Pygmalion etkisi bize olguları tanımlama ve adlandırmanın önemini anlatmaktadır. Buradan hareketle Robert Merton, bir durumun yanlış tanımlamanın yanlışı doğru hale getiren yeni bir davranışa yol açacağını ifade etmiştir. Eğitimi, okulları, kademelerini nasıl tanımlıyoruz ne ile adlandırıyoruz bu bağlamda büyük öneme sahiptir.
İlk, orta ve yüksek şeklindeki kademelendirme bütün dünyada kabul görmüştür. İlkokul çağından başlamak üzere üniversitenin bitimine kadar süren bir dönem eğitilmiş insanın ortaya çıkarılması için öngörülmüş gibidir. Yine de bu bakış kendi içinde sorunlar barındırmaktadır. Zaten hayat boyu öğrenme felsefesi bu kademelendirmeyi oldukça anlamsızlaştırmıştır.
Bilindiği üzere Batıda temel, ikincil ve üçüncül eğitim ya da okul biçiminde bir kademelendirme söz konusudur. Genel anlamda üçlü bir kademelendirme kabul görmüştür. Bu üçlünün başına bir okulöncesi, sonrasına ise lisansüstü eklenmektedir. Dolayısıyla eğitimle murad edilen insanın yetişmesinin bu üçlüde olup bitmesi planlamıştır. Öncesi ve sonrası sürecin aslına ait değil gibidir. Gerçi Batılı ülkelerde ve bizde okulöncesi de artık ana bir kademe olarak kabul edilmekte ve yaygınlaşmaktadır. Artık bu aşama okula bir hazırlık aşaması olmaktan çıkmış ilkokul birinci sınıfın girişi mahiyetinde bir ön-sınıf olarak muamele görmektedir. Dikkat edilirse günümüzde özellikle bizde okulöncesi dönemde çocuklara okuma yazma, hesap dâhil yabancı dil, kodlama vb. dersler yavaştan öğretilmeye başlanmaktadır. Oysa bizde bu dönemin okullarına ne ilginç bir ad verilmiştir; anaokulu. Anne kucağında, anne terbiyesi altında olması gerekirken okulda olması istenen çocuk fikrini pek güzel ifade ediyor. Yine de okulöncesi ifadesinden daha sıcaktır anaokulu. Anne terbiyesinin devam edeceği yeri anlatır daha çok. Batılı ülkelerde kindergarten da denilir, Eflatun’dan ilhamla; çocuk bahçesi. Her halükarda ikisi de kendinde anlamlı adlandırmalar. Mesele bu adlarla işaret edilen eğitimin içeriği ve uygulanışında.
Eskiden sıbyan yani çocukların mektebi denilirdi ilkokul çağı çocukların okudukları kurumlara. Modern anlamda okul, Osmanlı’nın son demlerinde ülkeye giriş yaptığı için “ilk” okul denilmesi anlamlı bulunmuş olmalıdır. Okul önceden yoktur nihayetinde bu yeni ve ilk okuldur çocukların hayatındaki. Ancak iptidai okul tabiri yine de anlamlıdır. Uzun bir eğitim sürecinin başlangıç aşamasına işaret eder. Bu iptidai okulun tamamlanmasının ardından ortası sonra da yükseği gelecektir. Fakat artık yüksek yeterince yüksek değildir günümüz dünyasında. Daha fazlası gerekmektedir. Master, doktora, post-doktora ile devam ederken süreç öte yandan iki farklı lisans programını bitirmek ya da ikinci üçüncü master’lar, doktoralar giderek daha çok gerekli görülmeye başlanmıştır.
Yüksek okul ile bir mesleğe atılmak için gerekli bilgi, beceri ve tutumları yüksek düzeyde kazanmış olarak hayata atılacak insanların yetiştirilmesi öngörülürken, hızın, teknolojinin, devasalaşan bilginin, her gün birçoğu ölen yenileri doğan meslekler dünyasında bu yüksek eğitim yeterli bir yükseklik sağlayamamaktadır.
Üniversite, başkaca bazı etkenler nedeniyle işlevsizleşirken hemen hepsi birer “yüksek meslek okulu”na dönüşmüştür. Bu durumda okulların kademelendirilmesinde bu ahval gözetilmelidir. Asli anlamında bir üniversite ile ortaöğretim arasında, yüksek eğitim veren ve bütünüyle meslek kazandırmaya yönelik bir öğretim sunan okulların yer alacağı yeni bir kademe ihdas edilebilir.
