“Yarın Millî Eğitim Bakanı olsaydınız ne yapardınız?” sorusu, sadece bir temenni ya da polemik alanı değil; bir medeniyet vizyonunun, bir toplum tahayyülünün ve en önemlisi bir insan inşa çabasının merkezine yerleşmiş hayati bir sorudur. Çünkü eğitim, sadece bireyleri meslek sahibi yapan değil; bir milletin değerlerini, dilini, tarihini, ahlakını ve estetik zevkini de taşıyan bir araçtır.
Türkiye Cumhuriyeti gibi hem köklü bir gelenekten gelen hem de modernleşme sancılarını yoğun biçimde yaşamış bir milletin eğitim meselelerine yüzeysel değil; tarihsel, kültürel, dini ve felsefi düzlemde yaklaşmak gerekir. Eğitim sisteminin yalnızca yapısal reformlarla değil, köklü bir dönüşümle yeniden inşa edilmesi kaçınılmazdır.
İlk olarak yarının Türkiye’sinde “eğitim” denildiğinde nasıl bir anlayışın hâkim olması gerektiği; kültür, dil, ahlak ve şahsiyet temelli bir eğitim modelinin nasıl kurulabileceği, eğitim kurumlarının nasıl bir dönüşüm geçirmesi gerektiğinin ciddi bir platformda araştırılması gereklidir. Akabinde edebiyat, tarih, aile ve din gibi yapısal unsurların eğitimle kurduğu çok yönlü ilişki eğitimle entegre edilmelidir.
Günümüz eğitim sistemleri çoğunlukla bilgi aktarımına odaklanmakta; düşünmeyi, anlamlandırmayı ve hayata geçirmeyi arka plana itmektedir. Oysa insan yalnızca bilen değil; hisseden, anlam arayan, iyiyi ve güzeli seçebilen bir varlıktır. Bu bağlamda, sadece “eğitimli” değil, aynı zamanda “irfan sahibi” bireyler yetiştirmeyi hedefleyen bir anlayışa ihtiyacımız vardır.
İrfan; bilgiyle birlikte hikmeti, sezgiyi, ahlakı ve estetik duyarlılığı da içerir. Mehmet Akif’in vatan, millet çırpınışlarını; Yunus Emre’nin sabır, mütevazı ve ilim için ömür sürdüğünü, yine Tevfik İleri’nin hizmet anlayışında vatan sevgisini görebilen bir gençlik kendi fiili başarısını gerçekleştirirken ülkesi için neler yapabileceğinin projelerini kafasında geliştirir ve günü geldiğinde hayata geçirir.
Peki bugünkü eğitim sistemiyle genç nesillere Türk dilinin arı, katıksız örneklerini yaşatan ve halkı eğitmek için; ahlaki, felsefî, psikolojik, tasavvufî mesnevîsi olan eseri Garipnâme’yi yazan Aşık Paşa’yı; Mecelle’yi kaleme alarak İslam hukukunu sağlam bir dille kitaplaştıran Ahmet Cevdet Paşa’yı; “Kaldırımlar Şairi” olarak anılan “Sakarya Türküsü” ve nice eserler bırakan şair ve yazar Necip Fazıl’ı nasıl tanıtabiliriz? Daha nice büyük şahsiyetleri yalnızca tarihî figürler olarak değil, yaşanmış değer örnekleri olarak sunabilecek bir eğitim dili geliştirebildik mi? Ya da nasıl geliştirilebilir?
Mesele, sadece isimleri müfredata dâhil etmek değildir. Mesele, değerli şahsiyetlerin taşıdığı dünya görüşünü, estetik anlayışı ve ahlaki derinliği, gençlerin dünyasına dokunabilecek bir yöntemle aktarmaktır. Bunun için öğretmenlerin donanımı, anlatım dili ve yaklaşımı kadar, okulun genel iklimi ve kültürü de belirleyicidir.
Eğitim yalnızca okulda başlayan bir süreç değildir. Aile, çocuğun ilk terbiyesini aldığı yerdir. Mahalle ise karakterin yoğrularak şekil almaya başladığı sosyal zemindir. Bu nedenle aileyi yalnızca sosyolojik bir kurum olarak değil; kültürel ve ahlaki bir inşa merkezi olarak görmek gerekir. Yani aile binanın metrelerce derininde yer alan temeli gibidir. Ailenin çözülmesi, eğitimin temelinin sarsılması hatta yıkılması demektir. Eğitim politikaları, aileyi güçlendirmeyi öncelemeli; çocukların sadece bilgiye değil, değere de erişimini sağlayacak sosyal destek sistemlerini geliştirmelidir. Mahalle kültürünün yeniden canlandırılması, yerel dayanışma ve sosyal öğrenmenin desteklenmesi bu anlamda kritik önemdedir.
