İstiklâl Marşı’nda “yurt” ve “vatan” kavramları altıncı ve yedinci kıtalarda birbirinden farklarıyla ortaya konuyor. Altıncı kıta şehitlerin diliyle kaleme alınmıştır ve son mısrasındaki ikaza şehit oğulları yedinci kıtada cevap vermişlerdir.
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı
…
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ
…
Şehit kelimesi herkesin bildiği ilk anlamıyla “Allah yolunda ve din uğrunda savaşırken can veren kişi.” İslam’da şehitlik pek yüksek bir mertebe olarak kabul edilmiştir. Kuran-ı Kerim’de yüce Rabbimiz şehitler için “Siz onları ölü sanmayın, onlar diridir buyurmaktadır.” (Al-i İmran suresi, 169) Nisa suresinin 4. ve 69. ayetlerinde de şehitlerin mertebesinin peygamberler ve sıddıklardan sonra geldiği bildirilmiştir. Yine Muhammed suresinin 4.,6. ve 47. ayetleri şehitlik ile ilgilidir: “Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerini zayi etmez… Allah, onları kendilerine tanıtmış olduğu cennete koyacaktır…“
Allah’ın ayetlerine kulak verdiğimizde şairin toprağı sıksan şehit fışkıracak dediği vatan bu durumda cennetin ta kendisi olmuyor mu? Muhammed suresi öyle demiyor mu? “Allah, onları kendilerine tanıtmış olduğu cennete koyacaktır…” Bu toprakların her karışında şehit yatıyorsa bu topraklar alelâde toprak olmaktan çıkmış cennet olmuştur, cennet vatan…
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı!
Mithat Cemal Kuntay da “Toprak, uğrunda ölen varsa vatandır.” mısrasıyla aynı hakikate vurgu yapmıştı. O halde şehitlikle toprağın vatanlaşması, cennetleşmesi arasında sıkı bir bağ var.
İstiklâl Marşı’nın yedinci kıt’ası sözde soru cümlesinden, istifhamdan oluşur. Cevabı bilinen hakikati daha vurgulamak için vurgu, soru cümlesi kalıbında verilmiş. “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?” Üçüncü kıt’adaki “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım!” mısrasında olduğu gibi. Evet, ortada bir soru yok esasında, bir teyit var. O teyit şudur ki bu toprakları vatan kılan milletin her ferdinin, her zaman vatanları uğruna canlarını seve seve verecek olmasıdır. Türk milleti, adına “İ‘lâ-yi Kelimetullâh” dediği, Allah’ın adını ve ahkâmını yüceltip hâkim kılmak, tevhidi ve dîn-i mübîn-i İslâm’ı tüm insanlığa ulaştırmak gibi bir ulvi ruh taşır, toprağı vatan kılarken. Bu nedenle, Rum diyarı olarak bilinen Anadolu toprakları Türkün elinde vatanlaşır, cennet olur. Ayrıca ilk mısrada geçen “fedâ” bize vatan fedâilerini, serdengeçtileri hatırlatan bir kelimedir.
Kıt’anın “Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan, şühedâ!” mısrasıyla birinci kıtadaki sözde soru cümlesinin teyidi pekiştiriliyor.
“Hubb’ul-vatan mine’l-iman” (Vatan aşkı imandandır.) hikmetince bir müminin en mühim varlığı vatandır. İki cihan güneşi peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hicretinin ardından müminlerin vatanlaşma serüveni başlamış ve müminler vatanlarına kavuştuktan sonra felaha ermişlerdir. Vatansızlık durumunda İslâmın ahkâmı büyük oranda hayat bulamayacaktır. Bu nedenle cândan, cânândan, tüm varlıktan daha mühimdir vatan. Vatanı olmayanın dini de kıblesi de olmaz. Şair “Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ” derken son mısrada tamamlanacak duaya başlangıç yapmaktadır. “…alsın da Hudâ” ifadesinde bir talep, bir dua başlangıcı vardır. Duanın kabulü için adak olarak şair cânı, cânânı, tüm varını kurban etmekten çekinmemektedir.Ayrıca asıl hükmün kime ait olduğu da “Hudâ” kelimesiyle vurgulanmaktadır. Veren de O, alacak olan da O… Hüküm Allah’ın… Hudâ kelimesi Farsçada “Tanrı, hükümdar” anlamlarına gelir. Şair, hükümdarın huzuruna hediyelerle çıkıp arz u halini hürmetle arz eden bir kul pozisyonundadır.
Furkan suresi 77. ayette hükmün sahibi yüce Allah şöyle buyurur: “Kulluğunuz, niyazınız, (duanız, ibadetiniz) olmasa Allah size ne diye değer versin!” Türk milleti vatanını savunurken en büyük gücü Allah’ın lütfu ve ihsanıdır. Şair son mısrada “Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ” derken duasını tamamlıyor ve Allah’ın rahmetine, keremine sığınıyor.
10 kıtalık İstiklâl Marşı’nda birinci, beşinci ve sekizinci kıtalarda Türkiye’den bahsederken “yurt” kelimesini kullanmıştır Mehmet Âkif.
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak!
…
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın!
…
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli”
YURT kelimesinin Allah’ın hükümlerinin yaşandığı, ezanın okunduğu, mabetlerin olduğu; hayânın, edebin, ahlâkın, estetik ve diyalektiğin olduğu, ocakların tüttüğü yani törenin hayatı kuşattığı yer anlamında kullanıldığını görüyoruz. Marşın altıncı ve yedinci kıtasında ise art arda “cennet vatan” vurgusu var. “Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı / Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ!”
Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu mısralardan sonra kıta “yurt”kelimesiyle bağlanır. Bu mısralardaki “mabed” nedir peki? Mabed, vatan sathının her yeridir. Mümin için vatanın her karışı ve hatta yeryüzü mesciddir. Ebu Zer (r.a.) demiştir ki; “Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Bana yeryüzü temizleyici ve mescid (namazgah) kılındı.”
Bu iki kıtada dinin teorik ve pratik yaşandığı yer anlamındaki “yurt” kelimesinden farklı olarak “vatan, cennet vatan” kavramlarının “kefensiz yatan, şehit oğlusun, şühedâ, cânı, cânânı…” kelimeleriyle beraber anılması dikkat çekiyor. Vatan kelimesinin beraber kullanıldığı diğer bir kelime de toprak. Altıncı kıtada “Bastığın yerleri ‘toprak’ diyerek geçme tanı!” yedinci kıtada ise “Şühedâ fışkıracak, ‘toprağı’ sıksan şühedâ!”
İstiklâl Marşı’nda yurt ve vatan kelimesini karşılaştırmalı okuduğumuzda vatanın “uğruna can verilen toprak” olduğu ortaya çıkar. Türk milleti için bir toprak evvelâ uğruna can verilerek VATAN kılınır, daha sonra orada Allah’ın hükümleri, Türk töresi ile ikâme edilen hayatla birlikte toprak YURT kılınır.
Yüreğinize sağlık,bir solukta okuduğum harika bir metin..