Beşeri ve toplum bilimleri, fizik ve matematik bilimlerden ayrı olarak “öznellik” niteliği taşır. Bu öznellik ona özerklik verir. Bu nedenle fizik ve matematik bilimlerindeki parça-bütün ilişkisi beşer ve toplum bilimler için geçerli değildir. Çünkü fizik ve matematik bilimlerinde “nesnellik”, parçayı tama bağlı kılarken; beşeri ve toplum bilimlerindeki “öznellik”, parçayı özerk kılar. Bundan dolayı fizik ve matematik bilimlerinde parçanın bütünü değiştirmesinden bahsedemeyiz ama beşer ve toplum bilimlerinde bahsedebiliriz. Mesela Peygamberler böyledir. Fiziksel olarak içlerinde doğup büyüdükleri toplumu dönüştürmüşlerdir. Âlimler de böyledir: İmam Azam, İmam Gazali, İbn Haldun. Filozoflar bile böyledir: Sokrates, Eflatun, Aristoteles, Kant, Descartes.
Parçanın bütünü değiştirici gücü, bütünün kümülatif gücüne göre az gibi görülebilir. Ancak parçanın gücü, diğer sistemlerin onu korumasından geçmez; onun gücü ona inananlardan geçer. Bundan dolayı, Gazali’nin tespitiyle söylersek, birbirinin devamıymış gibi olan olaylar arasında illa bir nedensellik (illiyet) bağı aramak doğru değildir. Ayrıca tekeden süt çıkacağına inanmak, gölün maya tutacağına inanmak da gereklidir. Dolayısıyla parça bütünü değiştirebilir. Buradan mülhem genel sistemin parçası olan eğitim sistemini değiştirerek genel sistemi değiştirmek pekâlâ mümkündür. Bunun için niyet, aidiyet, samimiyet yeterlidir; tahammül, sabır, mücadele ruhu ise gereklidir. Gereklilikleri taşıyanlarla yeterliklere sahip olan inanmış üç-beş adamdan oluşan parça, bütünü pekâlâ değiştirebilir.
Bu bağlamda eğitim konusunda ülkemizin meselesi ne bilgi ne de bu özelliklere sahip adamların eksikliğidir. Bizim meselemiz, ortalıkta yükselen seslere aşırı kulak veriyor olmamızdır. Gürültüye gidiyoruz yani. Bir çeşit yalnızlık korkusuyla kenarda yaşamayı göze alamıyoruz. Denizin içinde olmayı matah bir şey sanıyoruz. Çok içerideyiz. Öyle içerdeyiz ki etrafı seyretmekten kendimize gelemiyoruz. İçeride arada bir tanıdık sesler duyuyoruz. Bunlar Türkçe konuşuyorlar. Bu Türkçe konuşanların bizden olmadığına inanamıyoruz. Türkçe konuşan ama “bizden” konuşmayan insanları seyredip duruyoruz. Biz onları seyrettikçe onlar da güzel şeyler yaptıklarını sanıyorlar. Artık şuna inanalım: Elimizdeki eğitim, bizim eğitimimiz değil. Bu eğitim Batıya öykünen gecekondulu bir ergen modunda. Bu ergenle bir yere gidilmez ve bu ergenden bir şey olmaz. Öyle sosyal medyada kestiği raconlara bakarak, onu pışpışlayarak hakikate ulaşmak imkânsız.
Hülâsa eğitimle dönüşmek mümkün. Ama önce var olan eğitimi iyileştirmeyi bir kenara bırakmalıyız. Bu eğitimi yamayarak, ameliyat ederek, güncelleyerek bir yere varamayız. Bu eğitimden yarar sağlayanların ileri sürdüğü görüşleri önemseyerek de bir yere varamayız. Ayrıca batılıların öne sürdüğü kimi önerileri çağın bir gereği sanarak da bir yere varamayız.
Yeni bir eğitimle yola çıkmalıyız. Ülkemizin kültürüyle, paradigmasıyla yani zihniyetiyle tüm unsurları oluşturulmuş özgün bir eğitim tasarlamalıyız ve bunu hayata geçirmeliyiz. Bu nedenle bizi kınayanların kınamasından korkmadan, onlara aldırmadan yola koyulmalıyız. Bunun uygulaması sanıldığı gibi zor değil. Bunun için meselenin idrakinde olan 3-5 inanmış adam, kültürümüze uygun bir model tasarlayabilir. Tasarlanılan bu modelin bir ilimizde 4-5 yıl boyunca pilot uygulaması yapılabilir. Bu uygulama sırasında her dönem ve her yıl süreç değerlendirmesi ve sonunda bütüncül bir değerlendirme yapılır, eksik ve aksaklıları görülür, önlem alınır ve ardından bütün ülke sathına bu model uygulanabilir. Bu öyle uzun bir zamanı gerektirecek bir süreç değil yani. Esasında bunun zamanla ilgisi yok, iradeyle ilgisi var. Dahası inanmakla ilgisi var. Unutmayalım, reformlar ve inkılaplar göle çalınan mayanın tutacağına inanan insanlarla yapılır, el âlemin lafını aşırı derecede önemseyen ergen ruhuyla değil. Ama önce eğitimimizin içinde bulunduğu durumun vahametini kabul etmek gerek. Hasta olmayan insanı tedavi edemezsiniz, hasta numarası yapanları ise hiç tedavi edemezsiniz. Kaldı ki bizim eğitimimiz hasta bile değil, ölü. Bir ceset olduğu için insanımıza hiçbir etkisi yok ama etrafa yaydığı kötü kokulara da dayanılamıyor.
Sözün özü: Fransa eğitim sisteminden Fransız kültürüne uyumlu bir çocuk yetişiyorsa; Alman eğitim sisteminden Alman kültürüne uygun bir Alman yetişiyorsa; Norveç eğitim sisteminden Norveç kültürüne uyumlu bir genç yetişiyorsa Türk eğitim sisteminden de İslam kültüründen beslenen bir Türk yetişmelidir. Bu özelliklere içkin yeni bir eğitim sistemi mümkündür. O zaman gerçek bir Türk eğitim sisteminden bahsedebiliriz. Yeter ki buna inanalım ve irade koyalım ortaya.
“…Türk eğitim sisteminden de İslam kültüründen beslenen bir Türk yetişmelidir. Bu özelliklere içkin yeni bir eğitim sistemi mümkündür…”
Sa yın hocam ,gerçekten güzel bir yazı olmuş.Yazıda denildiği gibi üçbeş inanmış insan toplumu değiştirir, tarihte bunu çok örnekler var.
Bence yazını en önemli değeri ,bireye atfedilen vurgu ve parçanın bütün etkileme gücünün altını sık çizilmesi.
Kıymetli hocam yazınız güzel Allah razı olsun. Ancak tavsiye edeceğiniz yeni bir model, bu modelin içeriği, uygulama safhaları var mı? Varsa bunu uygulamaya çevrenizden 3-5 inanmış insanla başlayıp bunu en azından lise kısmında gençleri açık liseye kaydederek 4 yıllık bir eğitimi modelleyerek örnek gösterseniz çok harika olur.