Eğitimin iki temel anahtarı olan edebiyat ve tarihten faydalanarak genç kuşaklara şahsiyet kazandırmanın en etkili yollarından biri, onları edebiyatın estetik diliyle ve tarihin ilham verici karakterleriyle buluşturmaktır.
Kanuni’nin, Yavuz’un, Abdülhamit Han’ın, Fatih Sultan Mehmed’in zekaları, cesaretleri, yönetim anlayışları, azim ve kararlı karakterleri; Nene Hatunların, Kara Fatmaların inanç ve fedakarlıkları, cesaret ve merhametleri çocuklara sadece anlatılmamalı; yaşatılmalıdır. Drama, belgesel, yaratıcı yazarlık atölyeleri ve hikâye temelli müfredatlar bu konuda önemli araçlardır.
Edebiyat ve tarih dersleri, sınav bilgisi üretmenin ötesinde, estetik duyarlılık ve değer bilinci kazandıran bir kimliğe büründürülmelidir. Okulun fiziksel yapısından öğretmenin ses tonuna, duvar yazılarından müfredatın ruhuna kadar her unsur bu misyonu desteklemelidir. Eğitimde kullanılan dil; emir verici, cezalandırıcı ve mesafeli değil; destekleyici, anlayışlı ve ilham verici olmalıdır.
Din, ahlak ve estetik üçgeninde bir eğitim için din, hayatla irtibatlı, kültürle bütünleşik bir şekilde sunulmalıdır. Dinî bilgi; ahlaki sorumluluk, estetik duyarlılık ve toplumsal bilinç ile birleştirildiğinde anlam kazanır. Bu anlamda, değerler eğitimi sadece haftada bir saatlik bir ders değil; tüm okul yaşamını kapsayan bir iklim olmalıdır. Müfredatlar da bu doğrultuda yeniden yapılandırılmalıdır.
Başarının tek ölçütünün “yarış kazanmak” olduğu bir düzende, öğrenciler arasında eşitliği, hakkaniyeti ve toplumsal duyarlılığı nasıl inşa edebiliriz? Sorusuna cevap aranarak,iyilik ve adaletin, eğitimin ahlaki temeli olduğu hatırlanmalıdır. Eğitimin amacı yalnızca “başarılı” bireyler yetiştirmek değil; her bir çocuğun “iyi, adil ve estetik duyarlığa” sahip özeliklerde olmalarını sağlamak esas amaç olmalıdır. Bu anlayış için okulun tüm değerleri, öğretmen ve yönetici dili baştan sona yeniden inşa edilmelidir.
Eğitim, nesilleri bilgi ile yükselten bir asansör gibi görülmemeli, geçmişin değerlerini de birlikte yukarıya taşımalıdır. “Kökü mazide olan ati” anlayışıyla, hem geleneği anlamış hem de geleceğe açık bireyler yetiştirmek mümkündür. Bunun için bir zihniyet devrimine, dilin dönüşümüne, kurumların misyonuna ve toplumsal dayanışmaya dayanan bütüncül bir eğitim reformu gereklidir.
Bu reform, teknik detayların ötesinde bir anlam oluşturma çabasıdır. Her bireyin kendini değerli hissettiği, eğitimin bir yarış değil bir yolculuk olduğu, bilgiyle birlikte hikmetin de önemsendiği bir sistem…
Öncelikle eğitimi, sadece bilgi aktarımı yapan değil; aynı zamanda bir anlam dünyası oluşturan bir süreç olarak yeniden düşünmeliyiz. “Kökü mazide olan ati” fikri, tarihî hafızayı ve kültürel aidiyeti gelecek tasavvuruyla bütünleştiren dinamik bir fikirdir. Bugünün Türkiye’sinde eğitim geleneksel, kök değerleri zaman içerisinde unutulmaya yüz tutmuş, modern yaşam pratiklerine de tam anlamıyla uyum sağlayamamış bir profilde görünmektedir. Farklı birçok yenilikler, reformlar eklenmeye çalışılmış fakat tabiri yerinde ise “iki ileri bir geri ilerlemesi” ile yol almaktadır.
