Okullarda, öğrencilerin her sabah ikişerli sıraya dizilmeleri, öğretmenlerin bölük komutanı gibi bu sıraların başında durması, rahat-hazır-ol komutlarının çektirilmesi, öğretmenin “günaydın” demesine karşılık öğrencilerin hep bir ağızdan “sağ ol” şeklinde cevap vermeleri gibi askeri ritüellerin yanı sıra bir de nöbetçi öğretmenlik ve nöbetçi öğrencilik uygulamaları vardır.
Bilindiği gibi ülkemizde sadece iki kurumda benzer nöbet tutma biçimi vardır. Biri askeriyede diğeri de okullardadır. Ölüm kalım savaşı veren hastaların başında nöbet tutan doktorları saymıyorum.
Askerde, subay ve erlerin nöbet tutmasının bir anlamı ve birçok yönden de faydası vardır. Kışlada disiplin şarttır ve olmalıdır da. Peki, okullarda öğretmen ve öğrencilerin nöbet tutmasının bir anlamı ve yararı var mıdır?
Okullar, kültür, sanat, düşünce, bilim, teknoloji üreten merkezler değil midir? Dahası, edep-erkân, ahlak, erdem, doğruluk, dürüstlük gibi değerlerin kazandırıldığı mekânlar değil midir?
Bu duruma, “öğrencileri ders aralarında nasıl kontrol edeceğiz” türünden bir soruyla karşılık veriyorsanız eğer ülkede “eğitimin” olmadığını daha baştan kabul ediyorsunuz demektir.
Kabul etmemiz gerekir ki, eğitim sistemi/zihniyeti, özü itibariyle hâlâ katı bir ideolojik formasyona sahiptir.
Eğitimcilerin belirlenen gün ve saatte okul koridorlarında çocukların birbirlerine çarpmaması için gayret göstermesi gerçekten üzerinde durulmayı hak ediyor.
Yöneticiliği ikinci görev olarak yapan ve asıl meslekleri öğretmen olan arkadaşlarımızın da bugün okullarda en çok titizlendiği uygulama kuşkusuz nöbetçi öğretmenliktir.
Ve nöbet, bilinçaltımızda öyle yer etmiştir ki neredeyse kutsal bir vazife olarak karşımıza çıkar. Oysa 1960’lı yıllardan kalma bu militarist uygulamanın artık bugün kaldırılması gerekirken daha da teşvik edilmesi hatta ücrete tabi tutulması gerçekten manidardır.
Bu durum eğitim sendikacılığın da geldiği noktayı göstermesi bakımından ibretlik bir durumdur.
Eğitimin nihai amacı tek tip insan üretmek değildir. Birbirleriyle iyi ilişkiler kuran, kendine ait bir dünyası olan ve bu dünyasını kendisi için koyduğu ilkeleriyle zenginleştiren özgür, kültür sahibi, tarihi bilince sahip, olgun şahsiyetlerin yetişmesine vesile olmaktır.
Humboldt’un da ifade ettiği gibi “Bir şeyi emir üzerine üreten bir insan, artık kendi itki ve arzularıyla davranan bir insan değildir.”
Bugün eğitim kurumları, çocukların ders aralarında nasıl davranması gerektiği konusunda bir anlayış bir olgunluk kazandıramamışsa ve siz bunu nöbetçi öğretmenlik gibi militarist uygulamalarla üstelik sınırsız sorumluluk yüklemek gibi hukuka da aykırı olan bir anlayışla zoraki gerçekleştirmeye çalışıyorsanız burada bir sorun var demektir.
Buna kafa yormak ve çözüm üretmek yerine militarist bir uygulamayla işin kolayına kaçıyoruz demektir bu.
“Efendim, Amerika’da bile nöbetçi öğretmenlik var” diyorsanız size oradaki uygulamanın öğretmene yardımcı olan bir yardımcı personel uygulaması olduğunu söyleyebilirim.
Yani Türkiye’deki okullarda nöbetçi öğretmenin yaptığı görevleri, ABD’deki okullarda yardımcı personel üstlenmektedir.
Ahi Evran Üniversitesi’nden Bilgen Kıral ve Yasemin Karaman Kepenekci’nin verdiği bilgilere göre; yapılan bir araştırmada katılımcıların %49’u okullardaki nöbetçi öğretmenlerin güvenliği sağlamada yeterli olmadığı, %27’si yeterli olduğu görüşünde iken %24’ü kararsız kalmıştır.
Çünkü öğretmenler tam sorumlu güvenlik görevlisi değildir. Bu uygulama bir an önce kaldırılmalıdır.
Peki, ya nöbetçi öğrencilik?
Bir de yönetmelik gereği küçücük çocuklara nöbet tutturan bir eğitim modelimiz var.
İlgili yönetmelik şöyle: “Küçük yaşlardan itibaren görev ve sorumluluk duygularını geliştirmek, okulun yönetim işlerinde görev almalarını sağlamak amacıyla ortaokul ve imam-hatip ortaokulu öğrencileri, okul yerleşim alanı içinde nöbet görevlerini yürütürler. Nöbetçi öğrenci kendi devresinde, ders saatleri dışındaki zamanlarda nöbet tutar. Nöbetçi öğrenciye nöbet görevi dışında özel hizmetler yaptırılamaz.”
“Görev ve sorumluluk duygularını geliştirmek” meselesi tartışmaya açık bir meseledir. Çocuklarımızın psikolojik ve sosyal gelişimleri ve okuldan edineceği sorumluluk duygusu sadece nöbetçi öğrenci uygulamasıyla sağlanamaz. Bunun için çok farklı yöntemler bulabiliriz.
Bizim onlara kazandıracağımız en mühim sorumluluk hayata özgürce bakmalarını sağlamaktır. Ülkesini her alanda geliştirmeye istekli, medeniyet bilincine sahip, bağımsız, güçlü, özgür bir ülkede yaşama ilkesini benimsemiş, farklılıklarımızı zenginlik olarak gören ahlak, vicdan ve onur sahibi birer insan olmalarını sağlamaktır.
Bu sebeple çocukların okulda nöbet tutmasını gerektirecek hiçbir sebep yoktur. Kaldı ki UNİCEF Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 32/1 Maddesi’ne göre bu uygulama sakıncalıdır ve mutlaka kaldırılmalıdır.
Nöbetçi olduğumuz gün ne kadar mutlu olurduk.