“Milli eğitimimiz sürekli olarak yozlaştırılıyor. Biz hangi konuda olursa olsun parlak insanlar yetiştirmeyecek; hep ezik, şaşkın ve menfaati için eğilip bükülen insanlar yetiştiren bir düzeni benimsemek zorunda bırakıldık.
Bunu kim yaptı? Yani bir millet kendi milli eğitimini ifsad eder mi? Etmez. Demek ki bu millete mensup olmadığı halde bu millettenmiş gibi görünenler bu işi yapıyor.”
Bu sözler İsmet Özel’e ait. Doğru mu? Evet, doğru.
Türkiye’de çağdaş bir eğitim sistemi kurulduğunda ve tüm ibreler batıyı gösterdiğinde bunu zaten anlamalıydık.
Yani, bağımsızlık savaşında yendiğimiz bir devletin eğitim anlayışını kendi topraklarımızda kurduğumuz gün aslında bize nasıl bir hap yutturduklarını anlamamız gerekirdi.
Zira bizim başımıza ne geldiyse eğitim hapını yuttuktan sonra geldi. O vakitten sonra düşünce üretimi durdu.
Ezik ruhlu, menfaati için eğilip bükülen, emperyalizmin gönüllü acenteliğini yapan, nereli olduğunu unutan, hafızası yitik, heyecanı bitik, ruhsuz, zayıf bünyeli insanlar yetişmeye başladı.
İsmet Özel’in de ifade ettiği gibi; Bir millet kendi milli eğitimini bu denli yozlaştırır mı? Elbette yozlaştırmaz.
O yüzdendir ki bu iş, bizdenmiş gibi görünen insanların marifetiydi. Bugün milli eğitimin nereye hizmet ettiğini bilmiyorlar mı sanıyorsunuz?
Milli Şef İsmet İnönü, bir anlaşmayla eğitimi Amerika’nın hizmetine sokarak zaten kuruluş amacı ortada olan eğitimi bu sefer daha da rezil bir eğitim haline dönüştürdü.
Rahmetli Oktay Sinanoğlu’nun ifadesiyle, kendi memleketini tamamen haysiyetsizleştirmiş, köleliştirmiş bir ülke haline getirdi.
Evet, bizim atalarımızdan bunlar çıkmayacaktı ama çıktı.
Şimdi bana diyorlar ki; eğitim sisteminin köklerine aldırma, ümidini de yitirme. Ne yapmalıyım?
Ülkenin milli eğitim bakanı tüm bu olan bitenler karşısında “Şu anda eğitimde reform diye bir ihtiyaç yok. Müfredat deseniz zaten iyi” diyorsa biz derdimizi kime anlatacağız?
Bu ülkenin okullarından elli yıldır şair, filozof, bilim adamı, mimar, mühendis yetişmiyorsa ve hala depremlerde binlerce insanımız ihmal sebebiyle yaşamlarını yitiriyorsa, en ufak bir krizde ortalığı fırsatçılar kaplıyorsa, vatanını, milletini satmaya hazır zayıf karakterli insanlar gittikçe çoğalıyorsa bunun nedenini nerede aramalıyız?
Bugün milli eğitim, Birleşmiş Milletlerin ve WEF’in “büyük sıfırlama” ve “Gündem 2030” programına uygun bireyler yetiştirmeye devam ediyor ve insan fıtratına yönelik yapılan küresel ölçekteki operasyonlara karşı bir direnç sergileyemiyorsa bunun gerçek nedenini nerede aramalıyız?
Bu ülkenin çocukları hala iki türlü tarih eğitiminden geçiyor ve geçmişte üretilen bilim, kültür ve sanattan habersiz ise, Avrupa değerlerini kendi değerlerinden daha üstün gören bir dünya görüşünü içselleştirmişse bunun nedeni, gün geçtikçe itibarı sıfırlanan eğitimciler midir?
Söyler misiniz bana bu ülkenin milli eğitimin hiç mi kabahati yok? Neden kimsenin ilgi alanına girmiyor eğitim? Hemen tüm partilerin eğitim vaatlerini okudum. Hiçbirinde eğitimin dayandığı anlayışa yönelik en ufak bir vurgu dahi yok.
Ne yani bu siyasetçiler bu ülkede inşa edilen eğitimin hangi amaçla inşa edildiğini ve hangi değerlere yaslandığını, nereye hizmet ettiğini bilmiyorlar mı? Bildikleri halde dokunmamayı tercih etmelerinin nedeni ne olabilir?
Kimse bu ülkenin çocuklarına çizilen yolun nasıl bir yol olduğu konusuyla ilgilenmiyor. Bir şeyler ters gidiyor.
Oysa milli eğitim bir zihniyet sorunu olarak ele alınmayı hak ediyor.
Bakınız,1906 yılında Rockefeller Genel Eğitim Kurulu şöyle diyordu: “Biz bu insanları yahut onların çocuklarını filozof, bilgi küpü kişiler veya bilim adamları yapmaya çalışmayacağız.
Onların arasından yazarlar, eğitimciler, şairler veya aydınlar yetiştirmeye de çalışmayacağız. İçlerinde büyük ressamlık, müzisyenlik, avukatlık, doktorluk, vaizlik, siyasetçilik, devlet adamlığı kumaşı taşıyanları arayıp bulmak derdinde de değiliz.”
Tam da böyle değil midir? Bugün var olan yeteneklerini bile körelten bir eğitim sistemini başımıza bela eden bunlar değil mi?
Okulları kurmalarının tek bir nedeni vardı; uysal, itaatkar, ezik, birbirine yakın düşünen, tüketim bataklığına saplanmış, vizyonu, heyecanı, şevki olmayan ruhsuz kişilikler üretmek.
Buna bir itirazımız olmalı. Yeni bir eğitim anlayışını devreye sokmak için evvela neler olup bittiğini iyi anlamamız gerekiyor. Öyle, ümidini yitirmeyin demekle olmuyor bu işler.