eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Parçalı Bulutlu
29°C
Ankara
29°C
Parçalı Bulutlu
Çarşamba Parçalı Bulutlu
28°C
Perşembe Açık
29°C
Cuma Parçalı Bulutlu
29°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
29°C

Yunus Vehbi YAVUZ

1944’de Trabzon/Çaykara/Akdoğan Köyü’nde doğdu. İlk dinî bilgiler ile Temel İslâmî ilimleri babası merhum âlim, zâhid müderris Hacı Hasan Râmî Yavuz Efendi’den aldı. Onun özel derslerine katılarak Osmanlı medrese geleneğinde yer alan dersleri okuyarak icazet aldı. Yazarın daha sonraki tahsil hayatının kronolojisi şöyledir: 1957: İlkokuldan diploma aldı. 1966’da Trabzon İmam Hatip Lisesini dışarıdan bitirdi. 1962-1977: Diyanet İşleri başkanlığına bağlı olarak vaizlik görevi yaptı. 1971: İstanbul Y. İslam Enstitüsünden mezun oldu. 1977: Bursa Yüksek İslam Enstitüsü fıkıh asistanlığına atandı. 1983: “El-Mebsût’a Göre Tatbikatta Hanefî Müçtehitlerinin İçtihad Usulü” konulu tezi ile kendisine doktor unvanı verildi. 1987: Doçentlik unvanı verildi. 1994: Profesörlüğe yükseltildi. Müellifin çeşitli dergilerde ve gazetelerde çok sayıda makalesi yayınlandı. Ansiklopedi maddeleri yazdı. Bir çok sempozyum düzenledi ve değişik sempozyumlara tebliğ sunarak ve müzakereci olarak katıldı. Alanı ilgili konferanslar verdi, çeşitli panellere ve tartışmalı toplantılara katıldı, medyada düzenlenen programlara katıldı. “İslam ve Hayat”, “Toplum ve İslam” konulu TV. Programları yaptı. Çeşitli gazetelerde yazılar yazdı. 1994-196 yılları arasında Malezya İslam Üniversitesinde “Vahye Dayalı ve İnsanî Bilgiler Fakültesinde” alanı ile ilgili olarak lisans ve lisansüstü düzeyinde dersler verdi, bazı tezler yönetti ve konferanslar verdi. Yazarın, bugüne kadar telif ve tercüme yolu ile yayınladığı kitapların sayısı 40 civarındadır. Toplam hazırladığı kitaplar 50’diyi aşmaktadır. Yazar tüm eserlerini yeniden gözden geçirerek gerekli inceleme ve eklemeleri de yaptıktan sonra yayınlamaya çalışmakta, bu yoldan birikimlerini toplumu ile paylaşmak azmindedir. Bursa’da faaliyet gösteren Kur’an Araştırmaları Vakfı’nın da kurucuları arasında yer olan müellif, otuz 35 yıla varan akademik hayatını resmen tamamlamış olup emekli edildikten sonra da fahri olarak Yüksek Lisans ve Doktora öğrencilerine özel olarak dersleler vermektedir. Evli ve beş çocuk babası olan yazar okuyucularından dua beklemektedir. Eserlerinden Bazıları Şunlardır: 1. İslam’da Zekât Müessesesi 2. Hanefi Mezhebinde İçtihad Felsefesi 3. İslam’da Düşünce ve İnanç Özgürlüğü 4. İslam Hukuk Metotdolojisinde İstihsan ve İcma’ 5. Çalışma Hayatı ve İslam 6. Bir Sosyal Güvenlik Kurumu Olarak Zekât 7. Kur’an’da Kadın Hak ve Özgürlüğü 8. İslam Hayat Prensipleri 9. Çağdaş Fıkıh Problemleri 10. Mukayeseli İslam Hukuku 11. Cuma Namazı 12. İbadetlerin Hikmetleri 13. Müslüman’ın İbadet Hayatı 14. Müslüman’ın Günlük Hayatı 15. Peygamberimizin Namaz Kılma Şekli (Elbanî’den tercüme) 16. Sahih Hadislerden Seçmeler (Tercüme) 17. Müslüman’ın Bir Günü 18. İki Cihanda Kazanmak İçin: ÇALIŞMAK, ÇALIŞMAK, ÇALIŞMAK

