Hastanelerde mescitler genellikle morgun yakınında bulunurlar. Ankara Numune Hastanesi’nde de durum böyleydi. Namaz için bazen camiye, bazen de morgda bulunan mescide giderdik. Kapıdan girer girmez ilginç bir koku gelirdi burnuma. Koku bildik bir kokuydu, ama nedense bir türlü çıkaramazdım. Gide gele bu koku benim beynimde ‘Morg böyle kokar’ diye bir sabit fikir oluşturdu. Uzun bir süre sonra gerçeği anlayabildim. Morgun girintisine çıkıntısına naftalin tableti yerleştiriyorlarmış, kokular onlardan geliyormuş.
Benzer naftalin tabletlerine daha sonra pisuvarlarda şahit oldum. Bu kokuyu önce tuvalette almış olsam herhalde idrar böyle kokuyor diye düşünecektim herhalde!
Bunlardan niçin bahsettim, lafı insan beyninin şartlanmışlıklarına getireceğim de…
Çoğu konuda şartlanmışlığı kabul ederiz, ancak koku ve ses konularına gelince biraz zorlanırız.
Bir toplantı için Kıbrıs’a gitmiştim. Dönüşte eşime bir koku götüreyim istedim. Havaalanında uçağımı beklerken koku satan bir dükkana girdim. Eşimin nasıl bir koku sevdiğini bilmiyorum, nasıl bir kokuyu sevebileceğini bilmiyorum. Dükkanda deneme serbest. Başladım parfümleri bir bir denemeye. Bazısı hoşuma gitti, bazısı gitmedi, ama bir türlü sonuca ulaşamadım. Hatta bazı parfümleri defalarca denedim. Ellerimde her parfümden bir koku yer edince artık kokuları ayırt edemez hâle gelmiştim. Tüm denemelerimi bir yana bıraktım ve bir tanesini alıp çıktım dükkandan.
Eşim aldığım kokuyu çok beğendi ve severek kullandı. Koku mu güzeldi, ben aldım diye mi ona hoş geldi, bilmiyorum.
Kokuyla ilgilenenler bilirler bu alan dünyada çok büyük bir sektör. Bazen iğreneceğimiz şeylerden elde edilen maddeler güzel bir koku olarak kullanıma giriveriyor. Benim de aklıma takılıyor, acaba gerçekten güzel koku diye bir şey var mı diye. Gerçekten beğendiğimiz koku mu güzel oluyor, yoksa biz beğendiğimiz için mi koku güzel oluyor?
Şu naftalin kokusunu bilmiyor olsanız, ilk kez yıldırım aşk yaşadığınız bir kişide tanısanız acaba ne düşünürdünüz?
Müzik dünyası da benzer. Bu sektörde önde bulunanlar film ve haber sektörüyle bağlantılı olarak duygularınızı ne kadar etkiliyorlar, hiç düşündünüz mü?
Örneğin bir gerginliğin, bir korkunun, bir sevincin müziği olur mu? Bunlar var idi de batı mı keşfetti? Yok böyle bir şey! Film sahnelerine, haber görüntülerine eklenen müziklerle belli müzikler beynimizde gerginlik müziği, belli müzikler korku müziği olarak yer etti. Artık Pavlov’un köpekleri gibi (afedersiniz) belli müzikleri duyunca korkmaya başlıyoruz. Belli müziklerde seviniyoruz, mutlu oluyoruz, gülesimiz geliyor. Belli müziklerde hüzünleniyoruz, gözlerimiz yaşarıyor.
Dünyada hükmetmek deyince insanın aklına güç, para, toprak gibi şeyler geliyor ilk anda. Ama bakın, bir kokuyla, bir sesle, bir görüntüyle bile dünyaya hükmedilebiliyormuş. Hiçbir şeyi küçümsemeden değer vermeli ve üzerine gitmeliyiz.