesinin ardından Türkçe etrafındaki tartışmalara devam etmiştir. Özleşme hareketi 1960’tan sonra Türk Dil Kurumunun öncülüğünde yeniden ivme kazanmıştır. Ancak kurum bünyesinde özleşme adına yapılan çalışmalar bilim adamlarının ağır eleştirilerine uğramıştır. Tartışmalar, sonuçları sonraki yıllarda da hissedilecek olan tam bir cepheleşmeye sebep olmuştur. Dil dışı etkenlerin de önemli bir rol oynadığı bu kutuplaşmada mesela veya örneğin, imkân veya olanak, mesele veya sorun kelimelerinden hangisinin kullanıldığına bakılarak insanlar hakkında çeşitli siyasi yargılarda bulunulmuştur.

    Dilimizdeki kelimeler, dil biliminde geçerli olan ölçülere göre Türkçe kelimeler, alıntı veya ödünçleme ve yabancı kelimeler olmak üzere üçe ayrılır. Her dil gibi Türkçe de çeşitli tarihî, sosyal ve kültürel şartlara bağlı olarak, varlığı boyunca hem kendisi Arapça, Farsça, Rumca, Macarca, Bulgarca, Sırpça gibi dillere kelimeler vermiş hem de Çince, Hintçe, Arapça, Farsça, Rumca, İtalyanca ve Fransızca gibi dillerden kelimeler almıştır.

    Dilimizde Bozulma ve Yabancılaşma Tehlikesi

    Bir millet kendi diliyle bağımsızlığını ilan eder, kendi diliyle var olur. Tarihi de kültürü de dilinde saklıdır. Gelenekleri de örfü de hayata bakışı da dilindedir. Bir millet ana dili sayesinde dünya coğrafyasında yer alır. Bu sebeple bir Milletin dilinin bozulması kültürünü de tarihini de etkiler. Bir milletin dili geçmişi ve geleceği, kültürüdür. Dünü, bugünü, yarınıdır.

    Bir millet, başka bir milleti sömürgesi altına almak istediğinde, yapacakları ilk iş, o milletin ana dillerini yok etmektir. Çünkü dili yok etmek kültürü yok etmektir. Kültürsüz bir millet de bu dünyada var olamaz. Dünya üzerinden bu sebeple birçok dil silinmiştir ve silinmeye de devam etmektedir. Örneğin Orta Asya ülkelerinin çoğunda kendi dilleri konuşulmamaktadır. Çoğunun resmi dili Rusçadır. Mesela bir Kazakça dili bozulmuş, Özbekçe, Kırgızca dilleri yavaş yavaş yok olmaktadır. Cezayir’de kendi dillerinden çok Fransızca ön plandadır. Bu milletlere baktığımızda tek bir ortak yanları çıkar karşımıza; bir milletin başka bir milleti yok etme çabası olan sömürge dönemi yaşamış olmaları. Yine Afrika ülkelerinde resmi dil İngilizcedir; çünkü sömürge altındadırlar.

    En başa dönerek Güzel Türkçemize yüzümüzü çevirelim. Son zamanlarda Türkçemiz öyle anlamsız bir hale gelmiş durumda ki konuşulan ya da yazılan dilin hangi dil olduğunu anlamakta zorlanıyor olabiliriz. Özellikle gençlerin sosyal medya yazışma metinlerine göz atarsak sorunun ne olduğu anlaşılabilir. Türkçe kelimelerin yerine geçen kelimeler “Hoşça kal” deme yerine “Bye!” “Tamam” yerine okey veya ok gibi. Ayrıca harfleri değiştirerek ş’yi “sh”, ç’yi “ch” diye yazmak. Caddelerimize baktığımız zaman gördüğümüz tabela isimleri, reklam afişlerindeki markalar, kullanılan dil Türkçe mi İngilizce mi olduğu belli olmayan bir dil. Maalesef bu dile çocuklarımız da maruz kalmaktadır. Yeni okuma yazma öğrenmeye başlayan çocuklarımızın merakıdır etraftaki yazıları okumak ve onların ilk karşılaştıkları dil bu anlamsız dil olmaktadır. Yine okudukları bazı kitaplarda, bazı çizgi filmlerde, oynadıkları dijital oyunlarda da bu dilin kullanımı ile karşılaşmaktadır. Tedbir alıp acil bir şekilde bu dil kıyımına dur denilemezse nesiller arasında iletişim kopukluğuna varacak derecede dilimiz bozulmuş olacaktır.

