Merhamet, Arapça bir kelime olup, acıma, esirgeme, koruma, yardım etme hem insanlara hem de diğer canlı ve cansız varlıklara sevgi ve şefkatle yaklaşma darda ve zorda kalanlara yardım etme, bağışlama, affetme gibi iyi huy ve davranışları ifade eden bir kavramdır.
İslam literatüründe merhamet genellikle rahmet kelimesiyle ifade edilmektedir. Ancak, “merhamet” hem Allah hem de insanlar nispet edilerek kullanıldığı halde; “rahmet” sadece Allah’a nispet edilerek kullanılmaktadır.
Diğer taraftan merhamet; insanlara izafe edildiğinde yufka yürekli olmak, acımak, birinin üzüntüsünü paylaşmak, yardımına koşmak, sevgi ve şefkat göstermek gibi duygusal anlamlar içerdiği halde; Allah’a izafe edildiğinde, hiçbir şarta bağlı olmadan sonsuz merhametiyle lütuf ve ihsanda bulunmak anlamı taşımaktadır.
Allah’ın isimlerinden olan “Rahmân” ve “Rahîm” kelimelerinin her ikisi de rahmet kökünden türetilmesine; Allah’ın engin merhamet ve şefkatini ifade etmesine rağmen; “Rahmân” ismi; ister mü’min ister kafir, iste asi ister itaatkâr, ister âlim ister cahil, ister zalim ister mazlum Allah’ın bütün yarattıklarına lütuf ve ihsanda bulunması; rızıklandırması nimetlerini esirgememesi; ”Rahim” ise verdiği nimetlerin şükrünü eda ve kulluk görevini ifa etmesini bilen mü’minleri merhametiyle cennetine adaletiyle kafirleri cehennemine koyan anlamına gelmektedir.
Rahman ve Rahim olan yüce Rabbimiz tarafından bir lütuf olarak insanlığın fıtratına yerleştirilen merhamet duygusu; geçmişte; çocuklara karşı sevgi ve şefkat, ana babaya ve büyüklere saygı ve itaat, yaşlılara, yolda kalmışlara, yoksullara, engellilere, yetimlere, kimsesizlere, muhtaçlara yardım, hastaları, komşu ve akrabayı ziyaret, haksızlığa ve zulme uğrayanlara el uzatma şeklinde hayatımızın her alanını kuşatırken, çağımızda giderek hayatımızın tüm alanlarından çekilmekte; yerini, şiddete, hiddete, öfkeye, düşmanlığa ve hukuksuzluğa bırakmaktadır. Bütün insanlığı baştan ayağa kuşatan acımasızlık ve şiddet sarmalı yüzünden; gün geçmiyor ki gazete sayfalarında, TV ekranlarında, internet sayfalarında kadına karşı uygulanan şiddet ve cinayet, basit bir olayın kavgaya, kavganın cinayete dönüşmesi, annesini babasını hunharca katleden evlatların, eşleri veya sevgilileri tarafında katledilen kadınların, başkalarının helal kazançlarına çöken hukuk tanımazların haberleri gündemimizi işgal etmiş olmasın!
Merhamet toplumundan uzaklaşıp, şiddet toplumuna dönüşmemizin sebebi; insani ve İslami değerlerden uzaklaşmamızda aranmalıdır. Merhamet bir başkasının içinde bulunduğu acıklı duruma kuru kuruya bir üzülme değil, belki de başkalarının çektiği acıyı yüreklerde hissedip onu dindirmek için harekete geçme olayıdır. Başka bir ifade ile merhamet acıma değil, acıtmamaktır. Kalp kırmamak, gönül yıkmamaktır. Insanlara eza, cefa veren kötülükleri ortadan kaldırmak için yapılan bir iyilik hareketidir. Bu bakımdan merhamet pek çok ahlaki değeri içinde barındıran yüksek bir erdem, Müslüman için önemli bir alameti farikadır.
İstiklal Marşı Şairimiz Akif’in dizelerinde ifadesini bulduğu gibi:
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım! …
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.” Diyebilmektir.
Merhametin ilk adımı empatidir. Kendimizi başkalarının yerine koyma, kendimiz için istediğimizi başkaları için isteme, kendimiz için istemediğimizi başkaları için istememedir. Açlıktan ölüme mahkûm edilen, soykırıma uğrayan, zorunlu göçe tabi tutulan, mülküne vatanına el konulanların yardımına koşmaktır. Açları doyurmak, çıplakları giydirmek, soğuktan üşüyenleri ısıtmak, evsiz barksızlara barınak sağlamak, zulme maruz kalanları zalimlerin elinden kurtarmak, kim olursa olsun zalime karşı mazlumdan yana olmaktır.
