8. GÜN: İSLAM’IN ÖZÜ GÜZEL AHLÂK
Bir hadis: Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur:
“Müminlerin iman bakımından en mükemmeli, ahlâk bakımından en güzel olanıdır.” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 15)
Hadiste Hz. Peygamber, güzel ahlakı, imanın doruk/son noktası veya olması gereken nihai yer olarak ifade etmiştir. Kelime olarak “hulk” kökünden türeyen ahlak, alışkanlık haline gelmiş, kişinin ayrılmaz parçası olmuş davranışları ifade etmektedir. Kişinin huyu iyi veya kötü olabileceği için bu noktada hadiste “en güzel” kelimesi yer almıştır. Bununla birlikte Hadiste iman ve ahlâk birlikteliğine de vurgu yapılmıştır. Ayrıca ahlâkı en güzel olanların, en hayırlı insanlar ve kendisine en sevgili kimseler olduğunu ifade edilmiştir.
İslam’ın onayladığı güzel davranışları karakter haline getiren mü’min, imanın kemal noktasına ulaşmıştır. Çünkü İslam’ın temelde/özünde yapmaya çalıştığı insan profili, her yönüyle insanlara örnek olan güzel ahlak sahibi kişilerdir.
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber’in “üsve-i hasene/en güzel örnek” olduğu belirtilerek Müslümanların da O’nun gibi olması istenmektedir. Peygamberlik gelmeden önce müşriklerin kötü ahlaklarından uzak duran Hz. Peygamber, güzel ahlakın göstergelerinden biri olan “emin/güvenilir” olma vasfıyla toplumda temayüz etmiştir. Nitekim Hz. Peygamber’in güzel ahlakı Kur’an-ı Kerim’de “Sen yüce bir ahlak üzeresin” ayetiyle tescillenmiştir. Hz. Peygamber’in ahlakının “Kur’an ahlakı” olduğunu söyleyen Hz. Aişe, İslam’da güzel ahlakın kaynağının Kur’an ve sünnet olduğunu ortaya koymuştur.
610 yılının Ramazan ayıydı. Bir süredir alışkanlık hâline getirdiği üzere yine Hira Mağarası’na çekildiği bir gün Mekke’nin güvenilir evladı Muhammed el-Emîn, vahiy meleği Cebrail ile karşılaşmış ve ilk vahiy tecrübesini yaşamıştı. Bu heyecan ve telaşla yüreği titreyerek, hemen evine, sevgili eşi Hz. Hatice’nin yanına dönmüş ve başından geçenleri ona anlatmıştı; “Kendimden korktum.” demişti ona. Onun bu endişeli hâline karşılık Hz. Hatice oldukça sakindi. Çünkü onun gibi yüksek ahlâkî meziyetlere sahip bir insanın başına gelen bu olayın kötü bir şey olacağına asla ihtimal vermiyordu. Bu nedenle eşini, “Öyle deme. Allah’a yemin ederim ki Allah hiçbir vakit seni utandırmaz. Çünkü sen akrabayı gözetirsin; muhtaç olanların bakımını üstlenirsin; aç ve açıkta olanı koruyup, kollarsın; misafire ikram edersin, ve musibete maruz kalanlara yardım edersin” (Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 1) sözleriyle teselli etti. Hz. Hatice’nin saydığı bütün bu hususiyetleri ile sevgili eşi Muhammed, ahlâkî değerlerin önemini yitirdiği Câhiliye gibi bir dönemde dahi eşine ender rastlanacak karakterde bir insandı.
Yine Enes b. Mâlik’in ifade ettiği üzere, Resûlullah (s.a) ahlâk bakımından insanların en güzeli idi. Bununla birlikte Hz. Peygamber (s.a), ahlâkını daha da güzelleştirmeye gayret ederek kötü ahlâktan Allah’a sığınır ve Allah Resûlü namaza kalktığında şöyle dua ederdi: “…(Allah’ım!) Beni güzel ahlâka eriştir. Senden başka güzel ahlâka eriştirecek yoktur. Kötü ahlâkı benden uzaklaştır. Senden başka kötü ahlâkı benden uzaklaştıracak yoktur!..” (Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn ve kasruhâ, 201)
Hz. Peygamber (s.a) Muâz b. Cebel’i Yemen’e vali olarak gönderirken ise, “Ey Muâz b. Cebel! İnsanlara güzel ahlâkla muamele et.” tavsiyesinde bulunmuştu. (Muvatta’, Hüsnü’l-hulk, 1) Ashâb-ı güzîn, Peygamberimizin örnekliğini ve tavsiyelerini öylesine içselleştirmişlerdi ki onun vefatından sonra, “O olsaydı nasıl yapardı ve ne söylerdi?” sorusunu her durumda kendilerine sormuşlar ve böylece Peygamber’in ahlâk ve edebini yaşatmaya çalışmışlardı.
Ahlâkla yakından ilgili kavramlardan biri “edep”tir. Edep, insanlarla ilişkilerinden ibadetlerine kadar müminin günlük hayatında her alanı kuşatan, böylece bireysel ve toplumsal hayatın bütün detaylarını tanzim eden bir işlev görür. Bu çerçevede yeme içme, giyim kuşam, yatıp kalkma, eve girip çıkma, büyük küçük bütün insanlarla ilişkiler, konuşma, camiye gitme, namaz, oruç ve sadaka gibi her davranışın, her ibadetin âdâbı vardır. Meselâ her işe Allah’ın adını anarak başlamak, yemeği sağ elle ve önünden yemek, bir şey içtiğinde kabın içine solumamak, başkasının evine izinsiz girmemek, selâmı yaymak, selâma daha güzeli veya aynıyla karşılık vermek, insanların kusurlarını araştıran değil, örten olmak, namazı huşu içerisinde kılmak, kötü söz ve fiilleri terk etmek, sadakayı başa kakmadan, gönül kırmadan temiz ve güzel şeylerden vermek bunlardan bazılarıdır. Bunların hepsi Müslüman’ın zihnini inşa ederek ona ahlak ve şahsiyet kazandıran davranışlardır. Edebe riayet etmek, nefsi terbiye edip ahlâkı güzelleştirdiği gibi hem Allah’ın rızasını, hem de toplumun sevgisi ve takdirini kazanmaya vesiledir.
Bir sünnet: Küçüklere merhamet büyüklere saygı göstermek sünnettir. Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyuruyor : “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” (Tirmizî, Birr, 15)