Okulların kademelendirlmesi konusu zorunlu eğitim bağlamında da sorunlara yol açmıştır. İlkokulun beş yıl ya da sekiz yıl zorunlu olması etrafında zahmetli tartışmalarla çokça zaman kaybedilmiştir. İnsan yetiştirme hakkında tutarlı ve bütüncül bir yaklaşıma dayalı bir kademelendirme üzerinde konuşulamamıştır. Meslek okulları ya da imam hatipler bağlamında zorunlu eğitimin süresi ya da ilkokulun süresi tartışılmış, kimi zaman yasaklar kimi zaman çözümler bu bağlamda üretilmeye çalışılmıştır.
Belirttiğimiz üzere Osmanlı dönemindeki modern okul kademelerinin adlandırılması yüzeysel de olsa bir bütünlüğü yansıtıyordu. Sıbyan mektebi yani çocukların okulu, ardından rüşdiye yani olgunluk okulu bunu takiben idadi yani hazırlık okulu, yükseköğretime hazırlık. İlk, orta, yüksek biçimindeki adlandırma bu bağlamda oldukça yalın görünse de bütüncül bir anlamlılık yansıtmamaktadır. Aynı zamanda bir kavram kargaşası da söz konusu. Temel eğitim olabildiğince sıcak bir çağrışıma sahipken ilköğretim olabildiğince soğuk bir kavramdır. Ortaöğretim ve yükseköğretim diye devam eden bu silsilede eğitimin yeri yok gibidir. Kaldı ki “öğretim” ifadesi bir otoriter tutuma da işaret etmektedir. En azından bunların yerine öğrenim kullanılabilir.
Anaokulunun ardından Hayat Bilgisi okulu formal, ardışık okul sisteminin ilk basamağı olarak düşünülebilir. Hayat Bilgisi bir ders adı olarak da çok anlamlıdır ve okul kademesi olarak da aynı derecede anlamlı olacaktır. Hayat Bilgisi okulunun ardından öğrencinin karşısına iki yol çıkmalıdır; bir meslek üzerinde uzmanlaşmak ya da klasik anlamındaki üniversiteye yönelmek. Bu durumda Hayat Bilgisi okulunun ardından gelen okul kademesi iki boyutlu olacaktır; Mesleki Hazırlık Okulu ve Üniversite Hazırlık Okulu. Bu kademe için farklı adlandırmalar düşünülebilir elbette bu isimler kademenin işlevini ifade etmektedir daha çok. Mesela meslek okulları için Ahilik Okulları denilebilir. Üniversite hazırlık okulları için de Maarif okulları ya da Fen okulları adı uygun olabilir. Bunların ardından klasik anlamda üniversite ile bu okullar arasında yer alacak yüksek okul aşaması bulunmalıdır.
Günümüzdeki üniversitelerin esasen işgücü yetiştirmek gayesiyle şekillendiği düşünülürse birçoğunun işgücü odaklı yüksek okullar olarak yeniden düzenlenmeleri gerekecektir. Mesleki hazırlık okulunu tamamlayanlar iş hayatına atılabileceği gibi alanlarında yükseköğrenimi bu okullarda görebileceklerdir. Araştırmaya, bilimsel çalışmalara odaklanan ve bütünüyle akademik bir karaktere sahip olan üniversiteler ise Üniversite Hazırlık okullarına gelen öğrencilerin hedefi olacaktır. Bu durumda ülkemizdeki iki yüzü aşkın üniversitenin yüzde yetmiş beşi mesleki bağlamda yükseköğrenim okulları olarak yapılandırılmalı kalan yüzde yirmi beşi ise akademik ve bilimsel araştırma odaklı üniversiteler olarak düzenlemelidir.
Eğitim sisteminde ve özellikle okulların kademelendirilmesi bağlamında, bütüncül bir insan yetiştirme anlayışını yansıtan kendi içinde tutarlı bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Aynı zamanda bu kademelendirme bir millet olarak sahip olduğumuz düşünce ve kültür mirasını da bütün zenginliğiyle yaşatmalıdır. Bu anlayışın temelinde öncelikle kademeler ve okul türleri açısından bir sadeleşmeye gidilmelidir. Adlandırmanın önemi kavranmalı işe bu noktadan başlanmalıdır. Nihayetinde bir olguyu ya da süreci ne ile adlandırıyorsak ona göre bir anlam yüklüyor ve bu anlam uyarınca davranıyoruz.