Gazi Üniversitesi Ekonomi Fakültesi mezunu.
Hürriyet Gazetesi’nde mesleğe başladı. Muhabir, Yurt Haberleri Müdürlüğü ve idarecilik yaptı. Anadolu Ajansı’nda muhabir, editör, Yurt Haberler Müdürü, Genel Müdür Yardımcısı ve Haber Akademisi Koordinatörü olarak hizmet verdi. Sürekli Basın Kartı sahibi. Milli Güvenlik Akademisi, basın kuruluşlarının düzenlediği çalıştaylar ve Anadolu Ajansı’nın muhabir yetiştirme programında habercilikle ilgili dersler verdi. Uluslararası medya eğitim programlarına katıldı. Baykuş koleksiyoneri, bibliyofil ve seyahat tutkunu.
Japonlara hayranlığımızın kaynağı, kültürlerine bağlı kalarak yakaladıkları gelişmişlik düzeyi ve çalışkanlıkları olsa gerek. Japonya’nın bir refah ülkesi olduğunu havaalanına indiğinizde görmeye başlıyorsunuz.
Zenginlik saklanabilen bir kazanım değil. Her gelişmiş ülkede olduğu gibi Japonya’da da kendini gösteriyor. Gözleri ele geçiriyor. Tokyo’nun yolları, binaları, alışveriş merkezleri, tabelalar birer zenginlik nişanesi. Özellikle kadınların kıyafetleri; ayakkabı ve çantalar ünlü markaların ürünü. Vitrinler ışıl ışıl. Her yer temiz, trafik düzenli, insanlar saygılı.
Tokyo’da bir sabah erken uyandım, konakladığım otelin çevresini gezerken Japon bahçesi gördüm. Yağmur çiseliyordu. Bahçenin düzeninden ve huzur veren havasından etkilendim, geri dönmedim.
Bir süre sonra yağmur dindi, güneş kendini gösterdi. Kasımın ortalarıydı ve güneş yağmurla yıkanmış bahçeyi kurutmaya çalışıyordu.
Japon Bahçesi
Üç bin metrekareden büyük olduğunu tahmin ettiğim bahçede keyfime diyecek yoktu. Japon bahçelerinin bizim parklarla ortak yanı ağaçlar ve banklar. Bu ikisi dışında ortak yan aramayın. Japon bahçelerinin çeşitleri olduğunu, bunların başka tarzda yapıldığını ve farklı isim taşıdığını sonra öğrenecektim. Yine Japonya’da müze ve benzeri kültürel mekanların çok büyük bahçelerin içinde yer aldıklarını görecektim.
Benim girdiğim bahçe, “Kaiyüshiki-telen” olarak adlandırılan bir gezinti bahçesi imiş. Bu bahçelerin özellikleri, doğayı taklit esasına dayanıyor. Dünyayı temsil ediyor. Budist inanışa göre yapılan bu bahçelerde, dünyayı oluşturan kıtalar, okyanuslar, dağlar, nehirler ve şelaleler simgesel yer alıyor.
Bahçenin temel tasarım öğeleri su, kaya, yosun, taş fenerler, kum ve çeşitli bitkilerden oluşuyor. Küçük bir budist tapınağının da bulunduğu bahçenin her köşesi seyrine doyulmaz güzellikte.
Bahçıvan
Bahçenin bahçıvanını girişte gördüm; 50’li yaşlarda, 50 kiloyu geçmeyen, kaşlarına kadar sık saçlı, kısa tıraşlı, tipik bir Japon’du. Kot benzeri pantolonu ve üzerinde aynı kumaştan, gömlek-mont karışımı bir kıyafeti vardı.
Dikkatle bakmıştım bahçıvana. Bahçenin hayat kaynağı olan, ırmak havası verilmiş minyatür akıntının kenarında çömelmiş, minik taşları düzeltiyor, dökülen yaprakları topluyor, suyun sürüklediği çakılları yerlerine yerleştiriyordu.
Öyle hızlı hareket ediyordu ki, ilk bakışta onda, işini bitirip gitmeye hazırlanan insanın aceleciliğini gördüm. Aceleci ama telaşlı birine benzemiyordu. Bir ara başını kaldırıp bana baktı. İzlendiğinin farkındaydı. Göz göze geldik. Japonların selamlama biçimiyle selam verdi. Ben de başımı hafif öne eğmeden önce gülümseyip karşılık verdim.
Bu Adam Hiç Yorulmaz mı?
Japon bahçıvan mola vermeden aynı tempoda işini yapıyordu. İzlediğim sürede marifetli elinin değmediği, ayağının basmadığı yer kalmamıştı. Yorulacak gibi değildi. Sahi, ne zaman mola verecekti? Gözden kaybolsa, yemek yemeye gidecek ve sonra yeniden parka dönüp fotoğraf çekimine devam edecektim.
Uzaktan da olsa göz hapsimde olan bahçıvan bir ara kayboldu. Bunu fırsat bilip öğle yemeğine gittim. Yemeği hızlı yedim, parka erken döndüm. Bahçıvan, bir şelalenin tepesinde, çalıların arasını temizlemekle meşguldü.
