eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Hafif Yağmurlu
25°C
Ankara
25°C
Hafif Yağmurlu
Pazartesi Açık
25°C
Salı Parçalı Bulutlu
27°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
25°C
Perşembe Parçalı Bulutlu
26°C

Serdar BİLER

SERDAR BİLER 1980 yılında Tokat'ın Sulusaray ilçesine bağlı Alanyurt Köyü’nde dünyaya geldi. Ilkokulu köyünde, ortaokulu Tokat İmam-Hatip Lisesinde bitirip Sivas/Yıldızeli Pamukpınar Anadolu Öğretmen Lisesinde başladığı lise öğrenimini Tokat Anadolu Öğretmen Lisesinde tamamladı. 2002 yılında Kocaeli Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. 2013 yılına kadar Ankara'da özel dershanelerde ve özel okullarda Türkçe/Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı, 2013 yılında Milli Eğitim Bakanlığına atandı.Zile Ticaret Meslek Lisesi ve Kalecik Mehmet Doğan Fen Lisesinde görev yaptı. 2015 yılında girdiği Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesini 2019 yılında bitirdi. Halen Ankara/Altındağ Sabahattin Zaim Sosyal Bilimler Lisesinde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak görev yapmaktadır.

    Tabiatın İlahi Musikisi

    Şehir hayatının betona ve griye boğduğu gönüllerimiz, tabiatın bin bir rengi içinde neşvünema bulmuş güzelliği ile şenlenir; ruhlarımız, kuş seslerinin rüzgarla karışık musikisi ile huzur bulur; zihinlerimiz, çağlayarak akan bir derenin soğuk suyunda berraklaşır.

    Tabiatın “ana”lık vasfı, bu huzurun, neşenin belki de temel kaynağıdır. Tabiat, ana kucağı gibi sarıp sarmalar bizi; en dertli gönüller bile bir deva, bir derman, bir huzur sığınağı gibi sığınır o kucağa.Çünkü o kuçakta merhametin, şefkatin en ilahîsi, en yücesi vardır. Bir kuşun yiyecek arayışını seyretmek, karınca ile yarenlik etmek, bir ağacın rüzgarla salınışını izlemek, kelebeğin kanadındaki desenlerin ve renklerin estetiğine hayran kalmak, soğuk bir dereden su içmek, çimenlere uzanıp tazeliği çekmek ciğerlerimize… Binbir şekilde tecelli eden tüm bu güzelliklerin insana verdiği huzuru, dinginliği, merhameti, tefekkürü yürekten hissedip yaşarız tabiatta. Bu güzellikleri bahşedene daha bir artar hayranlığımız. O’nun güzelliğinin soluk bir gölgesi bile bu kadar güzelken kim bilir O, ne kadar güzeldir diyerek aşk ve tefekkür denizine dalarız, şükrü katık yaparak zihnimize.

    Daha bir aşık oluruz tabiata ve onu “yaratan”a. Tefekküre hasret çorak topraklar gibi lime lime yarılmış gönüllerimiz, tabiat ananın kucağında suyla, rahmetle, merhametle, aşkla yeniden canlanır; insan olduğumuzu, bir kalp taşıdığımızı bizlere yeniden hatırlatır.

    Görebilene ve tefekkür edebilene bir canlanma, bir arınma, bir öze dönme vesilesidir tabiat. Çünkü her şey, bir vesiledir, yoldur “vesile kılan”a. Gitmeyi bilmek gerek yalnızca, bir de bakmayı.

    Bakmak…Hem gönül hem zihin hem de ruh gözüyle bakmak… Maddenin hamurundaki manayı yakalamak, o mana ikliminin havasını solumak, yağmurunda yıkanmak, rüzgarında serinlemek… Bir ana şefkati ile bizi bağrına basan tabiata evlat sadakatiyle sarılmak, çağın dinmez fırtınalarından yorulmuş ruhumuzu o kucakta dinlendirmek…

    Merhum Abdülhak Hamit Tarhan’ın “Kürs-i- İstiğrak”nda :

    “Otur şu minber-i deryâ-muhât-ı senge bir kerre, / Hemen Allah’ı gör şâmil semâdan bahr ile berre.”

    (Taşını deryanın çevrelediği minbere bir kere otur / Gökyüzünden deniz ve karayı kaplayan Allah’ı gör.)

    dediği gibi denizde, derede, çiçekte, dalda, ağaçta O’nu görmek ve o ilahi besteyi huzurla dinlemek…

    Bakmak… Taşlaşmış gönüllerimizi ilahi rahmetin sağanak sağanak yağdığı tabiatın rahmet ikliminde ıslatıp yumuşatmak; kendimize, benliğimize, özümüze bakar gibi bakmak, kendimizi bulmak o ilahî tecelligahta.

    Şair Ebubekir Eroğlu’nun :

    “Yumuşayan yalnız toprak değil yalnız ağaç yalnız dal değil

    Dinledikçe baharın sessiz sirenini

    Kıpırdıyor çelimsiz sandığımız çimenler

    İsa nefesi değmiş gibi”

    mısralarında dediği gibi, tabiatın ilahî bir nefesle kıştan uyanması, canlanması, kıpırdanması gibi uyuşmuş gönüllerimizin de bu uyanışla canlanması, kıpırdanması gerekir; yani “en büyük sanatkarı” unutmadan şairce de gönülden bakmak gerekir tabiat anaya.

    Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Eşrefoğlu, Mısrî gibi nice ehl-i gönül nasıl bakmışsa, nasıl görmüşse o aşikar sırrı; biz de öyle bakmalıyız gözlerimizi ve gönüllerimizi örten kesret örtüsünü kaldırarak, tabiatın vahdeti haykıran o zikrini benliğimizde duyarak.

    Saygılarımla….

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.