Ne çok kelam edeceğim ne detaylı yazacağım… Az ve öz tüm diyeceklerim velhasıl…
Kaç kalem kırdık bu güne kadar?
Kaç gönülü yıprattık acımadan?
Kaççç?
Ne kolay değil mi, yaptık oldular ile nesilleri harcamak… Çok önemli lakin önemsenmeyen bir şeyden bahsediyorum; sınav sistemlerimizden… Başa gelen hükümet ve bakanların icraat faaliyeti addedilen ,reklam unsuru yapılan lakin bir düzene oturtulamadığından yap-boz tahtaları ile devam eden eğitim sistemimiz…
Oysa yapılması gereken, dünyada başarılı eğitim sistemlerini inceleyip, kültür ve yaşam şeklimize uygun olanını alarak Eğitim sistemimize entegre etmekti sadece…
Çözüm ise o kadar basitti ki aslında:
İlköğretimde spor, sanat ve kültürel faaliyetler ile okulunu seven, özgüveni yüksek çocuklar yetiştirmek.
Ortaöğretimde sıkı bir ders çalışma ve yoğunlaştırılmış müfredat ile geleceğe hazırlanan bir gençlik…
Birleşmiş Milletlere şirin görüneceğiz ve üniversite mezunu sayımızı artırmaya çalışmak yerine mesleki okullardan mezun ve donanım sahibi gençlerimizin sayısını artırarak hem istihdamı sağlayacak hem de işsizlikten bunalan gençliğe çözüm bulacaktık.
Eğitime bir çözüm bulamadan Z kuşağını da harcayarak zaman geçiriyoruz.
İlkokul birinci sınıftaki çocuk okumayı öğrenmesi ile sınıf öğretmenlerinin kendi öğrencilerinin daha başarılı olduğunu ispatlama yarışının içerisinde buluyor kendisini. Ne için olduğunu anlamadan her gün sayfalarca ödev yapmak zorunda bırakılıyor. Üstelik pedagojik olarak parmak kasları yeterince gelişmediğinden olması gerekenden daha fazla yoruluyor. Veli çocuğu başarılı olacak diye ilkokulda deneme testleri alıyor kucak kucak… Oyuncaklar alması gerekirken…
Ortaokula istemsizlik ve bıkkınlıkla bir şekilde gelmeyi başaran çocuklarımız bu sefer Fen Lisesi sınavlarına hazırlanmak zorundalar. Ne için?
_‘’Benim oğlum Fen lisesini kazandı… Sizin çocuk ne yaptı?’’
Anne ezilip büzülüyor, ego yarışını kaybetmiş olmanın ezikliği ile:
_ ‘’ Çok zekiydi ama çalışmadı… Çok uğraştım ne streslere girdim…’’
Çocuklarımız ilk özgüven kaybını LGS sınavında yaşıyorlar maalesef…
Oysa eskiden anneler sadece;
_ ‘’Çocuğum liseyi okuyor derdi…’’
Gençler, Fen Lisesi zeki ve başarılı, niteliksiz okula giden başarısız diye ayırmazlardı…
Veee… Testler, denemeler anne babaların her gün ‘’DERSSSS YAPTIN MI???’’ baskıları altında bunalan bir gençlik , en iyi üniversiteden mezun olsa bile iş bulma imkanının yeterli olmayacağını ve çevresindeki işsiz ordusunu görmesine rağmen, içinde kalan son iyi sesi ve iyimserliği ile çok çalıştı…
Kim bilir, belki iyi bir Üniversiteyi kazanırsa iş bulabilir; veya müzikle uğraşmayı, futbolu sevdiği halde tıp okursa mezun olunca parası olur… Maaş kaygısı hayalleri yıktı ve ideallerin de önüne geçti maalesef… Lise son sınıfa geldiğinde istediği Üniversiteyi değil, istenen üniversiteyi yazmak zorunda bırakılan, hevesleri kursaklarında kalmış, yurtdışına giderek belki hayallerini orada bulacaklarını sanan bir gençlik ortaya çıktı… Belki de tüm hayallerini tükettiğimizden onlara Z kuşağı dedik…
Veee YKS günü geldi…
İlk Oturum TYT… ‘’Hadi yaparsın, olacak, sakin ol! ‘’ teskinleri ile sınav salonuna gönderilen kızların ağlayarak, erkeklerin somurtarak çıktıklarına şahit oluyoruz…
İkinci Oturum AYT… Olmazsa da seneye olur teselli sözü zannedilen aslında işkencenin süreceğini ifade eden sözler arasında gençler içlerinde bulamadıkları son ümit ile sınava giriyorlar…
Tam Üç saat…
Kimi tuvaletim gelir diye su içmiyor ağzı kuru; soru çözmeye çalışıyor, kimi tuvalete sıkışıp çıkmak zorunda kalıyor, daha vahimi sınıfta altına yapıyor ( maalesef yaşanmış durumlar )
SORUYORUM: TÜRKİYE’DE EĞİTİMİN AMACI NEDİR?
Aile ve sistem, eğitim ile gençliği geleceğe hazırlamalı. Ancak materyalist/pozitivist anlayışlar yavrularımızı nereye yönlendiriyor? Bu sorunun cevabını yazmak malumu ilam olacak. Yazmıyorum. Lakin şu kadar söyleyeyim; Ahlakın bittiği toplumda, toplum dinamikleri de çöker…
En kısa zamanda kalıcı çözümlerle eğitim sistemi, çok daha geç olmadan rayına oturtulmalı…
Kalem kırmayalım artık…