Sosyal bilimlerin yasaları kesinlik arz etmez. Esnektir. İzafiyete dayalıdır. Buna mukabil fen bilimlerinin yasaları kesinlik ifade eder. Ritmik ve mekaniktir. Iraklı ulemadan merhum Abdulkerim Zeydan suyun kaynama noktasının 100 derece ve donma noktasının da sıfır derece olduğunu hatırlatır. Buna mukabil sosyal bilimlerde böyle kesin yasalar yoktur. Yasalar vardır ama esnektir (*). Allah zulüm ile abad olunmayacağını ve zulmün sonunun helak olduğunu haber verir. Lakin burada muayyen bir süre yoktur. Sadece süreç vardır. Felakete götürecek zulmün sınırları muayyen veya belli değildir. Keza mali zulüm olarak da İbni Haldun devletlerin çöküş evresinde vergileri artırdıklarına işaret eder. Ondan mülhem olarak Amerikan başkanlarından Reagan da bu yasaya temas etmiştir. Devletlerin çöküşünde vergi adaletsizliği yatar. Lakin bunun derecesi bilinmemektedir. Toplumdan topluma veya dönemden döneme değişiklik arz edebilir. Suyun genleşmesi veya inbisat/imbisat kanunu da fen yasalarındandır. İbni Haldun kimi zaman fen ilimleriyle sosyal ilimlerin yasaları arasında köprü kurmak istemiştir. Bunun için de esasen fen ilimleri noktasında iddialı olan İhvan-ı Safa’nın risalelerinden etkilendiği varsayılmaktadır. Bu nedenle de toplumların ahvalini beş aşamada inceler. İbn Haldun, organizmacı ümran kuramına paralel olarak devletleri insanlara benzetir ve genellikle bir devletin ömrünün 120 yıl kadar olacağını öngörür. Bunda dini ve siyasi hayatı devrelere ayıran İsmaili geleneğinin veya İhvan-ı Safa anlayışının bir tesiri var mıdır? Bu yönde tezler vardır. Yine de İbni Haldun sosyal alanda fen alanı gibi keskin davranmamıştır. Lakin sosyal ilimlerle fen ilimlerini sentezlemeye çalışmıştır.
Buna mukabil sosyal ilimleri gereksiz ve değersiz gören kimi kesimler de yok değildir. Bunlardan birisi de Celal Şengör olup her zamanki mübalağası ile sosyal veya insani bilimleri gereksiz görmekte bunun yerine tabiat ilimlerine odaklanmayı tavsiye etmektedir. Belki anlamadığı için sosyal ilimleri adam yerine koymuyor! Gerçekte ise eskilerin bir tasnifi vardı. Öncül ilimler ve temel ilimler. Bir başka tasnife göre alet ilimleri ile ali ilimler. Ama sonuçta birleşik kaplar gibi birbirine hizmet eder (tahadum) ve tamamlarlar. Alet ilimleri anahtardır ve ilimlerin sağlamasını temin eder. Bu anlayışla Gazali mantik ilmini gerekli ilimler zümresine eklemiş ve sokmuştur. Ehl-i hadisi temsil eden İbnü’s Salah ile İbni Teymiye gibiler ise bu yaklaşıma itiraz etmişlerdir. Eskiden şer’i veya dini ilimlere götüren araç ilimlere alet ilimleri denmiştir. Onun dışında kalan dini ve sosyal ilimlere ise ali/yüksek ilimler denilmiştir. Bu anlamda mantık, matematik, kimya ve biyoloji gibi ilimler araç ve alet ilimleri veya tabiat/kozmolojik ilimler zümresine girerler. Akli ve nakli ilimlerde olduğu gibi her ilmin kendi alanında önceliği veya sadareti vardır. Bir araya geldiklerinde bir bütünü oluştururlar. Fen ilimlerine odaklanmak ve ötekini yok saymak pozitivist dönemde arız olan aşağılık kompleksinin bir ürünüdür. Batı karşısında geri kalan Asya toplumları alet veya araç ilimlerini takdis etmeye başlamışlardır. Bu nedenle de mühendisler adlarının başına ‘engineer‘ sıfatı eklemeyi ihmal etmemişlerdir. ‘Engineer Hikmetyar’ gibi. Bu Asya toplumlarında aşağılık kompleksini tatmin etme araçlarından birine dönüşmüştür. Uzantısı bizde de vardır. Pozitivizm merakı mühendisleri ön plana çıkarmıştır. Mühendisler modernizmin taşıyıcısı olmuşlardır. Süleyman Demirel ile Turgut Özal gibi isimlerin mühendislik zaviyesinden peş peşe başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yapması tesadüf değildir! Nilüfer Göle de Mühendisler ve İdeoloji adlı eserinde bu konuyu irdeler.
Bununla birlikte Macid Arsan Geylani ‘ Salahaddin Kuşağı Böyle Doğdu ve Kudüs Böyle Geri Alındı’ kitabında aksi tezi savunuyor ve bizim doktor ve mühendis yetiştirme merakımızın kompleksten kaynaklandığını, gelişmede asıl belirleyici unsurun temel insani ve beşeri ilimler olduğuna parmak basmıştır. Müslümanlar sosyal bilimleri ihmal ederken aksine Batı’nın bu alanda da uzmanlığı ele geçirdiğini ve tereciye tere sattığını ifade etmektedir. İnsani ilimler istikamet kazandıran temel ilimlerdir. Fen bilimleri ise yardımcı bilimlerdir ve amaca hizmet eder. Hedefi ve istikameti belli olmayan, tutturamayan bir gelişme tasavvur edilemez. Araç ilimleri tek başına şahsiyet kazandırmaz. Sosyal olarak insanı taklit düzeyinde bırakır. Celal Şengör’ün medeniyet anlayışı da budur. Bir gün sosyal ilimlerin gereğini, değerini de galiba Batılılardan öğreneceğiz. Onlar cevaz verirse biz de kabul edeceğiz. Öyle ise Celal Şengör kendini gözden geçirsin.
*Hivar Sarih Mea Fakidi’l Irak ve’l Ümme el Allame ed Doktor: Abdulkerim Zeydan, s: 32-33, Müessesetü’l Besair