Konfüçyüs’ün “hiçbir şey karanlık bir odada; siyah bir kedi aramak kadar zor değildir. Hele odada siyah bir kedi yoksa…” sözü bana Öğretmenlik Meslek Kanunu adındaki düzenlememizi ve tartışmamızı çağrıştırıyor. Herkes ÖMK üzerinden konuşuyor, tartışıyor görünüyor ancak ortada odada bir siyah kedinin bulunmayışı gibi bir meslek kanunu da yok. Hala bir meslek kanunu varmış gibi konuşanlar ya bahsettikleri şeyin ne olduğunu bilmiyorlar veyahut bilerek mevzuyu manipüle ediyorlar. Mevzuyu manipüle edenleri şimdilik tarihe ve maşeri vicdana havale edelim. Spesifik olarak üç lokal düzenleme barındıran ve tüm haliyle on iki maddeden müteşekkil kanunun neden odada bulunmayan siyah kedi hükmünde olduğunu ortada bir kanun varmış gibi davrananlara, mevzuyu böyle tartışanlara bir kez daha hatırlatalım.
Yukarıda da değinildiği üzere elimizdeki düzenleme spesifik olarak üç düzenlemeyi içeriyor. Birincisi öğretmenlik mesleğinin kariyer mesleği olarak yapılandırılması. İkincisi 3600 ek göstergenin getirilmesi. Üçüncüsü de daha önce getirilmiş olan Adaylık Kaldırma Sınavı’nın (AKS) kaldırılması. Bir mesleğin yetiştirilme, istihdam, emeklilik süreçlerinin tümünü kapsaması gereken “meslek kanunu” tanımlaması burada bir dil oyunuyla üç teknik düzenlemenin adı olarak kullanılıyor. Adını öyle koymakla durum öyle olmuyor şüphesiz. 3600 ek gösterge zaten diğer meslek gruplarını da (sağlık, emniyet) kapsadığı için bu düzenleme içerisinde bulunması dolgu malzemesi olarak kullanılmasından öte bir anlam ifade etmiyor. Adaylık Kaldırma Sınavı’nın kaldırılması önemli ancak yetiştirilme, istihdam edilme, emeklilik gibi çok boyutlu bir süreç dikkate alındığında AKS gibi bir düzenleme devede kulak bile sayılamaz.
Gelelim yapılan düzenlemenin içinde bulunan ve kamuoyunda da en çok tartışılan başlığa. Öğretmenlik Meslek Kanunu gibi öğretmenlik mesleği kariyer sistemi de vurucu bir niteleme. Akan sular duruyor ilk duyulduğunda. Ancak yakından bakıldığında ortada ne ele avuca gelir bir çözümleme ne anlamlı bir kurgu ne kabul edilebilir bir mantık ne de taşınabilir bir düzenleme var. Öğretmenliğin kariyer mesleği olarak yapılandırılması eğitim tarihimizin kadim gündem başlıklarından biri. Dolayısıyla bu isimde bir düzenleme yapmış olmaktan daha önemli ve anlamlı olan; nasıl ve ne içerikte bir düzenleme yaptığınızdır. Kanunun gerekçesinde öğretmenliğin önemli bir meslek olduğu, Türkiye’nin nitelikli yarınlarıyla doğrudan ilişkili olduğu dolayısıyla bu stratejik meslek ile ilgili müstakil, bu mesleğe münhasır bir kanuna ihtiyaç duyulduğu ve mevcut kanunun bu nedenle çıkarıldığı belirtilmiş. Ancak gerekçe ile düzenleme arasında mantıklı bir bağ olduğunu söylemenin imkanı yok. Zira bu gerekçeler ile yapılan düzenlemeler birbiriyle eşleşmiyor. Gerekçe başka bir düzlemden bahsediyor yapılan kanun bambaşka şeyler içeriyor.
Yeni düzenleme öğretmenliği aday öğretmen, öğretmen, uzman öğretmen ve baş öğretmen şeklinde dört kariyer basamağına ayırmış. Problem şurada ki bu şekilde bir kariyer yapılandırılması klasik uzmanlaşma formasyonumuzla yakından uzaktan ilişkili değil. O yüzden de izahı mümkün olmayan bir durum yaratıyor. O yüzden karanlık bir odada bulunmayan bir siyah kediyi arayıp bulacağımıza inanmayı çağrıştırıyor. Birincisi önceki kanunda olduğu gibi bu kanunda da öğretmenliğin bir ihtisas mesleği olduğu vurgulanıyor. Öğretmenlik zaten ihtisas mesleği ise yani öğretmen zaten uzman ise ikinci kez nasıl uzman olacak? İkincisi uzmanlık eğitimi adı altında branş fark etmeksizin verdiğiniz derme çatma içerikle uzmanlık arasında kurduğunuz bağın izaha muhtaç oluşu. Zaten uzman olarak kabul ettiğiniz öğretmenlerinize alanları ile doğrudan bir içerik sunmaksızın genişletilmiş genel bir hizmetiçi faaliyetini (değişik vesilelerle verilen eğitimlerin yeniden verildiği) uzmanlık eğitimi olarak nitelemek başlı başına bir garabettir. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uzmanlıktan bahsetmek mümkün değildir. Üçüncüsü bu tarz bir kariyer yapılanmasına gidildiğinde her kariyer basamağına ilişkin bir hak, yetki, sorumluluk belirlemeniz gerekiyor. Mevcut kanun ek bir mali getiri dışında hiçbir düzenleme içermiyor. Ortada bir iş var, bu işi aynı yerde, aynı sürede, aynı şekilde yapan insanlar var ancak bunlar dört farklı isim altında bulunuyorlar. Bunlara ücretli öğretmenleri de eklediğimizde kötüden de kötü bir insan kaynağı yönetimi ile karşı karşıya olduğumuz görülecektir.
Yanlışlığı apaçık olan bu düzenlemenin yanlışlığını düzenlemenin yapılış sürecinden itibaren dile getiriyoruz. Bu durum başlı başına bir değersizleştirme, itibarsızlaştırma iken maalesef MEB yapılan yanlışı bırakın gelen eleştiriler doğrultusunda yeniden ele almayı mevcut yanlışlıkta bir yanlış yokmuş gibi davranmaya devam ediyor. Türkiye’nin ciddiyete, yapılacak düzenlemelerde ve uygulanacak kamu politikalarında akla ve mantığa dayanmaya ihtiyacı var. Toplumun tüm kesimlerinden gelen eleştirileri duymazdan gelerek yapılan yanlışta ısrar etmek Türkiye’nin yarınlarına kast etmektir.