Hesap verebilirlik, yöneticilerin sadece yaptıklarını üstlerine veya bağlı oldukları otoriteye açıklaması olarak anlaşılmamalı. Çünkü hesap verebilirliğin diğer bir özelliği astlarına ve hizmet ettiği kişilere taahhütte bulunma ve bunu gerçekleştirip gerçekleştirmediğini açıklamaktır. Hesap verebilirliğin üstlere ve üstlerce yapılmasına denetim (hesaba çekilme), astlara ve hitap ettiği çevreye yapılmasına şeffaflık (hesap verme) denir. Bu arada yöneticilerin işlerini yasalara uygun davranması ve bunu deklare etmesi hesap verebilirlik değil, sorumluluktur.
Yöneticinin ahlakı, maiyetindekilere ve ilgili kişi ve kurumlara hesap verebilirliği ilke haline getirmeyi zorunlu kılar. Yani yöneticinin şeffaflığı ahlaki bir meseledir. Bu nedenle ahlaki açıdan yöneticilerin şeffaf yönetim anlayışını benimsemeleri şarttır. Eğitimde öğretmenlerden daha çok yöneticilerin şeffaflık ve hesap verme niteliklerine sahip olmaları beklenir. Yönetici olarak okul müdüründen, ilçe milli eğitim müdüründen, il milli eğitim müdüründen ama daha çok da Milli Eğitim Bakanından bu tavır beklenir. Elbette yasalar bu görevlerdeki kişilere ne yapması gerektiğine dair görevler yükler. Mesela Bakan için yasalar “Okul öncesi, ilk ve orta öğretim çağındaki öğrencileri bedenî, zihnî, ahlakî, manevî, sosyal ve kültürel nitelikler yönünden geliştirir” der. Ama Bakan, bu “geliştirir” ifadesini somutlaştırarak ve taahhüt ederek şeffaflığı ve hesap verebilirliği yönetim tarzı haline getirmelidir. Aynı durum il, ilçe ve okul müdürleri için de ahlaki vazife haline gelmelidir. Yani böyle bir gelenek başlatmalıyız. Günümüz çalışma hayatında bu kavramlar sıklıkla kullanılsa da, bunun baştan savma kabilinden olduğu herkesin malumudur. Bunu ciddiye alıp kurumsallaştırmalıyız. Bunun aynı zamanda liyakatin de önemli bir basamağı olduğu unutulmamalıdır.
MEB’de okul müdürü ve okul müdür yardımcısı atamaları “Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumlarına Yönetici Seçme ve Görevlendirme Yönetmeliği”ne göre yapılıyor. Bu yönetmelikte öne çıkan iki unsur var: Birincisi bir kez okul müdürü olunduğunda nerdeyse ömür boyu yönetici olunması, ikincisi ise bir kişinin bir kurumda en fazla iki dönem görev yapıyor olmasıdır. Hem birinci hem de ikinci atamalarda adaylardan beklenilenler ise bazı formal gerekliliklerdir. Bu nedenle gerek okul müdürü gerekse ilçe ve il milli eğitim müdürü atamalarında şeffaflık ve hesap verebilirlik merkezli bir gelenek başlatmalıyız. Yöneticilerden şeffaflığı ve hesap verebilirliği ilk atamada taahhüt olarak, sonraki atamalarda bir gereklilik olarak mutlaka istemeliyiz.
Bizim Devlet Planlama Teşkilatı diye bir kurumumuz vardı; maalesef liberalizm, serbest piyasa gibi sömürgeci anlayışların kurbanı olarak bu kurumu kapattık. Bu kurumun behemehâl tekrar açılması gerekir. Eğitim yönetiminde şeffaflık ve hesap verebilirlik konusunda zaafımızın olmasının nedeni de sömürgeci anlayışların esiri olarak kapattığımız bu kurumlardan mülhem planlama diye bir alışkanlığımızın olmamasıdır. Oysa eğitimde planlama şarttır. Planlamanın olmadığı yerde şeffaflık ve hesap verme göstermelikten ibarettir. Eğitim sistemimizde söz konusu yönetmeliğe göre yapılan atamalarda şeffaflık ve hesap verebilirlik, en azından, ikinci dönem atamalarında esas ölçüt olmalıdır. Öte yandan eğitim sistemimizde ilçe ve il milli eğitim müdürleri için bir süre şartı yok. Bunu da artık değiştirmeliyiz. İlçe ve il milli eğitim müdürlerinin de mutlaka bir süresi olmalı ve bunların sonraki atamalarında da yine aynı ölçüt esas aranmalıdır.