eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

Nurcan ŞARLAYAN

İlk, orta ve lise eğitimini Kırıkkale'de, Üniversite Eğitimini Gazi Üniversitesi Meslekî .Eğitim Fakültesi'nde tamamladı. Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eğitim Yönetimi ve Denetim alanında Tezli yüksek lisans eğitimini tamamladı. "Estetik Eğitim" isimli tezi, aynı konuda yayımlanmış yazıları ve "Eğitimde Nezaket" adlı kitabı bulunmaktadır.

    Testin Gölgesinde Kaybolan Estetik Duyarlılık

    Eğitim, bir zamanlar insanın ruhunu inceltmenin, dünyayı anlamlandırmanın ve güzelliği fark etmenin yoluydu. Bugün ise amiyane tabirle bir yarış pistine dönüşmüş durumdadır. Her adım, bir sınavın, bir testin, bir ölçmenin gölgesinde atılmakta, öğrencinin gözündeki merak ışıltısı, yerini kaygının mat rengine bırakmış durumdadır.

    Eğitim, esasen yalnızca bilgi aktarmak değil, aynı zamanda ruhu beslemek ve güzelliğe açık bir bakış kazandırmak anlamına gelir. Öğretmen, yalnızca öğreten değil, rehberlik eden; okul, yalnızca bilgi verilen değil, hayatın anlamının sezdirildiği bir mekândı. Ancak bugün, eğitim giderek bir ölçme ve sıralama düzenine indirgenmiş durumdadır. Her aşamada bir test, bir sınav uygulanmaktadır. Bu süreçte, insanın içindeki estetik duyarlık, yani dünyaya karşı duyduğu hayranlık, şaşkınlık ve zarafet duygusu sessizce kaybolmaktadır.

    Oysa estetik duyarlık, bir sonuç değil, bir süreçtir; “puan”la ölçülmez. Bir çocuğun gökyüzüne bakarken hissettiği merak, bir melodide yakaladığı duygu, bir kelimenin sesinde fark ettiği güzellik… Bunlar bir formülle ölçülemez. Güzelliğe açık bir kalp, sadece resim dersinde değil, bir matematik probleminin zarafetinde de kendini gösterebilir. Fakat biz, testin dar kapısından geçerken bu inceliği geride bırakıyoruz. Çocuğun çizdiği bir resimdeki özgün renk, yazdığı bir cümledeki sezgi, çoğu kez ölçme-değerlendirme kılavuzlarına sığamıyor.

    Ne yazık ki, ölçülemeyeni değersiz sayan bir çağda yaşıyoruz. Her şey sayıya indirgenirken, eğitim de insanın iç dünyasını değil, istatistikleri dikkate almakta; böylece, sınav başarısı artarken insanın duyarlılığı eksilmektedir.

    Belki de eğitimde en çok kaybettiğimiz şey bilgi değil, görme biçimi. Dünyayı sadece doğru-yanlış seçenekleriyle algılayan bir bakış, güzelliğin ahengini, duyguların derinliğini fark edemez.

    Testin soğuk dili, öğrencinin iç sesini bastırıyor. Çoktan seçmeli sorular, düşünmenin değil, ezberlemenin yollarını öğretiyor. Yanıtlar hazır; sorgulamak gereksiz. Bir resim dersinde özgün bir renk seçimi, bir kompozisyonda alışılmadık bir fikir, çoğu zaman not sisteminin dışında kalıyor. Çünkü sistem, farkı değil, kendine uyumu ödüllendiriyor. Oysa sanat, farklı olandan doğar; duyarlık da sorgulamaktan.

    Bir çocuğun renklerle kurduğu iletişim, bir melodiyi dinlerken hissettiği ritim ya da bir metni okurken sezdiği anlam katmanları, onun ruhsal gelişiminin temelidir. Bu alanlara dokunmadan verilen eğitim, yalnızca zihni doldurur ama ruhu boş bırakır. Güzelliğe açık bir insan, kötülüğü tanır; zarafeti fark eden bir zihin, kabalığa karşı duyarlıdır; uzak durur. Bu yüzden estetik eğitim, ahlaki eğitimin de sessiz zeminidir. Aslında estetik eğitim, sınavlarla ölçmenin uyuşukluğundan insanın bütünlüğünü, derinliğini koruma çabasıdır.

