Güzellik, zarafet, azamet, yücelik ve ululuk hep birlikte, bir şekilde algılanabilir bir ölçü ve ahengi dile getiren ve bedii bir zevk veren estetik değerlerdir. Güzellik doğal dünyada ve hayatla ilgili her şeyde ortaya çıkan bir olgudur. Kur’an’da gerçek güzellik, ruhta, bedende ve yaşam koşullarında insana sevinç ve mutluluk veren her türlü iyilik anlamında kullanır. Güzellik ancak yeşerebileceği bir ortamda filizlenerek bir sarmaşık gibi yayılabilir. Yeşerebileceği bu ortam toplumdur. Tohumu edep olarak atılıp, adap olarak filizlenir ve adabı muaşeret olarak yayılırsa güzellik olarak, estetik olarak yerleşir. Toplumun kültürünü oluşturur ve nesilden nesile aktarılarak o kültürün nişanesi olur.
Edep, huy güzelliği, zarafet, naziklik, incelik, hayâ, karakter ve insanı utanılacak şeylerden koruyan haslet; insanın şerefine şeref katan bir meziyettir. Edep, özde ve sözde olur; özdeki edep davranışlara, sözdeki edep ise söze, zarafet ve güzellik katar. Adap, edebin çoğuludur. İnsanı kötülükten alıkoyan, güzel huylar kazanmasına sebep olan bütün ahlaki meziyet ve hasletler “adap” kelimesi ile özetlenmiştir. Adap, insanları övülmüş güzel, ince ve zarif davranışlara çağıran; kaba, itici ve kötü davranışlardan uzaklaştıran hayânın, utanmanın, zarafetin, nezaketin, iyi ahlakın, güzel terbiyenin ve güzel ahlakın insan davranışlarına yansıyan değerler manzumesidir.İslâm literatüründe ise adap, Allah’ın ve Peygamberinin emir ve yasaklarına uygun biçimde hareket etmek demektir.
Muaşeret ise, “birlikte yaşayıp iyi geçinme” anlamına gelmektedir. Adabı muaşeret ise, topluluk içinde insanların birbirleriyle geçinme usulü anlamını taşımaktadır. Toplum içerisinde sergilenen zarafet, güzel söz, hoş görünüm, ahenk içinde bir duruş ve güzel ahlak adabı muaşeret olarak tanımlanır. İyi bir eğitimle kazanılmış karakter disiplini, takdire değer hareketler, toplum içinde çeşitli kesimlerin birbirlerine karşı takınmaları gereken medenî ve ahlâkî davranış tarzlarıdır. Adabı muaşeretin temel kuralı “Kendisinden küçük olanlara şefkatle; büyük olanlara saygı ve hürmetle; dengi olanlara ise lütuf, diğergamlık ve nezaketle muamele de bulunmak.” olmalıdır. Adab-ı muaşretin temeli, toplumun sahip olduğu değerlerin kaynağı olan ahlak anlayışıdır. İslam ahlakı hürmet, hizmet, merhamet, edep, hayâ, nefse hâkimiyet, tevazu, adalet, gibi hususlar üzerinde yükselmiştir. Ahlak’ın pratiğe, diğer bir ifade ile söz, iş ve davranışlara yansıyan kısmını teşkil eden âdab-ı muaşeret ise, temel
prensiplerde İslam’dan ayrılmamak şartıyla, şekil ve görünüm itibariyle birbirinden farklı coğrafya, iklim ve toplumlarda az-çok farklılıklar arz edebilir. Àdaba uymamanın cezası, zorlayıcı olmayıp o andaki davranışın ortaya koyduğu nezaketsizliğin o insana getireceği mahcubiyet olabileceği gibi; bazen de kişinin kabalık ve görgüsüzlüklerine neden olabilir.
Davranışlarındaki incelik ve yumuşaklıkla bilinen Hz. Peygamber, ilgili hadislerinin çoğunda güzel ahlâk tabirini “iyi huylu ve nazik olma, herkesle hoş geçinme” anlamında kullanmıştır. Kezâ gerek âyetlerde gerekse hadislerde sıklıkla geçen ma‘rûf kavramı da toplumun kültürü içinde öteden beri bilinen, beğenilip uygulanan davranış tarzlarını ifade eder. islâmî kaynaklar iyiliğin hâkim kılınması ve yaygınlaştırılması, kötülüğün önlenmesi, bu şekilde faziletli bir toplumun oluşturulması ve yaşatılması için gösterilen faaliyeti, Kur’an ve hadislerdeki kullanıma uygun olarak emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker şeklinde formülleştirmişlerdir.Bu da adabı muaşeretin temelini oluşturur.Emir ve nehiy insan varlığının temel kanunlarıdır. İnsan tek başına yaşasa bile kendi nefsi için emirler ve yasaklar koyar; insanların yaşamak zorunda oldukları içtimaî hayat için de emirler ve yasaklar vazgeçilemez ihtiyaçlardır.
Bir toplumda var olması gereken adab-ı muaşeretin amacı; İnsanları, eğitimsizliğin, bilgisizliğin, görgüsüzlüğün ve usulsüzlüğün; bir başka tabirle yol-yordam bilmezliğin kabalıklarından arındırmak, ahlaki niteliklerle daha da yüceltmek, iman ve amel yönüyle kemale erdirmektir.
Genel bazı adabı muaşeret incelikleri de şöyle sıralanabilir:
s İnsanlarla güzel geçinmeli, güler yüzlü davranmalıdır.
s Bir şey talep ettiklerinde, talepleri dine ve genel kurallara aykırı olmadığı müddetçe yerine getirmeye çalışmalıdır.
s Sabırlı olmalı, kin gütmemeli, insanları aldatmaya yönelik düşüncelerden uzak durmalıdır.
s Yanında bulunmasa da arkadaşını başkalarına karşı savunup korumalı, elinden geldiğince kusurları örtmelidir.
s Hasta ziyaretini ihmal etmemelidir.
s Affedici ve paylaşımcı olmalıdır.
s Şükran duygusu taşımalıdır.
s Mümkün olduğunca isteyen taraf olmamalı fakat kendisinden istendiğinde vermeyi bilmelidir.
s Bir şey hoşuna gitmediğinde güzel bir üslupla söylemeli ve nahoş durumu düzeltmek için uğraşmalıdır.
s Herkese sınırı aşmayacak şekilde davranmalı ve uyumlu olmalıdır.
Adab-ı muaşeret, hayatın düzenli, sürekli ve mutlulukla yaşanabilmesi için sosyal yaşam biçimine yön veren, söz, iş ve davranışlarında insanın ölçülü, temkinli ve kibar olmasını sağlayan önemli bir değer, düzenli ve düzgün bir hayat yaşamanın kural ve şartlarını öğreten bir eğitimcidir. Netice itibariyle nefsi, eğitim, öğretim ve terbiye yoluyla nakış nakış işleyip güzelleştiren, gönülleri tezyin eden, titizlikle uygulandığında sosyal ilişkilere güzellik katan insancıl bir sanattır. Fert, aldığı eğitim ve öğretim yoluyla önce kendi nefsini edeple süsler, sonra da topluma aksettirdiği ölçülü ve nazik davranışlarıyla tüm ilişkilerine insani bir boyut kazandırır.