İnsanoğlu her daim mutlu olarak yaşamak ister. Kişiden kişiye değişse de en basit söyleyişle hazdır bu mutluluğun kaynağı. Bazı kimseler şehvet, aşk, hırs, makam gibi nefsî duygularla bu hazzı yakalarken başka kimseler başkalarının mutluluğunda bulurlar mutluluğu. Yine bir başka grup için mutluluk sadece bu dünyayla sınırlı değildir, sonrası da vardır. Dünyadan sonraki bir hayattan bahsedince akla hemen iman konusu geliverir. Aslına bakılırsa iman insanın sadece ahiret hayatıyla ilgili bir kavram değildir. Her ne kadar istisna durumlar olsa da insanlar imanlarına, inançlarına göre yaşarlar tüm hayatlarını. Sadece inançlarının kaynakları ve insanların bu kaynaklara verdikleri değerler değişir.
İşte bu noktada inançları oluşturan doğrular girer gündemimize. Doğrular bazı felsefecilerin de söylediği gibi iki türlüdür: Nesnel doğrular, öznel doğrular. Nesnel olanlar tam olarak doğruluğu ispatlanmış doğrulardır. Öznel olan doğrular ise doğruluğu tam olarak ispatlanmamış, hatta ispatlanamayacak olduğu halde hayatımızda çok önemli yer eden doğrulardır. Örnek vermeye kalkınca nesnel olanlar için genellikle bilimden, öznel olanlar için genellikle dinden örnekler verilir.
Şimdi bazı basit örneklerle devam edelim.
Dünya düz müdür yoksa yuvarlak mı?.. Basitçe cevabını verdiniz, değil mi? Ama dünyada yaşayan milyarlarca insandan kaçının aklına bu soru geldi ve bunlardan kaçı bu konuda bir araştırma yaptı acaba? Bir geminin bile ufukta kaybolmasını gözlemleyememiş veya gözlemlediği halde yorumlamamış kaç insan yaşamıştır ve yaşamaktadır şu dünyada!.. Biz bu konuda bilime inandık, verdiği nesnel cevabı aldık ve öznel bir doğru haline çevirdik.
Özel hayatımızla ilgili bir örnek verelim. Mesela diş macunu kullanımı… Neden kullanıyorsunuz, hiç düşündünüz mü? Belki… Belki de düşünmediniz. Annenizden, babanızdan, abinizden, ablanızdan öyle gördüğünüz ya, onun için kullanıyorsunuz. Belki bir diş hekimiyle muhatap oldunuz, o önerdi. Belki de bir reklamda bunu yapmanızın faydalı olduğunu izlediniz. Peki hangi diş macununu seçtiniz? Diş macunu veya diş fırçası seçerken kriterleriniz neler oldu? Piyasadaki en ucuz ve en kalitesiz ürünlerin bile bir alıcısı var, değil mi? Onları alanlar da bir fayda beklentisi içerisindeler. Diş fırçası veya macunu kullanmanın faydasını araştırmadınız, ama yaşadığınız hayat sizi bunları kullanmanın faydalı olduğuna inandırdı bir şekilde. Yaşadığınız hayat derken sadece bilim diyemedik dikkat ettiyseniz. Yani gözlem, taklit ve ekonomik durumunuz gibi kriterler de girdi işin içine.
Evden çıkıp işinize gidiyorsunuz. Birkaç alternatif yolunuz var ve hepsinin de mesafesi aynı. Birgün farklı bir seçeneği denemek istiyorsunuz. Ancak öyle bir trafiğe takılıyorsunuz ki işe geç kalıyorsunuz. Ve trafiğin o yolda neden bu kadar yoğun olduğunu çözemiyorsunuz. Bir tesadüf kabul ederek ertesi gün bu yolu tekrar seçiyorsunuz, ama yine trafiğe takılıyor ve işe geç kalıyorsunuz. Üçüncü bir defa daha bu yolu tercih etme ihtimaliniz ne kadar düşer, değil mi? Artık o yolda trafiğe takılacağınız ve işe geç kalacağınız yönünde bir inanç oluşur sizde.
Üç hafta boyunca Çarşamba günleriniz diğer günlere göre yoğun geçse Çarşamba gününün diğer günlere göre yoğun bir gün olduğu inancı pekişiverir hemen.
Bu iki örnekte sizde inancı oluşturan bilginin kaynağı bizzat sizin tecrübeleriniz olmuştur.
