Selamla gelen ey Ramazan, selam sana olsun, hoş geldin. İyi ki geldin. Her zamanki gibi nice ikramlarla geldin bize. Sen ikram ve ihsanlarla gelir; kir, pas ve günahlarımızı alır gidersin. Cömertsin, güçlüsün dahi gönüllere sürur verir hem de evlere neşe katarsın. Her yaşın insanına verecek bir şeyin var. Bizi seninle tanıştıran, seni bize misafir olarak gönderen Rabb’imize şükürler olsun. Ömrümüzün seninle geçen günleri, en güzel günlerdendir. Senin dokunduğun ruhlar sükûn, bedenler sıhhat bulur. Geldiğin yere bereket yağar, mekânlar mağfiretle dolup taşar.
İsminin anlamını merak ettim, TDV İslam Ansiklopedisinde dört mana verilmiş;
1. Günün çok sıcak olması, güneşin kum ve taşları çok ısıtması, kızgın yerde yalın ayak yürümekle ayakların yanması.
2. Güneşin güçlü ısısından çok fazla kızmış yer.
3. Yaz sonunda ve güz mevsiminin başlarında yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur.
4. Kılıcı veya ok demirini inceltip keskinleştirmek için iki yalçın taş arasına koyup dövmek.
Tüm manaların ortak sonucu olarak pişiren, olgunlaştıran, kirini ve pasını temizleyen etkin bir güçten bahsediliyor. O güç, Allah’ın sana verdiği bir güçtür elbette.
Ateşin ham demiri çelikleştirdiği, kıymetini artırdığı gibi sen de ham insanı pişiriyor, çelikleştiriyor, adamlaştırıyorsun. Sahurları seherlere katık yapıyorsun. O seher ki meleklerin içtima ve bayram saati. O içtimaya dâhil olanlar da melekleşiyor. Peygamberimiz, “kişinin, gecenin üçte ikisi geçtikten sonra güzelce bir abdest alıp iki rekât namaz kılması dünyadan da içindekilerden de daha hayırlıdır” buyurmuş. Orucun ve seherin kıymetini en iyi bilen, bize rol model olan o.
Ey ümmetin ayı Ramazan, sen “oruç ayı” olduğun kadar “namaz ayı” ve “Kur’an ayı” sın. İnsanı pişirirken tek maharetin oruç değil. Oruç, Namaz, Kur’an, zikir, uzlet ve halvet gibi vesilelerden de istifade edersin.
Rabbimiz bizi bize tanıtırken insanı; “zayıf olarak yaratılmış”1, “nankör”2, “aceleci”3, “çok cimri”4, “tartışmaya çok düşkün”5, “çok zalim, çok cahil”6 ve “hırslı”7 gibi zayıf özelliklerimizden bahsederken diğer taraftan da; “üstün ve onurlu”8, “ilim ve hikmet verilen”9 ve “en güzel biçimde yaratılan”10 olarak nitelendirmektedir.
Bizi, insan olarak yaratan Rabb’imize hamdolsun. Ne var ki bizim içimize hem kötülük hem de iyilik cevherini koymuş. Kim kötülük cevherinin kapısını açarsa şeytanın maskarası olur, insanlıktan çıkar, hayvan olur hatta daha da aşağı olur.11 Kim de iyilik cevherinin kapısını açarsa insan olur, melek olur hatta meleklerden de üstte olur. Kâmil olur. Rabb’ine habip olur, dost olur.
Diğer bir ifadeyle, insan yaratılış itibariyle pozitif ve negatif özelliklerle dünyaya gelir. Pozitif özelliklerini geliştirenler iyi, negatif özelliklerini geliştirenler ise kötü oluyorlar. İnsanın iyi olması kadar iyi kalması da önemli, geçici iyilikler insanın muhataplarında hayal kırıklığı oluşturabiliyor. İnsanın, insan olması ve insan olarak hayatını devam edebilmesi için olgunlaşması, pişmesi çok elzemdir. Çağımızda üstlendiği sorumlulukların altında darmadağın olan kimi insanın bu durumlara düşmesinin en büyük nedeni onun pişmemesi, çiğ kalmasıdır.
