1963 yılında Yozgat'ta doğdu. İlkokulu köyünde okudu. Ortaokul ve liseyi 1982 yılında Kayseri Mimar Sinan Öğretmen Lisesinde tamamladı. 1986 yılında A.Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesinden mezun oldu. Aynı yıl basın dünyasına adım attı ve TRT'de kameraman olarak çalışmaya başladı. 1990 yılından itibaren özel televizyonlara geçti ve yönetim kadrolarında çalışmaya başladı. Toplumcu bir anlayışla ve eğitimci gözlemleriyle denemeler yazmakta. Cami fotoğrafçılığı ve camileri tasvir eden yazılarına da devam etmektedir.
– Ustacığım boş ver artık bu işleri, bula bula kaplumbağaları mı buldun terbiye edecek? Yazık, belin dört büklüm olmuş, çık şu tablodan, gel deniz kenarında kahve ısmarlayayım sana. Bırak artık bu inat kaplumbağaları, ne halleri varsa görsünler.
– Git başımdan evlat! Canım sıkkın zaten. Mart soğuğu ayaklarımı donduruyor. Rahmetlik banyo terliği ile sabitleyip gitti beni buraya. Yahu bu nasıl bir zulümdür böyle!
-Ayıp ettin şimdi, istediğin ayakkabı olsun. Al sana ayağımdaki son model nivbalans’ları vereyim. Çok rahat edersin. Hem bizim de bir nevi katkımız olur san’ata. Sürrealist bir tabloya dönüşürsün bu küçük dokunuşla. Pikassonun guernika’sı yanında natürmord kalır valla.
-Höst mendebur! Defol başımdan. Pabuçlarını da al git. Elimin tersiyle neyi kafanda parçalayacağım şimdi. Biz burada 100 yılı aşkın süredir Osmanlı toplumundaki bozulmaya dikkat çekmeye çalışıyoruz, bir de seninle uğraşmayayım. Nereden çıktı evladım, o ecnebi marka ayakkabı? Babandan mı gördün? Dedenden mi miras kaldı? Bu ne edepsizlik böyle! Bari Osman Hamdi Bey Müze evini ziyarete gelirken giymeseydin bunları.
– “Aşk olsun, aşkın daim olsun” Mirim! Gezer müessesesi şöyle adamakıllı spor ayakkabısı imal etti de biz mi giymedik? Bu yaşımıza kadar bekledik, “uyduruk” ayakkabılarla ömür harcadık. Belimiz kaydı, dizimiz kireçlendi, ayağımızın ayarı bozuldu. Mecbur kaldık bunlara. Laf aramızda gerçekten çok rahat. Tavsiye ederim.
– Bak hâlâ konuşuyor, git başımdan evladım. Beni meşgul etme. Kaplumbağaların terbiye saati geldi. Şu pahalılıkta marul da bulamıyorum zaten. Aç ayı –pardon- aç kaplumbağa oynamaz malum. Nefesim tükendi bunları hizaya getireceğim diye. Bak yine biri yan yan sıvışıyor çaktırmadan.
– Üstadım, sen beni dinle; şu yukarıda Eskihisar Kalesi var, doldur torbaya beşini birden. Salıvereyim sur içine. Nasıl olsa evlerini sırtlarında taşıyorlar. Koyver gitsin bu kadir kıymet bilmezleri. Angara’da abilerim var. Söz, seni Talim Terbiye Kurulu’nda işe aldırtırım. Hadi usta bırak şu inadı gözünü seveyim.
Hocam yazınızı keyifle okudum…Kaleminize fikrinize sağlık, güldürürken düşündüren bir yazı…Yeni yazınızı heyecanla bekliyorum. Saygılar
teşekkürler