    Akıl ve Müslümanların Aklı Kullanma Problemi

    İslam dünyasının 11 asırdır devam eden müzmin problemi akıl ile arasının açılmasıdır. On bir asırdan beri Müslümanlar, beynin düşünme düğmesini çalıştırmamışlar, sadece hafıza kısmını çalıştırmakla yetinmişlerdir. Buna karşılık, Batılılar aydınlanma çağından itibaren, dünya işlerinde bile düşünmeyi ve bilgi üretmeyi ağır bir suç sayan kiliseye karşı çıkarak, özellikle 1789 Fransız ihtilalinden sonra kilisenin hakimiyetini ayaklar altına almışlar, aklı ön plana çıkarmışlar, bilgide ve düşüncede büyük mesafe almışlardır. Laiklik sistemi de bundan sonra ortaya konmuştur. Çünkü Hıristiyanlık dini Batılıların dünya işlerine müdahalede bulunuyor, toplumun gelişmesine engel teşkil ediyordu. İfade etmek gerekir ki: laikliği kabul etmekle onlar kendileri açısından son derece isabetli davranmışlar, aklın önündeki en büyük engeli kaldırmışlardır. Günümüz İslam dünyasında ise durum tam tersine dönmek üzeredir. Tarihte Batılıların akıl ile araları açıktı, buna karşılık Müslümanlar aklı geniş çapta kullanıyorlardı. İslam’da düşünmeyi, akletmeyi ve bilgi üretmeyi yasaklayıcı mahiyette herhangi bir metin mevcut değildir. Aksine düşünmeyi ve bilgi üretmeyi teşvik edici metinler vardır. 250 civarındaki ayet düşünmekten bahseder, hatta düşünmeyi teşvik eder. Buna göre, düşünmenin bir kulluk ifadesi olduğunu da söyleyebiliriz. Düşünmek akletmekle olur. Aklı reddetmek ise hayatı reddetmektir. Çünkü hayat akıl ile kaimdir, olayların açıklaması sadece akılla yapılmaktadır. Bir şeyin boyunu, rengini, şeklini, uzunluğunu, kısalığını akıl ile anlamaktayız. Konuşmak akla dayalı bir nimettir.
    İslam’ın ilk dört asrına kadar Müslümanlar kafalarını kullanmışlar, düşünmüşler, akletmişlerdir; dolayısıyla hem dünya işleri hem de din işlerini düzgün bir şekilde yürütmüşlerdir. Başka bir ifade ile, onlar olaylarla beyin arasında direkt bağlantı kurmuşlar, beyinlerini azami kapasitede ile çalıştırmışlar, bunun sonucunu da almışlardır. Ne yazık ki, on bir asırdan beri Müslümanlar, çeşitli siyasî ve sosyal sebeplerle beyinlerini bir kenara koymuşlar, ortaya çıkan olaylarla beyinleri arasında bağ kurmamışlar, sadece hafızayı çalıştırmışlar, beyni tatile almışlardır. Bunun çarpıcı örneklerinden biri: Kur’an’da 11 âyettekarz-i hasenden ısrarla bahsedilmesine karşılık, bugüne kadar faizsiz ve karşılıksız borç para verme konusunda bir düşünce geliştirilmemiş, bu ayetlerin sistemleştirilmesi noktasında da herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Çünkü ilk fakihlerin yaşadıkları dönemde buna ihtiyaç hissedilmemişti. Yani, ilk müçtehit alimlerin yapmadıkları yahut yapamadıklarına dokunulmamıştır. Çünkü taklit etmek dinde sanki esas unsur gibi alınmıştır.
    Âtıl bir beyinle ne dünya işleri yürür ne de din işleri… Taklitçi Müslümanlar düşünme yerine hafızayı çok kuvvetli bir şekilde çalıştırmışlardır. Öyle ki Kur’an dışındaki hadis ve fıkıh metinleri bile ezberleniyor, fakat ezberlenenlere müdahale edilmiyordu. İnsanların Hafızalarındaki bilgi yükü başkalarının düşündüğü ya da ürettiği şeylerdi. Asırlarca bu ezberler tekrarlanıyordu; sadece hafıza çalıştırılıyor, beyinler ise küflenmiş vaziyette duruyordu. İnsanların biriken sorunlarını çözme mevkiinde olan alimler kendi kafaları ile düşünemiyorlar, belki başkalarının kafası ile düşünüyorlardı, yani düşünmüyorlardı. Sanki bu asırda değil de İslam’ın ilk dönemlerindeki bir toplumda yaşıyor gibi hüküm ve fetvalar veriyorlardı. Bu şekilde hareket etmekle sorunları çözdüklerini sanıyorlardı. Aslında sorunları büyütüyorlardı, fakat farkına bile varamıyorlardı. İşte bu hafızayı çalıştırmaya biz taklit de diyebiliriz. Taklit; düşünmemek, sorgulamadan başkasının dediklerini mutlak hakikat kabul etmek, fotokopi etmek, kul düşüncesine iman etmek demektir. Taklitte düşüncenin yeri yoktur. Taklit düşünmenin düşmanıdır. Bu sebeple taklit İslam’da kötülenmiştir. Taklitçinin dünyası da ahireti de duraklar.
    Yüce Allah her insana harika bir ilahî bilgisayar vermiştir: beyin. Bu beyin, sadece hafıza kısmını kullanması için değil, düşünce düğmesini de çalıştırsın diye verilmiştir. Beynini kullanmamaktan dolayı her insan, özellikle her Müslüman Allah katında sorumludur. Beynini kullananlar düşünce üretirler, bilgi üretirler, değer üretirler, gelir üretirler, dolayısıyla zenginliğe erişirler. Dünya işlerinde beynini kullanmayanlar geri kalarak zillete ve ezilmeye mahkûm olurlar. Allah Tealâ işte bu zilletten kurtulması, ezilmeden şahsiyetli bir hayat sürdürmesi için insanın düşünmesini istemiştir, bunun için de yüzlerce âyette düşünmesini sağlayacak uyarılar getirmiştir.
    Müslümanların düşünmesi farzdır. Bu farzı ihmal etmek ise büyük bir günahtır. Bugün İslam dünyasının çektiği ıstırap bunun eseridir. Düşünmek aynı zamanda bir kulluk eylemidir; yaratılış hikmetini idrak etmektir, hayatı anlamaktır. Bunun gibi, bilgi sahibi olmak da farzdır, onu ihmal etmek ise sosyal bir günahtır. Bu günahtan kurtulmanın tek yolu düşünmek, hafıza ile birlikte beyni kuvvetle çalıştırmaktır. Örfte biz buna aklı kullanmak diyoruz. Müslüman’ın kendi aklını kullanması, özgür olduğunun göstergesidir; aynı zamanda özgürlüğünün teminatıdır. Tarihte köle haline getirilip özgürlüğünü kaybedenler, aklını kullanmayanlar ve başkasının aklına teslim olanlardır. Özgürlüğün yolu; kendi beynini kullanmaktan, kullanmasını bilmekten, bilmiyorsa onu öğrenmekten geçer.