Ey Allah’ın rahmet ve bereket ayı Ramazan! Sana “Oruç Ayı” diyorlar, kabul ama sanki bu tavsif seni tanımlamada eksik kalıyor gibi. Sen aynı zamanda namaz ayısın. Seninle kılınan namazların güzelliği bir başkadır. Sen, Kur’an ve zikir ayısın. Sen, infak ayısın, dua ayısın, sabır ve şükür ayısın. Tevbe ve istiğfar ayısın. Kardeşliği talim eden muhabbet ayısın. Empati ayısın. Bu gelişinde bizi de arındır, bizi de pişir.
Çiğ çömleklerden nasıl kap olmazsa çiğ insandan da kul olmuyor. Pişir bizi ki kul olalım, adam olalım, insan olalım. “İnsan konuşan hayvandır” diyenler yanılmışlar. Konuşmayan hayvan yok ki. İnsanı hayvandan ayıran onun erdemi, ahlakı, kulluğa muhatap olmasıyladır. Ne var ki “ben insanım” demekle insan olunmuyor. Fırına girmeyen hamura ekmek denmediği gibi. İnsanın da pişmişine “kul”, pişmemişine “gafil” deniyor.
Mevlânâ Celâleddin-i Rȗmî;
“Ömrümün mahsulü üç sözdür hemân
Ham idim, piştim ve yandım el-amân” 12 derken Yȗnus Emre de farklı bir ağızla;
”Taptuğun tapusunda, kul olduk kapusunda
Yûnus miskin çiğ idik piştik elhamdülillah” demiş. Bu deyişler manzum olunca da unutulmamış.
Bu güzel insanlara öykünen ben fakir de;
“Derman dizde, nur yüzde olur,
İbret gözde, sır sözde olur,
Hamlık olmaz, insan pişmeli,
Ateş yoksa nân hurda olur” deyiverdim.
Ey Rabbimizin ikram ayı! Bu dünyada bizi ne kadar pişirsen de hep bir yanımız çiğ kalacak. Bizi mahşerde de yalnız bırakma. Şahidimiz ol, şefaatçimiz ol, cehenneme kalkanımız ol! Hesapta elimizden tut!
Ey Ramazan, sen on bir ayın sultanısın. Son on gün de senin sultanın. İtikâf günleri. Son on günün ve tüm günlerin sultanı ise Kadir gecesi. Bilhassa son on gününde bizi himayene al, bize hem-râh ol. Bizi nefsin ve şeytanın insafına bırakma. Kâmil bir kul olamasak da bizi kemliğimize terk etme.
Gereği gibi ev sahipliği yapamasam da seni seviyorum ey lütuf ayı Ramazan! Sana mektup yazmak bile beni mutlu ediyor. Sen de bizi sev ve Rabbimize günahlarımızı ve isyanımızı götürme, Filistinlilere, Doğu Türkistanlılara ve diğer mazlumlara yardım edemeyişimizi, zalimlere karşı duramayışımızı, dünyaya tamahımızı, birbirimizle kardeş olamayışımızı, infak edemeyişimizi, cimriliğimizi, tembelliğimizi, korkaklığımızı götürme.
Layık olamasak da bizimle kal, bizimle ol ve yine gel. Bir sonraki gelişinde ümmetin birliğini görmen temennilerimle….Seni seven Yıldırım…
—————————————————
1. Nisa suresi, 4/28.
2. İbrahim suresi, 14/34
3. İsra suresi, 17/11
4. İsra suresi, 17/100
5. Kehf suresi, 18/54
6. Ahzab suresi, 33/72
7. İnşikak suresi, 84/6
8. İsra suresi 17/70
9. Nisa suresi 4/113
10. Tin suresi, 95/4
11. Furkan, 25/44
12. Divân-ı Kebîr, c. II, 3116-3124, 880-883