eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Parçalı Bulutlu
28°C
Ankara
28°C
Parçalı Bulutlu
Perşembe Parçalı Bulutlu
30°C
Cuma Açık
30°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
30°C
Pazar Hafif Yağmurlu
26°C

Yatılı Okul Günlüğü-Kemal BAYRAKTAR’ın Bayrak Öğrencileri: Okan Açıkel



Namı diğer Bayraktar Hoca ile hatıralarımız oldukça fazladır. 1982 yazıydı sanırım. Biz ailece Kırıkkale’den Pazarören’e yaz tatilimizi geçirmek geçirmek için geldik.  Dedemlerin çok büyük meyve bahçesi vardı.
Yasar Erdoğan beni hoca ile tanıştırmak için okulun bahçesine götürdü. H Beni hocaya önceden anlatmış. ‘’Çok güzel top oynuyor benim akrabam olur bu sene okula (ortaokul 3)a başlayacak’’ diye bahsetmiş. Bu minval üzere hocayla tanıştık.
Hoca ilk bakışta ciddi, rijit, oturaklı, hafif kambur, ne yaptığını bilen, kararlı, çok sigara içen, ortalama insandan farklı davranan iyi bir insan…
Okul kapalı yaz tatili başlamış ama hoca orada, hemen iki top verdi Yasar ile bana biraz karşılıklı topa vurduk hoca beni çok beğendi. ‘’Top tekniğin çok güzel len oğlum seni okul kaptanı yapacağım’’ dedi.
Daha sonra öğrendiğim kadarıyla hoca, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi hocasıydı.  Fakat spor tutkunu idi. Spor diyorum çünkü futbolu çok seviyor ve iyi anlıyordu ama voleybol, basketbol, masa tenisi, koşu vs. hepsiyle ilgileniyordu. Hatta bir ara hocam beni satranç turnuvasına götürmüştü.
Aradan bir sezon geçti galiba Hoca bizi Kayseri’deki okul turnuvalarına götürmeye başladı. Fevzi Çakmak Lisesi ile maçlarımız  kıran kırana geçiyordu. Aslında önceleri bizi taşradan gelmiş köy takımı diye pek ciddiye almadıklarını görüyorduk. Müsabakalarda dişlerine dayanınca önemsemeye başladılar. Büyük bir azimle mücadele etmeye başladık. Bir de Pınarbaşı Lisesi vardı.  Onlar da diğerleri gibi bizi köy takımı diye hor görüyorlardı.  Onlarla da kıran kırana maçlar yapıyorduk. Bu durumu kabullenmekte zorlanıyorlardı. Hatta bir maça bizim okula gelmişlerdi. Özel maçta onları yenmiştik. Yine cok iddialı bir maçtan sonra kavga cıktı.  Özel mac da olsa Bayraktar Hoca’nın talebeleri olarak  maçı çok ciddiye alırdık. Hoca bir kış günü beni yine şaşırtmıştı. Herkes kış günü genelde siyah veya koyu gri, genel kabul görmüş elbise ve palto giyerken bizim Bayraktar hoca bej gibi açık kahve renk tonu gibi palto çekmiş üstüne orada da tekti farkliydi, karizmaydı. Adam belki yakışıklı değildi ama bir şekilde ilgi çekiyordu.



Bayraktar hoca dersi iyi olmayan öğrencileri spora da almazdı.  Önce ders derdi. Karakterli öğrencileri sporla buluşturmaya çalışırdı.
Aslında yatılı olsun gündüzlü olsun Pazaroren’de okuyan öğrencilerin çoğu yoksul Anadolu insanlarının çocukları idi.
Maça Kayseri’ye gittiğimiz vakit hoca bizi maçtan sonra yemeğe götürürdü. O zamanın Kayseri’deki lokantaları meşhur Hacı Usta ve Mehmet Usta idi. Tabi bizler yemeği yerdik ama üzümünü yer bağını sormazdık.  Hesabı hiç sormazdık. Ama sonradan öğrendiğimize göre çoğunu hoca cebinden verirmiş. Hatta şu kadar ki Yaşar Erdoğan ile beni bir kaç sefer yemekten sonra kaymaklı kadayıf yemeye götürmüştü. ‘’Hocam böyle olmuyor’’ falan desek de hoca fazla açıklama da yapmaz, ’’Olsun oğlum len siz yiyin, güçlü olun ki iyi futbol oynayın’’ der hayatımıza devam ederdi.
Genel de sert şut cekemememiz den şikâyetlenirdi. ‘’İyi beslenemiyor musunuz’’ diye de açıktan sorardı. Biz de utana sıkıla evet derdik.


Sonra enteresan bir şey oldu. Bizim takıma yazılı sınav yaptı. Soruların tamamını hatırlayamıyorum ama ana fikri yeterli beslenme ile alakalı idi.  Sorular ‘’sabah, öğle ve aksam yemeklerde genelde ne yiyorsunuz’’ şeklinde idi. Bu belki de sadece biz gündüzlülerle alakalıydı. Tam hatırlayamadım ama bana çok ilginç gelmişti. Bundan sonra beni ve birkaç arkadaşımı kendi nöbetlerine çağırırdı ve enstrümantal müzik dinleyerek sarı üzüm fındık vs. beslerdi. Bizi o şartlarda olabildiğince güçlendirmeye çalışırdı. (Sınavda bizimle alakalı beslenme eksikliği hissetmiş olmalı).

