Görünürlüğü yabana atmamak gerek. Zira görünürlük, doğru kullanıldığında ahlâkın, karakterin, iyiliğin ve güzelliğin öğrenilmesine; iyi insan olmaya ve toplumda yaşanabilir bir kültür oluşmasına rehberlik eden bir ışığa dönüşür. İnsan, doğası gereği tanıklığa muhtaçtır; öğrenme süreci gözlemle başlar. Çocukların, öğrencilerin, bireylerin iyi örnekleri gözlemlemesi, kültürlü bir hayatın ve medeni bir dünyanın oluşmasında kritik rol oynar. Görünür iyilik, nezaket, ahlâk ve medenilik toplumsal hafızayı diri tutar; erdemli davranışların topluma yayılmasını sağlar.
Ancak görünürlüğün bu asli işlevi, günümüzde çoğu kez yozlaştırılmaktadır. Özellikle sosyal medyanın cazibesi, kimi eğitimcileri etkisi altına almış görünmekte. Bir zamanlar öğrencinin ruhunu işleyen sessiz bir örneklik olan öğretmenlik, giderek sahneye çıkan bir gösteriye, takipçi uğruna üretilen bir içerik fabrikasına dönüşmektedir. Sınıfta yapılan etkinlikler, çocukların doğal heyecanı ve merakı, çoğu kez kameranın soğuk merceğine kurban edilmekte; öğrenci, bir öğrenen olmaktan çok, öğretmenin vitrini hâline getirilmektedir.
Maalesef bazı öğretmenler, öğrencileriyle yürüttüğü her faaliyeti kayda almakta, sosyal medyada paylaşmakta, kimi zaman da bunu süslü cümleler ve mesajlarla sunmaktadır. Fakat burada çoğu kez mesajdan çok “mesajcı” öne çıkmaktadır. Öğrencilerin gayreti bir dekor, sınıf bir sahne, öğretmen ise bu sahnenin merkezinde parlayan figür hâline gelmektedir. Böylece eğitim, hakikatin arandığı bir yolculuktan çok, “influencer” olma gayretine indirgenmektedir.
Burada görünürlük ile teşhirciliğin, riyakârlığın ve gösterişin ayrımını yapmak gerekir. Görünürlükte hakikati paylaşmak, başkalarına örnek olmak niyeti vardır. Fakat teşhircilikte iyilik bir araç hâline gelir; gösterişte erdem, bir performansa dönüşür; riyakârlıkta niyet baştan bozulur. Bugün sosyal medyada paylaşılan birçok etkinlik, ne yazık ki bu yozlaşmanın izlerini taşımaktadır. Çocuklar iyiliği, sessiz bir örnek olarak değil; sahneye çıkarıldığında, alkış aldığında değerli bir şeymiş gibi öğrenmektedir. Bu ise eğitim için tehlikeli bir kırılmadır.
Evet, eğitimde görünürlük, öğrencinin ve öğretmenin niyetine bağlıdır. Eğer amaç öğrenmeyi, ahlâkın ve kültürün içselleştirilmesini ve toplumsal faydayı desteklemekse, görünürlük bir erdemdir. Amaç yalnızca övgü almak, imaj parlatmak veya sosyal medyada görünür olmaksa, görünürlük yozlaşır, teşhircilik ve gösterişe dönüşür.
Bir örnek düşünelim: Bir grup öğrenci, yoksul ailelere yardım etmek için kampanya başlatır. Bunu paylaşmak, diğerlerini de harekete geçirmek için bir araç olabilir. Ama öğrenciler kameraya oynadığında, yardım bir şova dönüşür. Eğer öğretmen, bu yardımı “benim liderliğimde” mesajıyla paylaşırsa, öğrenciler yalnızca görünüşte bir iyilik sahnesinde rol almış olur. Niyetin bozulduğu bu noktada eğitimsel değer kaybolur, geriye yalnızca “takipçi” hesabına yazılmış bir gösteri kalır.
Hasılıkelam; öğretmen, eğitimci kimliğini sosyal medya fenomenliğine feda etmemeli. Eğitim, ancak sessiz bir samimiyetle, öğrencinin kalbine nüfuz eden örneklikle yaşar. Öğretmenlik, “fenomen” olma mesleği değil, erdemi görünür kılma mesleğidir.
Sonuç olarak, görünürlük doğru ve samimi kullanıldığında erdemi, kültürel değerleri ve ahlâkı öğrenme sürecine entegre eder. Ama niyet bozulduğunda görünürlük teşhir, gösteriş ve riyakârlığa kayar. Ve geçmişte defalarca görüldüğü gibi, görünürlüğü yozlaştıran her teşhir, her riya ve her gösteriş, insanın eğitim yolculuğunu saptırır, iyiliği gölgeler.
Bu nedenle hiçbir erdem ve hiçbir değer, sosyal medyanın ucuz pazarına sürülmemeli; özellikle öğretmenler, öğrencilerini kendi imajlarının dekoru hâline getirmekten sakınmalıdır. Eğitimde görünürlük, bir ışık olmalı; asla fenomenleşmenin gölgesine düşmemelidir.