    Ne var ki, test merkezli sistem bu bütünlüğü ve derinliği yok saymaktadır. Eğitim, nicel başarıyı kutsarken, nitel olanı gözden kaçırıyor. Öğrenciler öğrenmek için değil, geçmek için çalışırken, öğretmenler öğretmek için değil, müfredatı yetiştirmek için acele ediyor. Zamanın daraldığı, müfredatın genişlediği bir çağda, güzelliğe yer kalmıyor. Oysa estetik, insanın yavaşlamasıyla başlar; görmesi, duyması, hissetmesiyle devam eder.

    Bir testin doğru cevabını bilmekle, bir çiçeğin kokusunu, rengini fark etmek arasında görünmez ama derin bir fark vardır. İlki zekâyı keskinleştirir; ikincisi ruhu. Eğitim, yalnızca ilkine odaklandığında, insanın yarısını ihmal eder. Bu yüzden okulların koridorlarında başarı grafikleri yükselirken, öğrencilerin iç dünyasında sessiz bir yoksullaşma yaşanmaktadır.

    Belki de eğitimde kaybettiğimiz en önemli şey, görme biçimimizdir. Artık çocuklara dünyayı nasıl göreceklerini değil, nasıl işaretleyeceklerini öğretiyoruz. Onlar da yaşamı seçenekler hâlinde algılamaya başlıyor: A, B, C, D… Oysa hayatın anlamı çoğu zaman “E – Hiçbiri” seçeneğinde gizlidir. Güzelliği fark eden bir zihin, yanıt aramakla yetinmez; okuduğu metindeki sanat inceliklerini görür. O yüzden sorulması gereken asıl soru şudur: Acaba zihinler, testi geçerken ruhunu geride mi bırakıyor?

    Eğer öyleyse, eğitim artık öğretmiyor; sadece ölçüyor demektir.

    Çözüm Önerileri: Eğitimi Bütüncül Kılmak

    Eğitimde kaybolan estetik ve ruhsal duyarlılığı geri kazanmak için çözüm, test merkezli tek boyutlu ölçümden, çok boyutlu ve insanı bütüncül geliştiren bir eğitim anlayışına geçiş olmalıdır. Bu anlayış, öğrenciyi sadece sınav başarısıyla değil, merak, yaratıcılık, estetik farkındalık ve etik duyarlılık açısından da geliştirmeyi hedefler.

    • Estetik ve yaratıcı etkinlikler: Sanat, müzik, edebiyat ve drama dersleri, öğrencilerin ruhsal ve duygusal gelişimlerini destekleyecek şekilde tüm müfredatın içinde yer almalıdır.
    • Çok boyutlu değerlendirme: Test sonuçları yanında proje çalışmaları, portfolyolar, süreç odaklı performans ve özgün üretimler de ölçme-değerlendirmeye dahil edilmelidir.
    • Öğretmen rehberliği: Öğretmen, yalnızca bilgi aktarmayan; aynı zamanda merak ve keşif ruhunu besleyen, öğrencinin ruhi gelişimine yön veren bir rehber olmalıdır.
    • Zaman ve ortamın esnekliği: Okul programları ve sınıf ortamları, öğrencilerin gözlem yapmasına, deneyimlemesine ve yaratıcı düşünmesine imkân tanıyacak şekilde tasarlanmalıdır.
    • Toplumsal farkındalık: Aileler ve toplum, başarıyı sadece sınav sonuçları üzerinden değil, estetik, duyarlılık ve yaratıcılık ölçütleriyle de değerlendirmeli; çocukları bu yönde desteklemelidir.

    Böyle bir eğitim anlayışı, öğrencilerin hem zekâlarını hem de ruhlarını besler; testi geçmekle sınırlı kalmayan, merak eden, gören, hisseden ve düşünen bireyler yetiştirir.

    “Bir testin ölçemediği şey, insanın en değerli yanıdır.”

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.