Sabah erkenden kalkıp okul futbol takımı olarak yollara düşerdik.  Pazarören Belediyesi’nin Ford marka eski minibüsü ile maça gittiğimiz günlerin atmosferini ömrüm boyunca unutamam. Kemal Hoca bu arada enteresan laflar ederdi. “Len oğlum bugünleri iyi yaşayın bir daha bugünlere dönemeyeceksiniz, böyle bir arada bu havayı teneffüs edemeyeceksiniz” derdi. O günlerin kadrü kıymetini bize anlatmaya çalışırmış meğer.  Çoğumuz maç heyecanı ve Kayseri’ye gitme gezme hevesi ile  bu sözlerin ne anlama geldiğini çok da anlamazdık. Yalınız bizim her birimizin bilinçaltına bu sözler işlermiş.
Bu arada hocanın bize futbol takımına maça gitmeden bir gün önce ilginç hatırlatmaları olurdu, “Len oğlum gece uykunuzda(rüyanızda) bile yarınki maçı oynamaya çalışın, maçı önce kafanızda oynayın, o heyecanı hissedin ki bir gün sonra maça daha konsantre çıkabilesiniz’’ diye ilave ederdi.
Futbol takımının üstüne tabiri caizse titrerdi.  Çok iyi bir jenerasyon yakaladığını düşünürdü ve zaman zaman bunu dillendirirdi, (takımdan birkaç kişiye çok güvenirdi, bu takımdan en az bir tane profesyonel futbolcu çıkartacağını ) söylerdi.
Sonradan anlaşılacağı üzere bu profesyonel futbolcu namzetlerinden biri benmişim.
Çünkü benim için gidip Kayseri (b) takımı hocasıyla konuşmuş. bir futbolcu göndereceğini söylemiş, bana bu durumu açıkladı. Ben de, Kayseri’de Karpuz Atan Tesisleri’nde 1 ay falan b takımı ile idmanlara katıldım ama başarılı olamadım. Bunu da söylemeden geçemeyeceğim. Çünkü köyden geliyor diye Kayseri’nin şımarık ve biraz da bize göre sosyal çocukları dışlıyorlardı. Başarılı olmamam icin pas atmıyorlar, en zor yerlerde topu bana veriyorlardı. O zaman için ben böyle düşünüyordum. Belki de bu oyun rekabetini sürdürmek için başka iletişim şekillerini ben keşfedememiştim. Bu psikoloji ile istediğim oyunu oynayamıyordum. Kendimi takım içinde yeteri kadar gösteremiyordum. Bir gün Kayseri’nin hocası beni çağırdı. Karşısına alıp konuşmaya başladı. ‘’Oğlum bireysel çalışmalarda top ayağına mıknatıs gibi yapışıyor çok da yakışıyor ama çift kale maçlarda başarısızsın, neden dedi. Ben de beni dışlıyorlar hocam pas atmıyorlar, dedim tabi hoca inanmadı. Belki de durumu daha detaylı incelemeye  vakti yoktu işine baktı. Biz de döndük geri  kürkçü  dükkanına, Pazarören’e okulumuza geldik.
Ama Kemal Hoca yılmadan usanmadan bizim için bir şeyler yapmaya çalışıyordu.
Alasehir Spor 3. Lige çıkmıştı o sene, hocası da arkadaşıymış, yine benim için görüşmüş. “Seni Alaşehir Spor’a göndereceğim.” dedi, 15 gün bilemedin 1 aya kadar kesin profesyonel olacaksın hocaya seni anlattım bekliyor, dedi. Ben de evle görüştüm gidemeyeceğimi söylediler, uzatmayayım maddi yetersizlikten dolayı. Hoca, dedenle görüşeyim ben durumu izah edeyim dedi “Ama hocam durumu biliyorsun” dedim. Hoca çok üzüldü ama yine de yılmadı. O zaman Ünsal Işık’ ı gönderirim, dedi. Ünsal da Alaşehir’e gitti o da basarılı olamadan geldi.



Ve daha sonra Pazarören Spor kuruldu. Pazarörenli futbol tutkunları ile okul takımını karma yapıp futbol takımı kurdu, ona da çok öncülük yaptı. Zannımca o zamanın belediye baskanıyla iyi anlaşıyorlardı.