    Yunus Vehbi YAVUZ

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    1. Emin Arıcı dedi ki:

      Kafanız karışık….
      Öncellikle şunu belirteyim. Düşünme adına bu kadar laf ettikten sonra siz kendinizi düşünen bir müslüman olarak tanımlıyorsunuzdur. Peki ben şunu size sorayım. Bu güne kadar düşünme adına ne yaptınız müslümana faydası olabilecek.
      Öncellikle şunda anlaşma lazım… islami ilimler iki kısımdır.
      Birincisi; nakli isimler
      İkincisi aklı isimler
      Nakli ilimler peygamber efendimizden bize kalar gelen iman itikad ve fıkıh bilgileridir. Bu bilgiler üzerinde düşünmek kişiyi dini bozgunculuğa götürür.
      Bu bilgilerin kıymeti bilgiye iman etmek ve gereğini yapmaktadır. Aklı da bu bilgilerde bu güne kadar doğru yolun alimleri sadece bu bilgileri bozmadan değiştirmeden eğip bükmeden kendinden sonraki müslümanlara aktarmakta kullanmışlardır.
      Akli ilimler ise FEN, matematik, fizik kimya, biyoloji, tıp, astronomi gibi ilimlerdir.
      Müslüman bu ilimlerde var gücüyle aklını kullanmalı düşünmeli, bütün düşmanlarından daha üstün olmalı keşifler yapmalı savunma silahları geliştirmeli hayatı kolaylaştırıcı buluşlar yapmalı.
      Uçak iha siha savaş gemisi uzay gemisi ve her türlü teknolojik aleti yapmalı. Bi ilimlerde sürekli kendisi geliştirmeli en büyük alimler müslümanlardan çıkmalı…
      Ancak görüyoruz ki bugün müslümanların düşünmediğinden aklını kullanmadığından şikayet edenler bu ikinci kısım bilgiler üzerinde aklını.hiç rahatsız etmiyor. Düşünmeye zahmet etmiyor.
      Aklını ve düşüncesini hayatını peygamber efendimizden gelen bilgilerin doğru olarak bize ulaşması için tüketen islam alimlerini kötülemekte, itibarsızlaştırmakta, müslümanların tembelliğini, GERİ kalışını onlara yüklemekte, MÜSLÜMANLAR arasına fitne sokmakla kullanmaktadırlar.
      Allah akıl fikir versin.