Geçenlerde okuduğum bir kitaptaki her anne-baba ve her eğitimci için örnek ve faydalı olabilecek önemli bulduğum bazı konulara değinmek istiyorum. Kitapta vurgulanan ana tema bizim kültürümüzde de var olan yaşlıların bilgelik ve olgunluk, öğretmenlerin tecrübe ve aktarım konusunda ne kadar kıymetli olduğudur. Amerikalı yazar Forest Carter tarafından yazılan Küçük Ağaç’ın Eğitimi (The Education of Little Tree) bir Kızıldereli dede ile yetim kalmış torunu arasında geçen ve eğitim açısından çok ders çıkarabileceğimiz birçok eğitici ve öğretici bölümlerle dolu. Bir solukta okuyabileceğiniz bir kitap. Öksüz kalmış küçük bir çocuğun dedesiyle birlikte hayatı öğrenmesinin ele alındığı, eğitimin sadece okulda olmadığı, ailenin bu konuda ne kadar önemli bir kaynak olduğunu anlamak açısından okunması gereken kitaplardan biri. Öte yandan, kendi edebiyatımızda da bu ve benzeri birçok roman ve hikâye olduğu gerçeğini saklı tutarak bu kitabı, hızla modernleşen dünyada bir toplumun kendi kültürünü ve doğayı nasıl koruma mücadelesinde olduğunu görmek açısından da ele almakta fayda var.
Küçük Ağaç Nasıl Öğrenir?
Bu kitapta dedesinin doğaya ait bir mecaz kullanarak Küçük Ağaç adını verdiği küçük çocuk henüz dört yaşında olmasına rağmen doğaya zarar vermeden hayatta kalmak için doğadan nasıl faydalanabileceğini öğrenir. İnsanı sevmek kadar doğayı sevmenin de eğitimin bir parçası olması gerektiği üzerine vurgu yapan, her şeye olumlu bakabilmeyi, kendi toplumunun değerlerini bilen ve bunlara saygı duyup koruyan, kendi kültürünü öğrenmeyi ve ona sahip çıkmayı, kendi tarihini bilmenin değerini önceleyen bir kitap. Bizim de öncelediğimiz, öğrencilere ve çocuklara aktarmaya çalıştığımız bunlar değil mi? Eğitim sistemimizde kendisine yer bulan ve her derste örtük olarak sunulan değerlerin bu kitapta açık açık sunulduğunu görebiliriz.
Eğitim açısından bu kitabın ders çıkarılabilecek yönlerinden birisi de öğrenmenin sadece teorik bilgi ile yeterli olmayıp uygulama ile desteklenmesinin ne kadar önemli olduğunu göstermesidir. Bilginin tecrübe ile desteklenmesine vurgu yapan birçok örneklerin yer aldığı bu kitap aslında bize eğitimin her aşamasında yaparak yaşayarak öğrenmenin ne kadar değerli olduğunu göstermektedir. Hepimizin bildiği bir konu olmasına rağmen gerek veli gerekse eğitimci olarak pek çoğumuzun uygulamadığı bir konudur “yaparak yaşayarak öğrenme”. Eğitimde bilginin kalıcı olamamasının en önemli sebeplerinden birisi de uygulamada yetersiz kalınmasıdır.
Nedenlerle Dolu Eğitim?
Bu kitap teorik bilginin tecrübe ile desteklenmediğinde tam anlamıyla öğrenmenin gerçekleşmeyeceğini çok güzel anlatmaktadır. Neden İngilizce konuşamıyoruz, neden okuduğumuzu anlamıyoruz, neden kendi tarihimizi bilmiyoruz, neden kendi dilimizi anlamıyoruz ve bunun gibi sorulara maruz kalıyorsak sebeplerinin de araştırılması gerekmez mi? Bu gibi sorulara verilen cevaplardan birisi genellikle birçok konunun yeterince uygulanamaması veya eleştirel olarak analiz edilmemesidir. Yani, herhangi bir derste öğretilen bir konunun sınıf içinde veya dışında uygulamasının, gerçek hayatla ilişkilendirilmesinin, yorum ve eleştirel düşünme yönlerinin eksik kalmasıdır. 2022 yılında 81 ülkede yapılan 2022 Pisa sınavlarındaki yerimiz önceki sınavlara göre birkaç basamak yükselse de neden istenilen yerde değiliz sorusuna verilecek en güzel cevap yaparak öğrenmemek, yaşayarak öğretememektir.
Tecrübe En Değerli Bilgidir
Yine bu kitapta vurgulandığı üzere eğitimde bilgi kadar tecrübe paylaşımının ne kadar değerli olduğu konusuna da değinmekte fayda var. Kitapta yaşlı adamın bilgi ve tecrübesini bir bilge edasıyla Küçük Ağaç’a anlattığına şahit oluruz. Hâlbuki, hepimiz biliyoruz ki gerek okulda gerekse okul dışı ortamlarda bilgi edinme ve aktarımının en faydalı araçlarından birisi de tecrübedir. Yılların ve yaşanmışlıkların verdiği en büyük kazanım olması nedeniyle tecrübe paylaşımı ve aktarımının yerli ve yerinde olması öğrenme açısından paha biçilmez bir uygulamadır. Öğrencilerin hayatları boyunca kullanabilecekleri bilginin aktarılması ne kadar doğruysa bunu aktaracak olan kişilerin de bu bilgiyi edinme süreçlerini paylaşmaları da o denli hayatidir. Kabul edelim veya etmeyelim, eğitim kitaplarında geçen öğretim ilkelerinden birisi olan “hayatilik ilkesi” bu olsa gerek. Küçük bir çocuğun hayatta kalmasına yardımcı olacak ve ömür boyu kullanabileceği bilgiyi örneklerle, yaparak, yaşayarak ve yaş seviyesine uygun olarak öğrenmesi açısından baktığımızda öğretimin hangi boyutlarıyla ele alınması gerektiğini tekrar hatırlıyoruz.
Burada üzerinde durulması gereken bir diğer konu da öğrenme için çaba gösterilmesidir. Hiçbir öğrenmenin emek vermeden elde edilemeyeceğine bunun için eğitimde de öğrenciyi zorlayan, onu daha çok araştırma ve düşünmeye sevk eden öğretmenlerin kıymetini vurgulamaya gerek yok. Kısaca, burada vermiş olduğum kitap örneği ve kitapta geçen birçok konunun eğitim açısından tartışılacak ve örnek alınacak başka yönleri de var. Ancak eğitimde bilgi, tecrübe ve bilgi aktarımı konularının dikkatli bir şekilde, ustaca kullanılması durumunda öğrenmenin daha kalıcı ve anlamlı olmasının mümkün olabileceğini göz ardı etmemeliyiz. Kitap bütün bunları ustaca sunarken doğa ve toplumsal değerlere nasıl sahip çıkmamız gerektiğini de bizlere anlatmaya çalışmakta. Kitapta da vurgulandığı gibi doğadaki canlılar her şeyi ihtiyacı oranında tüketirken insanoğlu ihtiyacı olmayan birçok şeyi büyük bir hırsla elde etmeye çalışmakta. Bu gerçeğin anlamsızlığını tartışırken eğitimde öğrencilerin ihtiyaçları dışında bilgilerle donatılmasının ne kadar gerekli olduğu üzerinde de durmak gerekir. Teknoloji ile her şeyi öğrenmeye çalışan aslında hiçbir şey öğrenmeyen bir toplum olmaktansa ihtiyacımız olan bilginin ve değerlerin öğrenilmesini tekrar düşünmekte fayda var.
Prof. Dr. İsmail ÇAKIR