eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
12°C
Ankara
12°C
Az Bulutlu
Çarşamba Hafif Yağmurlu
11°C
Perşembe Hafif Yağmurlu
10°C
Cuma Hafif Yağmurlu
9°C
Cumartesi Çok Bulutlu
9°C

Prof. Dr. Durmuş GÜNAY

1953'te, Isparta Sütçüler'da doğdu.. İstanbul Teknik Üniversitesi'nden 1976'da makina mühendisi olarak mezun olmuştur. 1987-2000 yıllarında, Sakarya’da İTÜ Sakarya Mühendislik Fakültesi ve Sakarya Üniversitesi'nde çalıştı. 1999 yılında Zonguldak Karaelmas Üniversitesi'nde (şimdi Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi) profesör oldu. Öğretim üyeliğinin yanı sıra 2003-2006 yıllarında Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı'nda ve 2006-2008 yıllarında da Ulaştırma Bakanlığı'nda Bakan Danışmanı olarak çalışmıştır. YÖK'te görev yaptı. Üniversite ve felsefesi üzerine çalışmaları ve yayınlar bulunuyor. Halen Maltepe Üniversitesinde öğretim üyesi olarak ilmi faaliyetlerini sürdürmektedir.

    Tarihte Üniversite

    Üniversite, küresel ölçekte (elbette ülke ölçeğinde de), en üst bilgi kurumudur ve yükseköğretim yapan birimlerden oluşan bir birliktir. Üniversite doğuşu itibariyle bir Orta Çağ (476-1453) kurumudur. İslam Dünyasında ve Batı’da ilk üniversitenin hangi tarihte kurulduğuna dair üzerinde mutabakata varılmış kesin bir tarih yoktur. İslam Dünyasında, IX. yüzyıldan itibaren medreseler kurulmaya başlanmış ise de, bugünkü üniversiteye en çok benzeyeni, külliye tarzında olan, Büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk (1018-1092) tarafından Bağdat’ta kurulan Nizamiye Medreseleri (1067) idi. İtalya’nın Bologna şehrinde kurulan Bologna Üniversitesi (1088) Avrupanın ilk üniversitesi olarak kabul edilmektedir. Görüldüğü gibi Bologna Üniversitesi Nizamiye’den 21 yıl sonra kurulmuştur.

    Üniversite, Latince “uni-versitas” sözcüğünden gelir. Uni-versitas sözcüğü, unum (bir) ve vertere (-e yönelmek, etrafında dönmek) sözcüklerinin birleşiminden/bileşiminden oluşur. Universitas, “bire yönelmek/birin etrafında dönmek” anlamındadır ve üniversitenin temel niteliğini dile getirir (COE, 2006). Üniversitenin yöneldiği “bir”, “hakikat hedefi” ve bünyesinde birden fazla birimin bulunduğu plüralist yapının birlikteliğidir. Aynı zamanda, öğrenciler ve hocalar birliği anlamında da kullanılmıştır. Üniversite kavramı, birlik (tevhit) ilkesi üzerine oturur. Üniversite terimi ile Nizamiye Külliyesi adındaki külliye terimi, birlik/tevhit veya cem şeklinde ortak bir anlam taşırlar.

    Burada sözcüklerin izini sürmekte amacımız, üniversitenin anlamının üniversite sözcüğünde mündemiç olduğunu (içerildiği) göstermektir. Üniversitenin değişmeyen temel karakteristiği, varoluşundan beri, tevhit/birlik/cem etme anlamında ikamet etmektedir.

