Tarihi rivayetler Hazreti Ömer’in hazreti Ali ile Hazreti Fatma’nın kızları Ümmü Gülsüm ile izdivaç ettiğini haber veriyor. Müslümanların birlik ve beraberliklerinden yana olmayan Şii kaynakları ve bilhassa Şeyh Müfid gibiler ise bu evliliği zayıf bir ihtimal olarak değerlendiriyorlar. Buna mukabil Şii kaynakları Hazreti Ömer’in Hazreti Fatma’yı kapıya sıkıştırması ve bu suretle kapı çivisine takılması üzerine hamile olduğu oğlu Muhsin’e düşük yaptığını haber veriyorlar. Bu henüz ana karnında olan bebeğe Muhsin ismi kim tarafından ve nasıl verilmiş? Hazreti Ali hiç tepki göstermemiş mi? Lübnanlı Muhammed Hüseyin Fadlallah gibi bazı akil Şii müçtehitler bu rivayetleri reddetmişlerdir. Şii ilahiyatçı ve tarihçilerden Ahmet Katip Şii tarihçilerin veya ilahiyatçıların hilafına Ehl-i Beyt ve sahabe beraberliğine vurguda bulunuyor. Sünni hac menasıkında Cafer-i Sadık veya Ehl-i Beyt üzerinden gelen rivayetler dikkate alınmıştır. Kısaca sahabeler ve Ehl-i Beyt mensupları birbirinden bağımsız adacıklar şeklinde yaşamamışlar. Arada din bağının dışında akrabalık bağları oluşmuştur. Lakin bu bağlar, beraberlikler küllendirilmiştir. Şiiler Ehl-i Beyte perde olmuşlardır. Elbette iltiyam ya da iki tarafı bir araya getirme noktasında bazı çabalar olmuştur. Abbasi halifesi Me’mun yerine, Şiilerin sekizinci imam saydıkları İmam Ali Rıza’yı istihlaf etmiştir. Ondan önce de Ömer Bin Abdulaziz Emevilerin mezalim defterini açmış ve hak sahiplerine haklarını iade etmek istemiştir. Lakin bu çabalar kısa süreli olmuş ve başarıyla taçlanmamıştır. Bunun yerine hep kutuplaşma körüklenmiştir.
Bu körükleme ameliyesinde bir taraftan Şiiler diğer taraftan da Nasibiler etkili olmuştur. Onlar sayesinde bu alanda ifrat tefrit sarmalı yaşanmıştır. Nasibilik Şiilik gibi bir mezhep değildir. Sadece nefrete dayalıdır. Prensipleri yoktur. Zaten bu akım İslam’ın temel kaynaklarına ters düşmektedir. Peygamberimiz tebliği karşılığında bir ücret istemeyip sadece müminleri Ehl-i Beyte saygıya davet etmiştir. Son sıralarda sahabe ile Ehl-i Beyt arasında köprü kurmak için kimi tematik çalışmalar yapılmaktadır. Sözgelimi Kuveyt’te Müslümanların iki yakasını bir araya getirmek için bir müessese kurulmuştur. Bunun adı El Al ve Ve’l Ashab adını taşımaktadır. Kısaca bu kurum ıtrat yani Ehl-i beyt ile sahabenin dostane ve kardeşlik zeminindeki ilişkilerini nazara vermek kurulmuştur. Bu sayede unutulan bağlar hatırlatılmak istenmiştir.
Birkaç yıl evvel İstanbul Fuar Merkezi’nde kurulan Arapça Kitap Fuarını ziyaretim sırasında kurumun Türkiye temsilcisi Ammar Tayyan ile tanıştık. Bize amaçlarını anlattı. Bu amaç Ehl-i Beyt ile sahabeler arasındaki güzel münasebetleri ortaya koymak ve hatırlatmaktır. Bunun üzerinden yanlış anlamaları gidermek ve ortak İslam potasında buluşmaktır. Bu amacı gölgeleyen şey ya taassup ya da cehalettir. Bu cehalet kimi odaklar tarafından körüklenmekte ve Müslümanlar nefret iklimiyle birbirinden uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır. Ya da birileri suret-i haktan bir biçimde teşeyyü avına çıkmıştır. Buna Sünnileri devşirme çabası diyebiliriz. Bu nefret odaklarının arkasında uluslar arası istihbarat ağlarının olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek. 2024 yılında Arapça Fuarı’nın dokuzuncusu düzenlendi ve Pazar günü (18/8/2024) sona eriyor.
Son fuarı ziyaretimde de Ammar Tayyan beyle karşılaştık. Sohbet sırasında söz döndü dolaştı şaibeli odaklara geldi. Yalova bölgesinde bazı devletçi selefilere (Medhaliye/Camiyye)üyelerine rastladığını ve bunların kaynağı belli olmayan desteklerle birlikte bedavaya kitap dağıttıklarını ve tekfir odaklı olarak faaliyet gösterdiklerini yani Müslümanlar arasında ortamı zehirlediklerini söyledi. Gerçekten de sistematik olarak bedava kitap dağıtanlardan veya odaklardan sakınmak gerekir. Kitap teati edilmesi veya ferdi olarak bunların hediye edilmesinde elbette bir beis yok. Lakin Yehova Şahitleri gibi odaklara ve Müslüman emsallerine dikkat etmek gerekir. Müslümanlar arasında son dönem etkin olanlar arasında Muhammed Şemseddin gibi isimler bulunuyor. Bunlar kurucularının adıyla anılan Haddadiye ekolü olarak da biliniyorlar. Yine Ammar Tayyan gibi arkadaşlara göre Sabir Meşhur da muayyen bir ajanda doğrultusunda hareket etmektedir.
Özü kaçırmadan şunu söyleyebiliriz: Ümmetin iki yakasını bir araya getirecek çabalara ve kurumlara ihtiyaç vardır. Bizim saadetimiz, asude iklimde birlik ve beraberlik ruhunu yakalamak, geri kazanmakta yatmaktadır. Şimdiye kadar vakt-i merhunu gelmediği için bu yöndeki çabalar sonuç vermemiş olabilir lakin ahir zamanda Ehl-i Beyt’in saklı bir misyonu bulunuyor. İnşaallah ümmetin beraberlik çimentosu olurlar. Bu sayede istismarcılar da iyot gibi ortada kalırlar. Bu istismar odakları Şia ve Nasibilerdir ve birbirlerinden beslenmektedirler. İran ile İsrail gibi. İran slogan atma yarışının dışında Batı’ya hiç zarar vermiş midir? Yoksa Irak ve Afganistan’da olduğu gibi işbirliğimi yapmıştır? İslam dünyasına verdiği zarar ise tartıya gelmez. Cehaleti aşmadıkça istismarcıların önüne geçemeyiz. Taassubu aşmadıkça da önümüzü göremeyiz ve kaynaşamayız. Vakit kaynaşma vakti.
Mustafa Özcan