Bir iki hafta önce gazetelerde en çok kitap okuyan ülkelerin listesi yayınlandı. Bu listede Türkiye 18’inci sırada geliyor. Biz okuma sıralamasında genel olarak batılı ülkeleri ileride farz ediyorduk, tersi çıktı. Hindistan, Tayland ve Çin ilk sıraları kaptı. Şark genellikle sohbet kültürünü aksettirdiğinden okuma serüveni genelde garp topluluklarına mahsus kabul ediliyordu. Sohbet kültüründen mahrum içine kapalı topluluklara yakıştırılıyordu. Bu da bize Cemil Meriç’in bir kitabının başlığını aklımıza getirdi: Işık Doğu’dan Gelir!
Nitekim İngiltere merkezli Dünya Kültürü Puan Endeksi’nden derlenen verilere göre, dünyada en fazla kitap okunan ülke Hindistan olurken onu sırasıyla Tayland ve Çin takip ediyor. Belli dönem aralıklarında güncellenen veriler, 2017’de yapılan araştırmaya dayanıyor. Endeks, vatandaşların haftada okumaya harcadığı ortalama zamanı esas alıyor. Basılı kitapların yanı sıra gazete, dergi ve çevrim içi yazılı içerik gibi her türlü okunabilir materyal puanlama kapsamına dahil ediliyor. Dünyada en çok kitap okunan ülke olarak liste başında yer alan Hindistan’da her kişi, haftada ortalama 10 saat 42 dakika kitap okuyor.
İkinci sırada yer alan Tayland’da kişi başı haftada ortalama kitap okuma süresi 9 saat 24 dakika olurken üçüncü sıradaki Çin’de ise halk haftada 8 saatini buna ayırıyor. Listede en çok kitap okunan diğer ülkeler, Filipinler (7 saat 36 dakika), Mısır (7 saat 30 dakika), Çekya (7 saat 24 dakika), İsveç (7 saat 6 dakika), Fransa (6 saat 54 dakika), Macaristan (6 saat 48 dakika) ve Suudi Arabistan (6 saat 48 dakika) şeklinde sıralanıyor. Türkiye, haftada ortalama 5 saat 54 dakika kitap okunma süresiyle listenin 18’inci sırasında yer alıyor. Türkiye gerilerde olmasına rağmen yine de iyi.
Kitap çeşitleri iki kısma ayrılıyor. Roman ve hikaye türüne giren kurgu tarzı ile, kurgu dışı alan yani ilmi ve fikri eserler kategorisi bulunuyor.
Kitap okumak geleceği okumaktır!
Melih Aşık’ın temas ettiği gibi, 23 Nisan aynı zamanda Dünya Kitap Günü idi. Cervantes ve Shakespeare gibi iki önemli yazarın ölüm tarihi olması, bu günün Dünya Kitap Günü belirlenmesinde etkili olmuştur.
Kitap aynı zamanda okuyanın melekelerini açar ve öngörülerini keskinleştirir. Geleceği sezmesini ve okumasını sağlar.
Yakın tarihten bir örnek: Adolf Hitler, “Kavgam” (Mein kampf) adlı kitabını 1925 yılında piyasaya çıkarmıştı. Kitap önceleri az sattı. Hitler Başbakan olunca satışlar patladı. 1933’te kitap 1 milyon satış yaptı. 1940 yılında ise satışı 6 milyona kadar çıktı. Artık her törende, her okulda, her nikâhta herkese “Kavgam” armağan ediliyordu. Her evde birkaç adet Kavgam kitabı bulunuyordu.
William Shirer, Nazi İmparatorluğu adlı ünlü kitabında der ki:
“1933’ten önce Alman halkı ve dünyadaki devlet adamları, daha vakit varken, bu kitabı okuyup incelemiş olsalardı hem Almanya hem de bütün dünya büyük bir felaketten kurtulmuş olurdu. Çünkü Adolf Hitler, iktidara geldiğinde nasıl bir Almanya kuracağını ve Alman ordularına dayanarak nasıl bir dünya inşa edeceğini düşlemişti ve düşlerini gerçekleştirmesine ramak kalmıştı.”
Bununla birlikte profesyonel körlük diye tabir edilen bakar körlük bir durum da vardır. Gerçeklere perde olan unsurlar vardır. Sevgi ve nefret gözü bunlardan birisidir. Zira bu gözler objektif değil, tarafgirdir. Bir başka perde ise heva perdesidir. Gerçeği görmeye mani olur. Enaniyet penceresinden bakar. Bunlar gerçeklere perde olurlar.
Sözgelimi Hitler meselesindeki gibi İtalyan siyasetinde Silvio Berlusconi’nin yükselişi ve ülkeyi batırışı da gece karanlığında değil gündüz aydınlığında gerçekleşmiştir.
2001 Mayısı’nda İtalya lideri tam kendisini başbakanlığa taşıyacak seçimlere hazırlanırken Çizme’nin müstakbel hükümet başkanı için “ The Economist” Londra’ da 6 sayfalık özel bir yayın hazırlamış, kapağına da Berlusconi’nin koca bir resmini yerleştirmişti. Resmin altında hemen şu satırlar yazılıydı:
“Silvio Berlusconi İtalya’yı neden yönetmemelidir?/Why Silvio Berlusconi is unfit to lead Italy?”
Berlusconi’nin dev medya imparatorluğuyla, siyasetçi kimliği arasındaki şiddetli çıkar çatışmasından başlayan ve mafya ile olan içli dışlı ilişkilerine, peşini bırakmayan rüşvet-yolsuzluk davalarına dek tartışmalı tüm özelliklerine el atan dergi; “Kendisine saygılı hiçbir demokraside, bu profildeki bir şahıs başbakanlığa talip olamaz! Olmamalıdır!” diye yazdı. Oysa İtalyan halkı bildiğinden şaşmamıştır. ‘O zengin birisi halkın, fakir fukaranın parasına göz dikmez’ diye kendilerini avutmuşlardır. Böylece farkına varmadan kendi refah paylarından onun yolsuzluğunu beslemişlerdir.
Ardından mahkum olmuş ve huzur evlerinden birisinde kamu hizmeti ile mükellef kılınmıştı.
İlme’l yakin mertebesi ayne’l yakin mertebesi değildir. İnsanlar bazen bilerek yanılırlar. Veya kendilerini kandırırlar. Bakar kör veya balık hafızalı toplumlar yanılmaya daha yakındır. Okuma tiryakisi sağlıklı kamuoyu ise bu vartalardan kolay sıyrılır. Okuyan fert ve toplum, her zaman olmasa bile öngörü sahibidir.
Mustafa Özcan