Kendi eylemsizliğini hükümetlerin aldanışıyla açıklayan, bencilliğini kibriyle örten, analizleriyle vicdanını körelten ruhların kol gezdiği sahtekâr ve hastalıklı çağın tam ortasındayız. Filistin, Gazze, Lübnan, Suriye, Yemen ve diğer ülkelerdeki Müslümanlar bu hastalıklı çağın gadrine uğramış mağdurları, siyonistler ve yahudiler sahtekâr çağın zorba efendileri, geri kalan çoğunluk ise kendini düşünen guguk kuşları. Bu hastalıklı ve sahtekâr çağın müsebbibi sömürgeci Avrupalılar ile bencil, aymaz ve budala doğululardır.
Garplılaşma, Avrupalılaşma, batılılaşma, modernleşme, post modernleşme, liberalleşme derken son yılların modası neoliberalleşme oldu. Esasında bir matruşkadan öteye gitmeyen bu kavramlaştırmalardan anlaşılacak tek şey ise sömürgeleşmedir. Batılılar, kurdukları düzeni her defasında yeni bir kavramla dayatmak dışında bir şey yapmıyorlar. Onlar demokrasi derken de, liberalizm derken de, insan hakları derken de, Avrupa değerleri derken de demek istedikleri, sömürgeleştirmektir. Üstelik bunu öylesine geniş yelpazede yapıyorlar ki ekonomi, hukuk, eğitim, insan, toplum, zaman, mekân gibi insana dair ne varsa tümünü kendi sömürgeci zihniyetlerine göre ambalajlayıp dünyaya yeni, yepyeni, enteresan, muhteşem diye pazarlıyorlar; bunların dışında da bir şey göstermiyorlar. Eğer gösterirlerse de onları eski, tarihi, geleneksel diyerek mazinin gri sokaklarında sergilenen birer hatıraya dönüştürüyorlar.
Bugün dünden daha kötü bir şekilde Avrupalıların sömüren zihniyetine müptela olan insan sayısı artmış durumda. Düşünceleri dumura uğrayan, fikirleri iğfal edilen, zihinleri sömürgeleşen insanlar, tuhaf bir şekilde, düşüncelerinin geliştiğini, fikirlerinin tazelendiğini, zihinlerinin aydınlandığını dillendiriyorlar. Sadece hassas kalpler için değil, kaskatı kalpler için de hayat cehennem artık.
Her şeyin gün geçtikçe iyiye gittiğine inanmak için ellerinden geleni yapanlar, ilkçağ diye küçümsetilen çağdan daha da geriye götürüyorlar insanları. Batılılar insanlığın başına gelmiş en berbat uygarlık olmakla kalmıyorlar; aynı zamanda bu zamana kadar görülmemiş bir rezillikle hayatı yaşanılır olmaktan ve insanları insanlıktan uzaklaştırıyorlar. Bugün karakter sahibi olmak için, şahsiyetli bir insan olmak için yapılacak işlerin başında batıya karşı fikri bir duruş geliştirmek gerekiyor. Hiç olmazsa direnmek; hadi olmadı sızlanmak gerek.
Ama olmuyor. Bizde ve hemen her yerde insanlar önce aylaklaştırılıyor, ardından kendilerine özendiriliyor. Geri kalana düşen ise bir batılı gibi olmaya çalışmak, vaat edilen gelecek için çalışmak, fikren iğfale uğramaktan haz almak ve sömürülmeyi gelişmek sanmak. Böylelikle Batılılar insanda ne haysiyet bırakıyor ne de şeref.
Ziya Paşa’nın tespitiyle söylersek; “bir tel koptu, hayatın ahengi bozuldu”: Batılılar egemen oldular, hayatın ne tadı kaldı ne de tuzu. Bu şeraitte akıl ermiyor, mantığa ihtiyaç duyan yok, gönülden konuşan kalmadı, duygu bir işe yaramıyor; din mezarlıkta, şeyhin gözü makamda, âlimin derdi parada, kadınlar işte, erkekler mutfakta, çocuklar ekranda, gençler duyarsız…
Yer Altından Notlar’da Dostoyevski “İnsan, çaresizce içindeki boşluğu doldurmaya çalışır ama ne yaparsa yapsın tatmin olamaz. Modern çağ, insanı daha da yalnızlaştırır, onu kendi iç dünyasına hapseder ve insan, bu dünyada hem bir yabancı hem de kendi düşmanıdır.” der. İşte bu insan modern çağın, yani batılıların icat ettiği çağın insanıdır. Bu nedenle çocukları modern çağa uyum sağlaması için okullara göndermek, hastayı hastaneye değil meyhaneye götürmeye benzer.
Düşünceleri size ait olmayan insanın becerisi de bilgisi de yeteneği de ve bunlardan oluşacak olan ürün de size ait değildir. Aidiyeti olmayan insanın sadakati de olmaz. Aidiyeti, sadakati oluşturacak olan ise kültürünüzdür. Kültür bilinci, bir topluluğu millet yapan temel bilinçtir. Biz bu yanılgı içinde yaşamaya devam ettikçe, başkalarına köle yetiştirmeye de devam ederiz. Bu kölelik ruhuyla da ne Filistin ne Gazze ne Lübnan ne Suriye ne de bilmem hangi ülkenin bizim için değeri anlaşılabilir. Coğrafi olarak sınırları çizenler, düşüncelere de aynı sınırı çizmişler. Zihinsel sınırlar aşılmasın diye de okulları kurmuşlar. Yaşasın Emperyalizm (!) ve yaşasın sömürgecilik (!).
Ellerinizden öperim hocam. Hürmetlerimi sunarım.