Mehmet Âkif, terakki, ilerleme, ilim, irfan, bilim, teknik, dindarlık, vatanperlik, hürriyet ve erdemleri birlikte seslendirmektedir. Şiirlerinde ‘çemenzâr-ı terakkî’, ‘esbâb-ı terakkî’, ‘edvâr-ı terakkî’ ve ‘seyr-i tekâmül’ gibi kullandığı terkipleri, Âkif’in ilim ve irfana olan ilgi ve düşkünlüğünü göstermektedir. Ona göre, “asıl insan, marifet sahibi, yani, çağın bilim ve tekniği ile donatılmış faziletli insandır. Fazilet ise dindarlık, vatanperverlik, doğruluk, çalışkanlıktır; hürriyete, hakka ve eşitliğe inançtır.”[1]
Kalkınmak ve ilerlemek devlet için, bir var oluş meselesidir. Mehmet Âkif, gelişme ve terakki etmenin de fen ve teknikle olacağına, güçlü vurgular yapmaktadır. Milletler ve devletler, kültürel varlıklarından ve iç bünyelerinden ayrılmadan ve taklitçilik ‘maskaralığı’ hastalığına da düşmeden, ilerleyebilirler. Âkif, Süleymaniye Kürsüsü’nde bu düşüncelerini şöyle haykırmaktadır:
Öyle maymun gibi, taklide özenmek bilmez;
Hiss-i milliyyeti sağlamdır onun eksilmez.
Garb’ın almışsa herif, ilmini almış yalnız,
Bakıyorsun: eli san’atlı, fakat, tırnaksız![2]
…………….
Bir kanaat da şudur: Sırrı-ı terakkinizi siz,
Başka yerlerde taharriyle heveslenmeyiniz
Onu kendinde bulur yükselecek bir millet;
Çünkü her noktada taklit ile sökmez hareket.[3]
Bilim ve teknikte Batı’nın üstünlüğünü gören Âkif, İslâm toplumunun bu açığını kapatması gerektiğini; aksi taktirde Avrupalıların işgal ve sömürüsüne maruz kalacağını anlatır. Kudüs’ün işgal edildiğinde, -Mehmet Âkif’in Viyana’daki iken bizzat şahit olduğu- Osmanlı’nın müttefiki Almanların sevincinin unutulmaması gerekir. O, Batı’nın aklındaki düşünceyi şöyle ifade eder: “Dinî, millî telkinlerle büyütülen Batılıların nazarında Müslümanlık vahşetten, Müslümanlarsa vahşilerden başka bir şey değildir.” Avrupalı, bu fikirle büyütülür ve yetiştirilir. Yine Şairimiz, onların üstünlüğünü de teslim eder: “İlimleri, irfanları, medeniyetteki terakkileri inkâr olunur şey değildir.”[4]
Ülkemizin ve toplumumuzun karşı karşı kaldığı problemlerin çözümünde, Âkif, faydalı, gerçekçi, millî, yerli ve rasyonel eğitime dikkat çeker: “Bizi kurtaracak yegâne çare; maarifdir. Maarif-i sahiha (doğru eğitim), maarif-i hakikiye (gerçek eğitim) dir. Maarif-i nâfia (yararlı, işe yarar eğitim) hâlâ memlekete girmedi. Avam kısmı (halk) okumuyor, yazmıyor. Okuyup yazanlar ise ne dünyaya, ne âhirete yarar bir yığın nazariyat (teorik bilgiler) ile uğraşıyorlar. …Mehmet Âkif, şiirlerini yedi bölümde topladığı temel eseri olan Safahat’ında yer alan ‘Fatih Kürsüsünde’ isimli şiirinde imparatorluk coğrafyasına mahalle mekteplerini (ilkokulları) yayamadığımız ve temel eğitimi sağlayamadığımız için Arnavutluk’taki ‘üç buçuk zibidi’nin halkı isyana kaldırabildiğini şöyle ifade eder:
Şu cehlimizle musibet mi kaldı uğramadık?
Mahalle mektebi lâzım, düşünmeyin artık.”[5]
Bilgiyi ve bilimi üretemememizin temelinde cehaletin bulunduğunu gören Âkif, asırlardır bu meseleyi çözemediğimizi düşünür. Ancak o, asla umutsuzluğa kapa aralamaz. Eğitim ve öğretimden yola çıkan Mehmet Âkif, ilim ve irfan okullarının bu sorunun çözümünde en önemli faktör olduğuna inanır:
Felâketin başı, hiç şüphe yok, cehâletimiz;
Bu derde çare bulunmaz – ne de olsa – mektepsiz!
[1] Erol, “Mehmet Âkif’in Şiirlerindeki İki Anahtar Kelime: “Cehâlet” ve “Kavmiyet”, 100-102.
[2] Mehmet Âkif, Safahat, İkinci Kitap, Süleymaniye Kürsüsü, 172.
[3] Abdulvahit İmamoğlu, “Mehmet Âkif’te Medeniyet Kavramı”, İslâmî Araştırmalar, 2010; 21(3), 167.
[4] Turgay Anar, “Mehmet Âkif Ersoy’un Safahat’ta Medeniyet Kavramına Bakışı ve Batı Medeniyetine Yönelttiği Eleştiriler”, International Journal of Social Science, Volume 6, Issue 2, p. 47-61, February 2013, 57.
[5] Mahmut Babacan, “Burdur Milletvekili Mehmet Âkif’e Göre Eğitim ve Kalkınma”, Uluslararası Mehmet Âkif Ersoy Milli Birlik ve Bütünlük Sempozyumu (12-14 Ekim, 2011) Bildiriler Kitabı, İstanbul 2011, 457.