Bahçeyi gezmeye gelenler veya buradan geçenler yere bir şey atmıyorlardı. Yapraklar dışında çöp görmek mümkün değildi. Bahçede çöp kutusu bile yoktu.
Bu konuda öğrendiklerim; Tokyo’da hiç bir yere çöp atılmıyor, bu nedenle kent merkezinde çöp kutusu yok. İnsanlar çöplerini evlerine götürüyor, ya öğütücü de öğütüyor, ya da evinin çöpüyle birlikte çöp toplama noktasına bırakıyor.
İkindi sonrası bahçeden ayrıldım. Çok fotoğraf çektim. Giderken bahçıvana bir daha baktım, beni görmedi. İşine yoğunlaşmış, elleri yine hızlı hızlı hareket ediyordu.
Mukayese Yapmak
Bir bahçıvanı 5-6 saat izleyip, “Japonlar çalışkandır” genellemesi yapamam. Park ve bahçeleri seven, parklarda oturan, yürüyen, koşan ve kitap okuyan biri olarak diyebilirim ki: “Tokyo’da bir bahçede izlediğim Japon bahçıvanın çalışması, bizim parklarımızda gözlediğim bir belediye işçisinin belki 15 günlük çalışmasına denkti. Abartılı gelmişse özür dilerim. Siz, bir haftaya indirin. Ama daha azı değil.”
Bu gezinin üzerinden 15 yıl geçmiş. O gündür, bugündür her gittiğim parkta, varsa bahçıvanları yoksa işçileri izlerim. Japon bahçıvanla kıyaslayacağım kimseye maalesef rastlayamadım. Bu gezimi ve bahçıvanın öyküsünü hem anlattım hem yazdım.
Tokyo’nun Genel Tuvaletleri
Geçen hafta Japon-Alman ortak yapımı Mükemmel Günler (Perfect Days) filmini izledim. Belgesel drama tadında müthiş etkileyici bir film. Hirayama adlı Tokyolu bir genel tuvalet temizleyicisinin günlük hayatından kesit sunuluyor. Hirayama bana Tokyo’daki bahçıvanı hatırlattı.
Mükemmel Günler’in kahramanı Hirayama, yalnızlığı, minimal yaşam biçimini seçmiş biri. İşi, genel tuvalet temizliği. Ev düzeni, günlük rutini, titizliği, doğaya ve insana nezaketi, hayatı zen inancına göre yaşadığına işaret ediyor.
Filmdeki tuvaletler gerçek. Tuvaletler bile Japonya ile aramızdaki makasın açıklığını görmek için yeterli. Hirayama, sessiz, sakin, gözlemci, meraklı, dünyayı seyretmekten, doğadaki sesleri dinlemekten ve fotoğraf çekmekten haz alan biri. Bir özelliği de karşılaştığı herkese selam vermesi.
“Komorebi”, rüzgârda sallanan yaprakların yarattığı ışık oyunu anlamına gelen Japonca kelime imiş. Sadece o anda, bir kereliğine meydana gelirmiş. Hirayama bu anların siyah beyaz fotoğraflarını çekiyor. Sarma film kullanıyor. Şarkıları eski kasetlerden dinliyor. Güneş ışınlarının ağaçlar arasından süzülüp yarattığı alacalı ışık veya müzikleri için bile bu film izlenir.
Yalnızlığın da Bir Sınırı Vardır
Hirayama derin biri, müzik zevki ve okuduğu kitaplar onun geçmişinden ipuçları veriyor. Hirayama’yı William Faulkner’ın ‘Çılgın Palmiyeler’ kitabını okurken görüyoruz. Çılgın Palmiyeler, “İnsanın kaldırabileceği yalnızlığın bir sınırı vardır” cümlesinin yer aldığı kitap. Hirayama’nın yalnızlığına alışkanlıkları, işi, dinlediği müzik ve okuduğu kitaplar eşlik ediyor.
Mükemmel Günler, Türkiye’de seçilmiş ve atanmışlar başta olmak üzere herkesin izlemesi gereken bir film. Özellikle belediye başkanları çalışanlarıyla birlikte izlemeli. Hâlâ tuvalet sorununu çözemeyen belediyeler bu filmden ilham alabilir. Bir de temizlik nedir farkına varılır.
Bu Filmi Her Çalışan İzlemeli
Filmi kısır bir anlatım kalıbına indirgemek istemiyorum. Ama bir işçinin işine bağlılığı, işinin gereğini yerine getirmekteki hassasiyeti öyle vurucu anlatılmış ki, hizmet sektörü başta olmak üzere hepimize ders veriyor.
Biz gâh Almanya’ya gâh Finlandiya’ya gâh Japonya’ya özeniriz. Özendiğimiz başka ülkeler de var. Ama sadece özenmekle yetiniriz. Eyleme geçmeden uzaktan imrenmekle ömür tüketiyoruz. Biz, bize benzeriz. Başkasına gıptayla baksak da biz, biziz.