Merhamet insanın fıtratında olan dine, mezhebe, ırka, cinsiyete ve farklı değerlere göre değişmeyen hem başkalarına kötülük etmemizi engelleyen hem de yardım etme konusunda bizi harekete geçiren manevi bir duygudur. Merhamet duygusunun; ailede, çevrede, okulda, yönetimde neşvü nema bulmasıyla toplumun; birlikte yaşama arzusu artacak, sosyal bağlar güçlenecek Korku, öfke, kıskançlık, acımasızlık, nemelazımcılık ve intikam gibi duygular yaşam biçimine dönüşecek merhametin yok olmasıyla ortaya çıkan boşluğu savaş, şiddet, işgal, saldırganlık, acımasızlık, gibi insanlığı kaos ortamına sürükleyen kötülükler dolduracaktır.
İnancımıza göre; “Her doğan çocuk İslam fıtratı üzerine doğar. Onu Yahudileştiren, Hıristiyanlaştıran ya da Mecusileştiren anne ve babasıdır.” Aile çocuklar için bir okul, ebeveynler ise bu okulun ilk öğretmenleridir. Huy dediğimiz iyi ve kötü alışkanların temeli aile ortamında atılmaktadır Çocukların yol haritasını büyüklerin sözlerinden ziyade davranışları belirlemekte; merhamet ve acımazlık ta doğumdan itibaren aile ortamından veya çevreden bilinçli veya bilinçsiz yetişkinlerin davranışları yoluyla kazanılmaktadır. Rol model ana babalardan yoksun ailede veya insan veya diğer canlıların ihtiyaçlarına ilgisiz kalan bir çevre ortamında, birbirlerine acımasız davran yöneticilerin yönetimi altında yetişen bireylerin başkalarının sevinç ve kederlerine ortak olmalarını düşünmek mümkün olabilir mi?
Merhamet eğitiminin küçük yaşlardan itibaren aile hayatından başlatılmak üzere, okullarda, sınıflarda, çevrede ve hayatın her alanında devam ettirilmeli, hayvanlara, yaşlılara, engellilere, ihtiyaç sahiplerine gösterilen merhamet çalışmalarına çocuklar da ortak edilmek suretiyle toplumun her alana yayılması sağlanmalıdır. Çünkü merhametsizliğin her tarafı kuşattığı çağımızda her zamankinden daha çok merhametli olmaya ve merhamet toplumunu inşa etmeye muhtaç olduğumuz bilinmelidir. Merhamet toplumunu oluşturmanın; yolu ise kötülüklerin işgali altında bulunan kalplerimizi işgalden kurtarmaktan; bilinçli bir merhamet eğitimine tabi tutulmaktan geçmektedir.
Bilindiği üzere; Yüce Kitabımız Kur’an’ın ifadesiyle âlemlere rahmet olarak gönderilen (Enbiyâ, 107.) Peygamberimiz (s.a.s.)‟ her vesileyle kendisini Rahmet Peygamberi olarak tanıtmış, gönüllere girerek, kalpleri fethederek; adı üstünde “cahiliye “diye adlandırılan; cahil, kaba bedevi bir toplumdan; birbirlerini sevmede, birbirlerine acımda, şefkat ve merhamet göstermede; bir bedenin uzuvları gibi acılarını, sevinçlerini paylaşan kardeşlerden oluşan” bir merhamet toplumu inşa etmeyi başarmış, her alanda olduğu gibi merhamet konusunda da bütün insanlığa rol model olmuştur.
