Bu vücud nasıl toprak olacak? Bu bir soru değil sevme biçimi. İnsanın kendini sevmesi de olabilir bu, eşini sevmesi de. Böylesine eşsiz, kusursuz bir varlık toprağa gömülüp kaybolup gidecek. Bedenlerin dünyadan yada daha doğrusu hayattan silinmesi bir zihin boşluğu yaratır mı? Yaşanmışlıklar sonsuz bir döngü ile hatırlandıkça tekrar ediyor. Fakat yinede yeni bir anı eklenmiyor diye kendi kuyusunu genişleten bir zihne sahip oluyorum. Bir yandan da boşluğun oluşturduğu kuyuya edindiğim yeni anılarla her gün bir taş atarak içini dolduruyorum. Bugün, dün, evvelsi gün hayatınızda olan birinin yokluğu hangi boyutta bir boşluk oluşturur bunu düşünmek hiç de zor olmasa gerek. Ama öğrettikleri, size kattıklarıyla yokluğunda bile varlık gösteren sevdiklerimiz var. Bu müzik gibi enstrümanı çalan artık yok ama ezgi hala kulaklarınızda, melodi dudaklarınızın ezberi olmuş, ritim her bir hücrenizi harekete geçiriyor. Mutluluk, neşe, hüzün hisseder yada bir kaval melodisi ile sisli bir dağın eteklerinde bulabilirsiniz kendinizi. Artık sevmediklerimizden de öğrendiklerimiz olur bazen. Bu yüzden mesele bir boşluktan ibaret. Yerine başka şeyler koyarken kendimizi herkesten sakladığımızda içinde bulunduğumuz bir boşluk. Herkes kendi yaşadığınca hayal kurar. Hiç bilmediğiniz bir yere gitmezsiniz rüyalarınızda. İyi yada kötü sınırlar orada size kendini gösterir. Bilinç altınız sizin neler yapabileceğinizi en iyi bilen kişidir. Onunla yüzleşeceğiniz tek yer rüyalar. Beni rüyalarımdan alı koyan bazı tuhaf hisler zamanla yanılgılara düşmeme neden oluyor. Omzumda bir helikopter böceği sesi duyuyorum sonra bu kadarla kalmıyor. Ses kulağımın içinden gelmeye başlıyor. Daha bitmedi sesin kulağımın içinde oluşturduğu yankılar beynimin çatısını zorluyor. Belki de tavan demeliyim doğru kelime bu olabilir. Omzumu siliyorum önce sonra kulağımı tutuyorum, sonra gözümü. Gözümde bir boşluk bulsa çıkacak. Aklımdakini anlatmalıyım diyorum. Çünkü soru sormuştu bana. Unuturum sonra. Bu aralar hep böyleyim çok çabuk unutuyorum. Hep onun yokluğundan sonra oldu bunlar. Zihnimdeki her şeyi dipsiz olduğunu sandığım bir kuyuya atıyorum sanki. Ona ait anılarımın üzerini örtmelerini beklerken, her şeyi unutuyorum bir tek ona ait olanlar silkelenip çıkıyorlar en üste. Bu konu sadece onunla sınırlı kalmıyor orada bir yarım kalmışlık bir eksiklik belki de kendimi ifade edemediğim bir yan vardır çok emin değilim. Duygular konusunda tam eminlik kesin ve kati konuşmak hiçbir zaman mümkün olmayacaktır . Fakat bu tekrar eden yada bir şekilde ötelemek unutmak yada affetmek istediğim şeylerin bana hatırlattığı bir hikaye var. Hani şu kuyuya düştü çıkaramıyoruz zaten ölecek diye üzerine toprak atılıp gömmeye çalıştıkları eşek gibi silkiniyor ve yükseliyor üzerini örtmek istediğim ne varsa. Ne konuştuk ne güldük ne söyledik. Bunlar yine güzel şeyler bir de konuşamadığımız gülemediğimiz şeyler var, zihnimde boşluk oluşturması gerekenler. Hiçte düşündüğünüz gibi olmuyor işte. Tam burada konuşamadık, gülemedik de ne yaptık diye binlerce cevabı olan bir soru bırakıyor. İç içe geçmiş binlerce sarmaldan oluşan düşünceler yığını. Ve artık hiçbir işine yaramıyor. Silinirse bedenimiz yer yüzünden bir zihin boşluğu yaratır mı? İşte bu benim bir fotoğraftan eksilmemi göstermiyor. Fotoğraf ta çoğalıp, eksilmek zihinlerden toprak olmaya bile gerek kalmadan. Her geçen gün tekrarı zamanın, dünün olmasa bile evvelsigün olduğu kesin. Her geçen zaman ölüme sirayeti günün, bugün değilse de yarın olduğu kesin. Tek farkla sağ üst köşede rakamlar değişiyor. Bu aralar her şeyi unutuyorum dedim ya işte tamda böyle sorduğu soruya cevap verirken, helikopter böceğini de unuttum. Korkularımı beslediğim o günü asla unutmam. Çığlıklarla kaçıyordum kendimden saçıma tutunmuş helikopter böceğiyle birlikte.