Bu çerçevede “Kökü Mazide Olan Ati: Gelenekten Geleceğe Eğitim Modeli” için Somut Öneriler Neler Olabilir?
Geçmişi anlayarak geleceği kurmalı, tamamen geçmişte kalmadan, geleceği ıskalamadan.
Bu sebeple eğitim müfredatı, hem kültürel aidiyet hem de bilime açıklık ilkesiyle yeniden yapılandırılmalıdır. Bu yapılanma kademe düzeylerine göre şu şekilde planlanabilir:
1.Kültürel Hikâyeler ve Ahlak Eğitimi Dersi eklenebilir. Bu ders “Erdemleri, nezaketi, cömertliği tanıtma” hedefi ile masal anlatımı, kukla tiyatrosu, resimle hikâye tamamlama gibi yöntemlerle “Dede Korkut Hikâyeleri, Mevlâna’nın öğütleri, Nasreddin Hoca fıkraları, Yunus Emre şiirlerinden seçmeler” kullanılarak işlenebilir.
2. Dil ve Türkçe Eğitimi; “Türkçeyi bir duygu ve düşünce taşıyıcısı olarak tanıtma” hedefi ile: Kelime dağarcığını genişleten, estetik duyguyu geliştiren metinlerle, örneğin: “Beni bende demen, bende değilim / Bir ben vardır bende, benden içeri…” (Yunus Emre). Gibi metinlerin anlama, değerlendirme çalışmaları ile kelime dağarcıkları geliştirilebilir.
1.Medeniyet Düşüncesi ve Şahsiyet Eğitimi Dersi Eklenebilir. Bu ders “Tarihî şahsiyetleri rol model olarak sunma” hedefi ile “Selçuklu ve Osmanlı’da eğitim kurumları (Enderun, medreseler), Ahilik teşkilatı, tasavvuf terbiyesi” ders içeriği ile “Cevdet Paşa’nın eğitime dair yazıları, İbn Haldun’dan seçmeler, Fatih Sultan Mehmed’in eğitim serüveni” gibi konular kaynak edinilerek işlenebilir.
2.Edebiyatla Değer Eğitimi; Bu ders “örnek şahsiyetleri tanıma ve örnek alma” hedefi ile
Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Mehmet Akif daha birçok şair ve yazarın eserleri okunup incelenerek örnek bir hayat, bir değer, bir karar üzerinden anlam arayışları gerçekleştirebilir. Her öğrenci yıl sonunda bir “şahsiyet dosyası” hazırlayabilir.
1.Düşünce Tarihi ve Medeniyet Perspektifi Seçmeli Dersi. “Öğrencilere düşünerek değer inşa etme becerisi kazandırma” hedefi ile “Metin analizi, düşünsel tartışma oturumları, seminer sunumları” yöntemleri ile “Gazali, Farabi, İbn Sina, İbn Haldun, Nurettin Topçu, Cemil Meriç, S. Karakoç gibi düşünürlerin metinlerinden seçmelerle ders işlenebilir.
2. Kültürel Hafıza Uygulama Atölyesi. “Mahallede yerel tarih çalışmaları, ecdat albümü derlemeleri” yöntemi ile “Mezar taşı okumaları, kitabe çözümlemeleri, musiki, mimari ve hat sanatı tanıtımları” yapılabilir.
3.Türk Dili ve Edebiyatı Dersi Yeniden Tasarlanarak; “Daha az sınav, daha çok metin okumaları ve incelemeleri” yapılabilir. Modern edebiyatla klasik edebiyat iç içe verilebilir.
4. Lise son sınıflara “Hayat ve Anlam” başlıklı seçmeli bir düşünce dersi eklenebilir. Bu ders, felsefe, edebiyat, tasavvuf, tarih gibi konuların yanı sıra teknoloji, dijital platformlar, insan ilişkileri gibi yeni çağın konularına soru- cevaplarla bireyin kimlik ve yön bulmasına yardımcı olabilir.
Pedagojik formasyon sürecine: “Klasik Metin Okumaları” dersi eklenebilir. “İrfan Pedagojisi ve Değerler Eğitimi” modülü eklenebilir. Öğretmen akademilerinde her kademeden öğretmenlere, özellikle aday öğretmenlere “Edebiyatla Rehberlik”, “Tarihle Kimlik Eğitimi” gibi hizmet içi seminerler düzenlenebilir.