    Bilim Tarihçisi J.D. Bernal’a (1901-1971) göre, “Bilim, tarihte ilk üniversiteler olan medreselerin kurulmasıyla yaygınlaşmıştır. Daha önce Yunanlı düşünürlerin açmış oldukları okullar üniversiteden çok, özel yükseköğretim kurumu niteliğindeydi. Aralarında sadece Museum,özellikleri açısından üniversiteye en çok benzeyeniydi ama onun da eğitimden çok araştırma ağırlıklı bir işlevi bulunuyordu” (Bernal, 1995). Burada üniversite ile yükseköğretim kurumu arasındaki ayrımı göz önüne alırsak, Platon’un (M.Ö. 427-347) Atina’da kurduğu Akademia (M.Ö. 385 civarında), ve Aristoteles’in (M.Ö. 384-322) kurduğu Lyseum/Lükaion (M.Ö. 335) ile İskenderiye’de Büyük İskender (M.Ö. 356-323) imparatorluğu döneminde M.Ö. (324-300) yılları arasında kurulan İskenderiye Müzesi (Museum) yüksekokul/yükseköğretim kurumu olarak nitelendirilebir. Günümüzde kullanılan akademia ve lise terimi, Platon’un Akademia’sından ve Aristoteles’in kurduğu Lyseum’dan gelir. Üniversite, bünyesinde fakülte, enstitü, yüksekokul gibi birden çok yükseköğretim kurumu bulunan birliktir. Üniversiteyi meydana getiren bileşenlerin her biri (fakülte, yüksekokul, enstitü vb.) birer yükseköğretim kurumu olduğu gibi, üniversitenin kendisi de başlı başına bir üst yükseköğretim kurumudur. (Günay, 2019a).

    Üniversite, hakikat yurdudur. Üniversite mensupları ve öğrencileri ile birlikte hakikat peşinde koşan topluluğun yurdudur. Hakikat, genelde varlığın tümel bilgisidir. Felsefe, hakikat arayışıdır. Hakikat tanımlamasında, “genelde varlık” ibaresi varlık bütünlüğünü, varlığın parçalarının bütünleşik halini göz önüne almayı; “tümel bilgi” ise bütün bilme tarzlarının birleşik bilgisini ifade eder. Tümel bilgi; bilimi, sanat bilgisini, teknolojik bilgiyi, felsefe bilgisini, vb. bilgilerin tümünü kapsar. O halde, hakikatin kapsamı bilimsel bilgininkinden daha geniştir. Bilim adamı kendisini hakikate adamalıdır. Üniversite varlığı bütün olarak (ontolojik tevhit) ve ontolojik tevhidin/birliğin sonucu olarak epistemolojik tevhit tasarımı ile ele alır. Üniversitenin ideası hakikat ve tevhittir.

    Üniversitenin asıl misyonu olan bilim, felsefede temellenir. “Felsefe yolda olmaktır”. Bu yol, hakikati arama/araştırma yoludur. Hakikat terimin yunanca karşılığı olan aletheia’nın anlamı, üzerini açmaktır. Orada ötede duranın üzerini açmaktır. Hakikat (doğruluk), görünüşün arkasında, varılan yerin ötesindedir. Hakikat yolculuğunda her bir durak hakikat olarak adlandırılır.

    Hakikat, ardışık katmanlar gibidir. Açıldıkça yeni bir katman görünür.

    Hakikat kendisini, kolayca ele vermez, üzerini örter. Araştırmak, yukarda dile getirildiği anlamda hakikati keşfetmektir, gizini açmaktır. Araştırma yolculuğu çile ister, adanmışlık ister. Yıllarca dirsek çürütmek, yorulmak ve fedakarlık ister. Halis bilim yapılan her yerde bu hep böyle olagelmiştir. İnsan, nihai olarak hakikate vardım, son noktaya ulaştım diyemez.

    T. Kuhn’un ortaya koyduğu yaklaşıma göre, bilim tarihi, paradigmaların bilimsel devrimlerle değiştiği bir süreçtir. Geçerli olduğu dönemde paradigma hakikati temsil eder. Paradigma, bilim adamları topluluğu (scientific   community) tarafından benimsenen olayları açıklayan bir modeldir. Aristoteles’in hareket açıklaması (Paradigması), Newton Paradigması tarafından, Newton Paradigması Einstein Paradigması tarafından bilimsel devrimle değiştirilmiştir. Söz konusu örneklerde, yeni paradigma, farklı kavramlar, hatta zıt kavramlar üzerine oturmaktadır. Philogiston kimyasından Lavoisier (1743-1794) kimyasına geçişte de bu böyledir. Filojiston (phlogiston) kimyasında yanma, yanan maddeden ateş elementinin (filojistonun) çıkması dolayısıyla ağırlığının azaldığını ileri sürer.  Lovosier kimyasında ise yanmada yanan nesne oksijen ile birleşmesi dolayısıyla ağırlığın arttığını ortaya koyar.

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.