 Bu arada Yaşar Hoca, Yaşar Akaç, Karadeniz kökenli bir beden eğitimi hocası geldi, o da hocanın yükünü biraz hafifletti. iyi anlaşıyorlardı. (Onun da çok emeği var bizde Allah razı olsun).
Hocanın futbol düşkünlüğüne bakar mısınız, kendi memleketi Manisa Alaşehir’den km’lerce uzakta öğretmenlik yapıyor, diğer hocalar ders sonrası gezip tozarken, adam maddi manevi Pazaören ve okulun öğrencilerinin elinden tutmaya calışıyor.
Zannımca Bayraktar Hoca o zaman bekardı ve kazancını olduğu gibi spora ve öğrencilerine harcıyordu, o da yetmiyordu hatta yanlış olmasın ara sıra evden para istediğinden bahsederdi. Yazları tatile memleketine gidince özellikle bize bir kaç kişiye (gündüzlü) yaz ödevi verirdi, okulun bahçesinde veya nerde olursa şunları çalışın kendinizi geliştirin diye (top tekniği), biz de hocadan etkileniyorduk ve işimiz gücümüz futbol oynamak, futbol izlemek takip vs. hayatımızın büyük çoğunluğunu futbol teşkil ediyordu.
Bu arada hoca büyük sürpriz yaptı, Kayserispor’la görüşmüş b takımdı galiba bize özel maç ayarlamış, stadyumda oynayacağız çim saha, (o zamana kadar yaptığımız belki yüzlerce maçı genelde toprak sahada oynardık) sahaya çıktık maç tabii ki seyircisiz ama ayaklarımız titriyor, hoca “Heyecan yapmayın.” diyor ama ne fayda, maçın ilk yarısı biterken heyecanımız ancak dinmisti ama mücadele müthişti, başarılı da olmuştuk galiba.

Aşağı yukarı 4 yıl olmuş acısıyla tatlısıyla çok maçlar oynadık, son senemiz olduğunu bilmiyorduk tabii. 1986 yılı galiba hoca evlenmiş, eşini getirmiş, idareye yakın 2 katli lojmana yerleşmişti.

Ben de üniversite sınavına girecektim 1986’da. O yıl cok şanssızlıklar yaşadık belki de futbolda en başarısız yılımız olabilir, zannımca Feramiz, Rasim Bozkurt, Mahmut Özhan bizden önceydi. Üniversiteyi kazanıp gitmişlerdi.  Pazarören Spor’ da okul takımında da isler iyi gitmiyordu.
Sebebi ise okulda başlayan siyasi kıpırdanmalardan kaynaklı idi. Zaman zaman kavgalarda oluyordu. İlginçtir Bayraktar Hoca bu toplara girmedi, sağ olsun Ahmet Özhan, müdür yardımcımız hem anne tarafından akrabamız hem de köylümüzdü. Bu durumdan şikayetçiydik. Bu bizim futbol takımına da olumsuz yansıyordu, hoca da baktı olacak gibi değil tayin istedi.



İyi hatırlıyorum Kastamonu’nun Araç ilçesine gitmişti, hatta o yıl hiç yapmadıklarını yapıyor niye siyaset yapıp takımı provoke ediyorsunuz diyemiyordu. Hırsından maç aralarında ya da maç sonunda futbolcuları dövüyordu, ben de bir tekmesini yemiştim.
Hoca sessiz sedasız Pazarören’e veda ederken ben de hocaya küstüm, ilk defa bana vurmuştu daha doğrusu olay çıkaranlara kızarken bana da vurur gibi yaptı ama zoruma gitmişti.
Hoca Toros’ta otobüse binecek biz de Yasar ile 100 metre falan karşısındayız üzülüyoruz hoca gel dese hemen gidip elini öpeceğim ama hoca çağırmadı, biz de gidemedik ve hoca vedalaşmadan gitti. Bu bana çok koymuştu, sanki vefasızlık etmişim gibi geldi, olayları biz başlatmadık ama iş buralara gelmisti yine de hocayı hem seviyor hem de Pazarören ve okul için ciddi bir kayıp olduğunu biliyorduk.
Hoca gitti, Pazarören Spor bitti, sonra dedem vefat etti, bize bakacak kimse yok. Annem babam ayrı, bize dedem bakıyordu. Biz de Kırıkkale’ye amcam ve dayımların yanına oraya döndük.
Ben Kırıkkale Belediyesi’nde zabıta memuru oldum ama hocanın o yaptığı beni çok etkilemişti, belki  15 yıl sonra Manisa Alaşehir’e evine ziyarete gittim hem özlemiştim emeği var bende hem de helalleşmek için, hoca beni görünce çok sevindi tabii beni aldı mahallede geziyoruz arkadaşlarına ayaküstü anlatıyor “Benim öğrencim Kayseri’den beni görmeye gelmiş” diye, hele kahvehaneye girip arkadaşlarına bir anlatışı var “Bakın benim öğrencim yıllar sonra beni görmeye gelmiş” diye keyf oluyor, bende tabii üzerime düşen görevi yapmanın huzuru vardı. Günün sonunda oradan vedalaşıp ayrıldık ama hocamla halen bizzat görüşüyoruz çünkü büyük oğlu Yusuf Kırıkkale’de diş hekimi olarak calışıyor.
Hocam, güzel insan hürmetle selamlarımı iletiyor ellerinden öpüyorum.
Yine de hikâyenin sonu iyi bitti sanırım…



Okan AÇIKEL

Not: Amatör bir yazı hata ettiysek affola. Fotoğraflar okulca Hasanoğlan Öğretmen Lisesi’ne yapılan geziden alınmadır.

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.