‘Nice doğru sözler vardır ki afeti yanlış anlaşılmaktır’ mealinde Arapça bir deyim vardır. Hazreti Ali de bu mealde şöyle buyurmuştur: Batıl için söylenen hak bir söz!
Gülse Birsel isimli sanatçı bir bayan şöyle bir kelam etmiş: Bir kadının hava karardıktan sonra sokakta ne kadar rahat yürüdüğü, o ülkenin medeniyet göstergesidir.
Bu söz İslam dairesinde de, hem doğru hem de geçerlidir. Doğru ve yerinde bir sözdür. Bu sözü İslamiyet de tasdik etmektedir. Hedefleri arasına koymaktadır. Lakin bunu isteyenler ve gözleyenler, kimi kadınlar gibi rahat pozlar içinde olmayacak yani ihtişam içinde bir kadın tipini temsil edecektir. İslamiyet de Hire’den kalkan ve tek başına kimseye sığınmadan ve dayanmadan hacca veya Hicaz’a gidebilecek kadını öngörmektedir. Bu bir hadisi şeriftir. Hazreti Peygamberin muhatabı kimse Arapların en meşhur cömert adamı olan Hatem’in oğlu Adiy’den başkası değildir. Kız kardeşinin delaletiyle kaçtığı Şam civarlarından geri gelmiş ve Hazreti Peygamberle tanışmıştır. Peygamberimiz onu evinde ağırlamış ve İslam’ın geleceğiyle alakalı bir dizi müjde sunmuş ve anlatmıştır. Ve bu anlattığı müjdelerden bir kısmini yaşamak Adiy’e de kısmet olmuştur. Bu müjdeleri Hire’de ve Medain’inde ve bilhassa Beyaz Sarayı’nın fethi sırasında görmüş ve yaşamıştır. Peygamberimizin anlattığı müjdeler Hazreti Ömer döneminde kuvveden fiili çıkmış ve hayata geçmiş ve gerçek olmuştur. Hire veya Medain’den alınan ganimetlerle Adiy İbni Hatim geçit töreni yapmıştır. Veya geçit töreninde Adiy İbni Hatem’de bulunmuş ve yer almıştır. Bu geçit töreni İslam’ın mucizelerini ve Hazreti Peygamberin müjdelerini aksettiren bir etkinliktir. Peygamberimiz belli ki bu müjdeyi Adiy’e anlattığına göre o sahnede onun da bulunacağını öngörmüştür. Buna şevahid en nübüvve /nübüvvet alametleri denir.
Burada işin özü Allah’ın Müslümanlara temkin bahşetmesidir. Bunun bir başka ifadesi de dinler üzerine İslam’ın egemen yani zahir ve bahir olmasıdır. Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaadde bulunmuştur (Nur Suresi : 55).. Korkunun güvene dönüşmesi İslam sancağı altında olmuştur. Bu ayetin tefsirinde İbni Kesir Adiy meselesine de temas etmektedir. Buna göre, İslam’ın egemen olduğu dönemlerde bir kadın (zağine) kimsenin himayesine girmeden Hire’den yola çıkarak Kabe’de tavaf edecek ve güvende olacaktır. Bu süreçte Kisra’nın hazineleri de İslam haziresine katılmıştır.
Başa ve Gülse Birsel’in sözlerine geri dönecek olursak, bu söz sektirmeden yerindedir. Lakin eksiktir. Batıl için söylenen doğru bir söze benzemektedir. Kadın hangi medeniyet altında olursa olsun davetkar bakışlarıyla ve mimikleriyle elbette başkalarının tasallutuna uğrayabilir. O zaman da güveni kaybeder ve başkalarının himayesini istemek durumunda kalır. Burada kabahati kendinde aramalıdır. Yol güvenliğiyle birlikte terbiyesi tam olan kadının başkalarının himayesine ihtiyacı yoktur. Özgür kadın işte budur. İslam terbiyesi ve İslam’ın sağladığı yol güvenliği özgür kadın olmanın güvencesidir. ‘Hem aşna fişne yapacağım hem de güvende olacağım’ deniliyorsa ikisi bir arada yürümez. Arıza çıkar. Birinden birini feda etmek gerekir.
Bütün kadınlar için güvenli bir dünya oluşturabilirsek ne mutlu bize. Bunun için kadınların da gayret etmesi gerekir. Erkeklerin gayreti yetmez. Tek başına yol güvenliği de yetmez. Kadının da güvene layık olması gerekir. Birisi geliyor ve Hazreti Peygamberden cennette komşu olmak istediğini söylüyor. İltimas istiyor. Hazreti Peygamber de ona ‘ öyleyse bana yardımcı ol’ diyor. Yardımcı olması da cennet için çok çalışmasıdır.
Allah isteyeni ve çalışanı yüzüstü bırakmaz.
Mustafa Özcan