    Atalarımızdan miras, kültürümüzün simgesi, dayanağı, gelecek nesillere miras olarak bırakacağımız göz bebeğimiz dilimizle ilgili sorunlar yıllar içerisinde varlığını hep sürdürmüş ve sürdürmektedir. Bu sorunlar ve sebepler kısaca şu şekilde sıralanabilir:

    Sorunlar:

    1.Yabancı kelime kullanma özentisi

    2. Kelimeleri yanlış anlamda ve biçimde kullanma

    3. Anlatım bozuklukları

    4. Basın yayın organlarında kullanılan yanlışlar

    5. Türk dünyasında dil birliği sorunu

    6. Türkçe sözcük hazinesinin giderek azalması

    Sebepler:

    1.Dil bilincinin oluşturulamaması

    2. Millî bir dil Politikasının eksikliği

    3. Türkçe öğretimindeki yetersizlik

    a. Öğretmenin önemi

    b. Eğitimde Türkçeyi özensiz kullanma

    c. Yabancı dille öğretim

    d. Bilim dili olarak Türkçenin tercih edilmemesi

    Türkçemizin yeniden değerini bulması için alınması gereken tedbirler ve çözüm önerileri de şu şekilde sıralanabilir:

    1.Aile: Dilimizin bozulmasını önlemek ve yabancılaşmasının önüne geçmek için Türkçenin doğru kullanımı ile ilgili bilincin oluşturulmasına öncelikle aileden başlanmalıdır. Çünkü çocuklarımız Türkçeyi önce ailelerinden öğrenmektedir.

    2.Eğitim ve Öğretim: İyi bir dil öğretimi için öncelikle öğretmenlerin eğitimine önem verilmelidir. Eğitimde kitap okuma özendirilmelidir.

    3.Basın Yayın: Ülkemizde dilin yanlış kullanımını doğrudan etkileyen önemli bir unsur olduğu için bu alanda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

    4.Ticari Alan: Türk ürünlerine yabancı adlar vermek yabancı bir kültüre hizmet etmektir. Bu konuda milli bilinç oluşturulmalıdır.

    5.Bilişim: Bilgisayar, İnternet ve cep telefonu dili Türkçe olmalı ve her türlü bilgisayar yazılımı ile donanımında Türkçe karakter kullanılmalıdır.

    6.Sanat: Her tür sanat alanında Türkçenin kurallarına uygun metinler hazırlanmalı ve kullanılmalıdır.

    7.Türk Dünyasında ve Dünyada Türkçe: Türk cumhuriyetleri ile Türkiye arasında ortak edebiyat ve tarih ders programları oluşturulabilir. Uluslararası ziyaret, toplantı ve konferanslarda Türkçe kullanmaya önem verilmelidir.

    8. Türkçe, toplumsal kimliğimizin en önemli belirleyicilerinden olduğu için özellikle temsil seviyesindeki kişiler hitap ve sunumlarında Türkçe’yi güzel ve doğru kullanmaya dikkat etmelidir.

    9. Kitle iletişim araçlarında kullanılan yabancı kelimelerin zorunluluk dışında kullanılmaması ve açıklamasının parantez içerisinde belirtilmesine özen gösterilmelidir.

    10. Üzerinde yabancı dilde özellikle İngilizce yazılar olan giysiler yerine Türkçe kelimeler ve özlü sözlerin olduğu kıyafetler özendirilebilir.

    11. Türk alfabesinde olmayan harflerin (x, q, w gibi) kullanılmaması konusunda eğitimciler ve basın ve sosyal medya örnek olmalıdır.

    12. Anlamı bilinmeyen kelimeler kullanılmamalı, anlamları TDK kaynaklı öğrenilerek kelime haznesinin gelişmesi sağlanmalıdır.

    13. Kitle iletişim araçlarında reklamı yapılan marka ve ürünlerde Türkçe isimlerin çoğalması teşvik edilmelidir.

    14. Yazım kurallarına dikkat edilmeli, gerektiğinde imla kılavuzuna kullanılmalıdır.

    15. Kitap, dergi, afiş gibi basılı yayınlarda Türkçenin doğru kullanımının denetimi sağlanmalıdır.

    Kaynakça

    Meclis Araştırması Komisyonu. (2008). Türkçedeki Bozulma ve Yabancılaşmanın Araştırılması, Türkçenin Korunması ve Geliştirilmesi İçin Alınması Gereken ÖnlemlerinBelirlenmesi Amacıyla Kurulan. (10/35, 43, 49, 70) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu.

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    1. Ahmed YAHYA dedi ki:

      Ah benim gözel Hocam.Var ol,sağ ol. Teşekkürler..İlgililer hala A.DİLAÇAR EMRİYLE ÇALIŞIYOR..Antalya’da Alanya’ya bi zamanlar yolculuk yaptık.Hocam inanın kendimi (Yazıları,reklamları görünce(SELANİK’te sandım…Var ol

      1. Nurcan dedi ki:

        Teşekkür ederim.Saygılar

    2. Zümrüt Yıldız dedi ki:

      Emeĝine kalemine sağlık arkadaşım yine çok onemli bir konuyu ele almışsın.Genćlerde yabancı kelimelere çok özenti var buda çok üzücü.Tabelaların yabancı kelimeler içermesi hiç hoş değil bunun önune geçilmesi gerekiyor.Çünkü sürekli goźönünde.Çok güzel bir yazı.Senin yaziların bilgi içerikli ve farkındalik oluşturan yazilar temennim gençlerindaha çok okuması…❤️

      1. Nurcan dedi ki:

        Çok teşekkür ederim Zümrüt Yıldız arkadaşım. Yazılarımızı ilgi ile takip etmeniz ve güzel temennilerin için teşekkür ederim.Sevgi ve selamlarımla