Biz ne zaman Japonya gibi oluruz? Biz ne vakit Mükemmel Günler yaşarız? Tokyo’daki Japon bahçesinin bahçıvanı, Mükemmel Günler’in kahramanı genel tuvalet temizleyicisi Hirayama gibi olmaya başlarsak! (Koji Yakusho Altın Palmiye en iyi oyuncu ödülünü aldı.) Eşya oburluğumuzdan vaz geçersek. Nezaketli olursak. Selamlaşırsak. Müzik dinlersek. Kitap okursak. Toprağımıza, suyumuza, ağacımıza, çiçeğimize kalbimizle bakarsak. İşimizi hakkıyla yaparsak.
Yazıyı, Nina Simone’un ‘Feeling Good’ şarkısı eşliğinde okumanızı öneririm.
Ahmet kardeşim çok güzel bir yazı olmuş. Bilgilendiriyor, öğretiyor, farkları ve eksiklikleri gösteriyor ve okuyanı uzaklara seyahat ettiriyor. Yormadan, bıktırmadan, akıl verir tarza sapmadan. Sucacık ve samimi… Elbette bir birikim işi… Teşekkür ederim.
Ellerinize, gönlünüze sağlık üstadım. Japonya’ya gitmedim ama çok methini duydum ve gitmeyi çok istediğim bir ülke.. Yıllık okuma oranı sanırım 21 kitap. Yardımlaşma, saygı gösterme vb. konularda dünyada hiç bir ülke ellerine su dökemez diye biliyorum. Aile, çevre ve okul eğitimlerimizi tekrar gözden geçirmemizin zamanı geçiyor maalesef…
Aklınıza ve kaleminize sağlık. Bizleri Japonya’ya kadar götürdünüz. Daha önceki yazılarınızda da Japonya’nın kültüründen bir çok örnekler vermiştiniz ve bizdeki yansımalarını karşılaştırmıştınız.İş ahlakı ve temizlik konusundada ne yazılkki sınıfta kaldığımız kesin.Sözde yüzde 99’u müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz. Temizlik imandan gelir, Aslan yattığı yerden belli olur gibi bir çok değerli sözlere sahip olmamıza rağmen ne yazıkki yine söylediklerimizle yaptıklarımız uyuşmuyor.
Kıymetli Arkadaşım, gözlemlerini bu platformda anlatman beni memnun etti.Tahmin ederim ki diğer okuyucularinda çok memnun olacak.Biz ne zaman örnek verdiğimiz Medeni,refah,çalışkan Ülkeler gibi olacağız? Kendimize soracağımız en önemli soru.Siyaset ve ideoloji ye aşırı bagliligimizdan,aşırı duygusalligimizdan kurtulursak,kendimizi işimize odaklamayi becerirsek bizim başarımız Ülkemizin başarısı düşüncesine sahip olursak,işte o zaman zengin,müreffeh, saygılı insanlar ve bu insanların yaşadığı mutlu Ülkeler arasında yerimizi alırız.Isik.
Ahmet kardeşim çok güzel bir yazı olmuş. Bilgilendiriyor, öğretiyor, farkları ve eksiklikleri gösteriyor ve okuyanı uzaklara seyahat ettiriyor.
Yormadan, bıktırmadan, akıl verir tarza sapmadan.
Sucacık ve samimi…
Elbette bir birikim işi… Teşekkür ederim.
Ellerinize, gönlünüze sağlık üstadım. Japonya’ya gitmedim ama çok methini duydum ve gitmeyi çok istediğim bir ülke.. Yıllık okuma oranı sanırım 21 kitap. Yardımlaşma, saygı gösterme vb. konularda dünyada hiç bir ülke ellerine su dökemez diye biliyorum. Aile, çevre ve okul eğitimlerimizi tekrar gözden geçirmemizin zamanı geçiyor maalesef…
Aklınıza ve kaleminize sağlık. Bizleri Japonya’ya kadar götürdünüz. Daha önceki yazılarınızda da Japonya’nın kültüründen bir çok örnekler vermiştiniz ve bizdeki yansımalarını karşılaştırmıştınız.İş ahlakı ve temizlik konusundada ne yazılkki sınıfta kaldığımız kesin.Sözde yüzde 99’u müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz. Temizlik imandan gelir, Aslan yattığı yerden belli olur gibi bir çok değerli sözlere sahip olmamıza rağmen ne yazıkki yine söylediklerimizle yaptıklarımız uyuşmuyor.
Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır.Düsturuyla hareket ederek…Diye eklemek istedim
Kıymetli Arkadaşım, gözlemlerini bu platformda anlatman beni memnun etti.Tahmin ederim ki diğer okuyucularinda çok memnun olacak.Biz ne zaman örnek verdiğimiz Medeni,refah,çalışkan Ülkeler gibi olacağız? Kendimize soracağımız en önemli soru.Siyaset ve ideoloji ye aşırı bagliligimizdan,aşırı duygusalligimizdan kurtulursak,kendimizi işimize odaklamayi becerirsek bizim başarımız Ülkemizin başarısı düşüncesine sahip olursak,işte o zaman zengin,müreffeh, saygılı insanlar ve bu insanların yaşadığı mutlu Ülkeler arasında yerimizi alırız.Isik.