Hastalandınız, çare arıyorsunuz. Doktora da gidebilirsiniz, alternatif tıp alanlarına da müracaat edebilirsiniz ya da annenizin önerilerine kulak asarsınız. Seçiminizi yaparken bilimsel çalışma yapar mısınız? Yaşantınız esnasında değer verdiğiniz kaynaklar sizin hangisinden ne denli bir fayda sağlayacağınız konusunda bir inanç oluşturmuştur. Dikkat edin, inanç oluşturmuştur diye ısrarla yazıyorum, bu bir bilgi değildir, bilgiden öte bir şeydir.
Siz sadece Tanrı tanımayı, peygambere, meleklere, şeytana, ahirete inanmayı hayatınızdaki inanç unsurları sanmıştınız, öyle değil mi?
Bazı kişiler nesnel ve öznel doğruları doğrudan bilim ve din bazında ayrıma tabi tutarlar. Nesnel doğrulara verdikleri dünyanın yuvarlaklığı, dünyanın güneşin etrafında dönmesi, iki kere ikinin dört etmesi gibi örneklerden hareketle tüm bilimin nesnel doğrular ortaya koyduğunu iddia ederler. Oysa bilimde her zaman nesnel doğrular bulunmaz. Bilimin derinliklerine indikçe görürsünüz ki yorumlar sonuçlardan çok daha fazladır ve yorumlar nesnel olmaktan çok özneldir.
Buna karşın dinin Tanrı, peygamber, melek, ahiret gibi öznel doğrularına karşın nesnel doğruları yok mudur? Örneğin adam öldürmenin, hırsızlığın, gıybetin, içkinin kötülüğünü söylemesi. Bazıları bunları da bilimin doğruları olarak görebilir, ama din bunları deneysel çalışma yapmadan söylemekte ve önlenmesi için yollar göstermektedir.
Demek ki nesnel ve öznel doğruların sınırları o kadar da net değilmiş. Aslına bakarsanız insanlar neredeyse tamamen öznel doğrulara göre yaşarlar. Nesnel olan bir doğruyu bile kişi öznel doğrusu haline getiremezse o doğrunun hayatında yeri olamaz.
Kişinin öznel doğruları bu kadar önem arz ediyorsa kendisini hak gören sistemlerin kişiye karşı yaklaşımlarını sorgulamak gerekir. Zaten dünyadaki sorunların pekçoğu bu noktadan ortaya çıkıyor. İdeolojiler, dinler, fikir akımları ortaya çıktıktan sonra yeryüzünde tutunabilmek için genişlemeye ihtiyaç duyarlar. Bu genişlemeye kimisi cihat der, kimisi misyonerlik, kimisi tanıtım. Bir yapı böyle bir harekete geçiyorsa kendisini nesnel bir şekilde doğru görüyor demektir. Ancak onun kendisini nesnel bir şekilde doğru görmesi davete maruz kalan herkesin onu nesnel bir şekilde doğru görmesini gerektirmez. Davet konusu bireyin özgürlüklerini çiğnemeye başlayınca sorun patlamış demektir.
Hıristiyan dünyasında dinin bilime müdahaleleri üzerine çıktığını söyleyebileceğimiz felsefi akımların, İslam dünyasını bu noktadan derin bir incelemeye tabi tuttuklarını veya tutabildiklerini söylemek pek mümkün gözükmemektedir. Batı dünyası daha çok İslam yerine İslam’ın ortaya çıkardığı kültür üzerinden yapmaktadır övgü ve yergilerini.
Hiçbir fikri yapı doğduğu gün gibi temiz ve arı kalmamaktadır. İslam da bu değişimlerden nasibini almıştır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus din ve kültürün ayrı olmasıdır. İslam’da kültürel olarak ortaya çıkan pekçok hususu öze indiğinizde göremezsiniz. Nesnel ve öznel doğrular açısından ele aldığınızda İslam kendisini takdim eder, ama hiçbir zaman zorlamaz. Zorlama olursa ya münafıklık ortaya çıkar ya da taklidi iman. Oysa İslam bu ikisini de kesin bir dille yerer. Kültürel olarak gösterilebilecek zorlama örnekleri ise ancak o devrin insanlarını bağlar.
Bu bağlamda son bir konuya değineceğim. Nesnel ve öznel doğruluk terimlerinden herhangi biri yüceltilerek hiç kimsenin herhangi bir dini, bir fikir akımını veya ideolojiyi tepelere çıkarmak veya yerin dibine geçirmek gibi bir lüksü olamaz. Bilimi nesnel doğruların bütünü gibi görerek bir din gibi lanse edemez, dini de öznel doğrular olarak ele alıp vicdanlara hapsedemezsiniz. Pozitif bilimlerin olduğu kadar başta din olmak üzere tüm diğer bilim alanlarının kendilerine göre metodolojileri olduğunu, bu metodolojiler dikkate alınarak her bilimden nesnel ve öznel doğruların çıkabileceğini bilmemiz gerekir.