Onun yanında saatlerin tik taklarını duymadığımı duyana kadar fark etmemiştim. Bütün saatleri seslerinden rahatsız olduğum için kaldırtmıştım. Bu eylemi hatta varlıklarını unuttum. Camı kırık masa saati nostaljik bir dekordu sadece. Çalıştığını bile fark etmemiştim. Uzanmış bir sanatçı edasıyla ellerime uygun bir yer ararken göğsünün üzerinde durdum. Kalbinin sesini duyuyordum. Ve bir ses daha duydum. İrkildim. Bu nasıl olabilirdi? Ritmik seslerin melodik sürekli tekrar eden sisi. Neden şimdi? Bunun bir sebebi olmalıydı. Bu iki sesi ortak kılan bir yan.
Kalbi sabret diyordu, saat bekle. Saçma evet bu çok saçma ama ne yaptıysam başka şekilde duymayı başaramadım. Saat bekle der mi? Hadi der, çabuk der, ama bekle demez.
En kıymetli olanı kaybediyorsun git-ti bit-ti diyordur kesinlikle fakat yok işte yok. Bek-le gözümü kapadım bek-le gözümü açtım bek-le peki tamam zaten uyumak için uzandım kaybedecek neyim var ki zamandan başka? Herhalukârda kaybetmiyor muyuz zaten zamanı? Yerken, içerken, uyurken , bir yerden bir yere giderken. En çok ne yaptığımızda zaman kaybediyoruz onu da bir hesaplayan olmuştur sanırım. Bana kalırsa en boşa harcanan zaman yemek yaparken harcanıyor. Ev temizliği de var tabii. Bunu herkes fark etmeyebilir. Her evden herkes değilde bir kişinin zamanından eksildiği için diğerleri bunun hiçbir zaman farkında olmaz. Zaten şu an sesler zaman kavramını farklı sorgulatıyor bana. Benim kalbim ne diyor acaba bana, şimdiye kadar tik-tak diye duyduğum saat bekle diyorsa, onunda bir başka şey demesine asla şaşırmam. Geçen gün yaya geçidinden geçerken bana korna çalan aracın “koşma” diye korna çaldığını hissetmiş, yolun ortasında durarak “Burası yaya geçidi “ diye bağırmıştım. Bütün bu sesler benimle alakalı biri bana bir şey anlatmak istiyor. Bu benim kalbim olabilir. Elimi kulağımın altına getirip kulağımı avuç içime iyice bastırıyorum. Ve kalbimi duyuyorum ilk başta tam duyamıyorum . Kapsama alanı dışında kalmış birinin telefon görüşmesi gibi kesik kesik duyulur ritim. Sonra bir-iki-üç hece ve tekrar ediyor. Yok canım artık bu kadar da olmaz diyorum. Kalkıp evde tur atıyorum, yeterli gelmiyor yüzümü yıkıyorum. Serinlik iyi gelmiş olabilir uykumda iyice açıldı. Uykulu bulanık bir zihnin yanılsaması olabilir bu duyduklarım bu rahatlıkla gidip yeniden yatağıma uzanıyorum. Saat başlıyor yine heceleyerek bek-le demeye onun kalbine koyuyorum elimi sabret kapatıyorum iki elimle kulaklarımı kalbim heceliyor bu defa ya-vaş-la.
Aceleyle koşuşturan insanların arasına karıştığımda hiç işim yokken önümde ilerleyen herkesi geçme çabam bana garip bir haz vermiştir her zaman. Hiçbir sebep amaç hedef yok yalnızca adımlarımla yarışıyorum. Bazen biri beni sollayıp geçtiğinde boyuna yaşına bakar beni geçmesini haklı çıkaracak bir sebep yoksa ne yapar eder onu mutlaka geçerim.
Gerekirse koşarım.
Boyu benden uzun ve genç biriyse bu konuda inatçı davranmam. Hayatta hız adına yaptığım tek şey bu. Düğme yerine fermuarlı kıyafetleri tercih etmemi saymazsak hızlanmak için yaptığım hiçbir şey yok. Kendime bir cevap ararken oturdum kalktım tekrar oturdum. Bir şeyleri yanlış yapıyor gibiydim. Duymak istemiyorum ama bunu nasıl başaracağım. Hiç kimse olmasa kendi bedenime sarılmak gibi kötü bir huyum var. Duymadan sarılmak mümkün olmuyor.
Ellerim onları nereye koyacağım. Çünkü onlar yalnız sarıldığımda doğru yerde oluyorlar. Başka türlü ne zaman baksam kurumuş iki ağaç dalına benziyorlar. Kırılmış, iki yana düşmüş.