Merhametsizliğin girdabında boğulan günümüz insanları; Hz. Muhammed’in merhamete dair insanlığa sunmuş olduğu zengin mirastan ve O’nun tebliğinde yer alan merhamet eğitiminden yararlanma yerine; cahiliye toplumunun içinde bulunduğu örf ve adetleri, Batının kokuşmuş yortularını benimsenmek suretiyle yeni bir cahiliye toplumunun oluşmasına katkı sunma yolunun seçilmesi son derece düşündürücüdür. “Andolsun size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O size çok düşkündür. Müminlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir. (Tevbe,128)
Hz. Peygamber, bir gün Ashabına: “Merhametli olmadıkça iman etmiş sayılmazsınız.” Buyurunca. Ashap: “Bizler merhametli insanlarız.” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz: “Bu merhamet, birinizin kendi arkadaşına gösterdiği merhamet değildir. Şüphesiz (benim kastettiğim) merhamet, Müslümanları, gayr-ı Müslimleri, dostları, düşmanları, hürleri, köleleri, büyükleri, küçükleri, hatta hayvanları da içine alan bir rahmettir. Bu yüzdendir ki; Müslümanlar ile savaşmayan gayri Müslümler Müslümanlar ile içli dışlı yaşayabilmişler, Müslümanların istifade ettikleri haklardan onlarda istifade edebilmişlerdir.
Peygamberimiz (sav.), insanlara ve diğer canlılara merhamet gösterenlere Yüce Allah’ın merhametle karşılık vereceğini bildirmiş; “Merhamet edenlere Allah da merhamet eder, siz yeryüzündekilere merhamet ediniz ki göktekiler de size merhamet etsin” Buyurmuştur.
On çocuğa sahip olduğu halde onlardan hiçbirini bir kere bile öpmediğini söyleyen kimseye Peygamberimiz; “Allah, senin kalbinden merhameti çekip almışsa ben senin için ne yapabilirim ki!” dünyada başkalarına karşı sevgi şefkat ve acıma hissi taşımayanlara; ahirette de Allah’ın acımayacağını, “merhamet etmeyene merhamet edilmeyeceğini ifade etmiştir.
Peygamberimiz sevgi ve yardıma muhtaç olan yetimlerle ilgilenmiş, Müslümanlarında yetimlere merhamet göstermelerini tavsiye etmiştir.
Bir adam Peygamberimize (s.a.v) gelerek, kalbinin katılığından şikâyet etmiş, bunun üzerine Peygamberimiz (sav.) ona:” Kalbinin yumuşamasını ve muhtaç olduğun şeye kavuşmanı arzu ediyorsan, yetime merhamet et, başını okşa ve yemeğinden ona yedir. Böyle yaparsan kalbin yumuşar ve muhtaç olduğun şeye kavuşursun.” Cevabını vermiştir.
Peygamberimiz köleleri, hizmetçileri diğer insanlardan farklı görmemiş, onlara eşit haklar tanımıştır. Birçok köleyi azat ederek veya azat edilmesini sağlayarak kölelik kurumunu zayıflatmıştır. Peygamberimiz, hayvanlara karşı da büyük bir merhamet göstermiş, hayvanlara kötü muamele yapılmasını yasaklamış, bir karınca yuvasını yakmaya kimsenin hakkı olmadığını söylemiş, bir dişi köpeğin yavrularını emzirdiği sırada ona ve yavrularına zarar verilmemesi için insanları başka tarafa yönlendirmiştir. Bir devenin açlıktan böğürdüğünü görmesi üzerine devenin yanına gelerek onu okşamış ve devenin sahibine; Hayvanlarınız hakkında Allah’tan korkun” hayvanlara gösterdiğiniz muamelede Allah’tan korkmuyor musunuz, buyurarak devenin sahibini uyarmıştır.
Bedir savaşı öncesinde susuzluktan düşmanlarını zor durumda olduklarını gören Peygamberimiz onların su kuyusundan istifade etmelerine müsaade etmiş,
Müşriklerin eziyet etmelerine karşılık kendisinden müşriklere lânet etmesi istendiğinde, “Ben lânetçi değilim, âlemlere rahmet olarak gönderildim” Buyurmuştur.
Yine Mekke’nin fethi esnasında; yıllarca kendisine zulmedenlere karşı af ilan ederek, kin ve intikam yerine insanları bağışlamayı tercih etmiştir. İslam’a girmeyi reddedenleri kızıp cezalandırma yerine Allah’tan onlara hidayet verip, imana getirmesini dilemiştir. İslam düşmanlarından olan İkrime, Mekke’nin fethinden sonra Müslüman olunca onu memnuniyetle karşılamış ve “Ey İkrime! Hoş geldin. Allah seni affetsin” demiştir.
Peygamberimiz sadece inananlar için değil, bütün insanlık için şefkat ve merhamet konusunda kılavuzumuz ve mükemmel bir rol modelimizdir. Ne mutlu Onu rol model seçenlere ve yolundan yürüyenlere…
MUSTAFA KIR