eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
23°C
Ankara
23°C
Az Bulutlu
Perşembe Hafif Yağmurlu
23°C
Cuma Hafif Yağmurlu
23°C
Cumartesi Az Bulutlu
20°C
Pazar Yağmurlu
22°C

Prof. Dr. İsmail AYDOĞAN

Kahramanmaraş’ta doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Kahramanmaraş ve Ankara’da tamamladı. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Eğitim Yönetimi ve Teftişi Bölümünden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimler Enstitüsünde, aynı alanda, yüksek lisans ve doktora yaptı. 2015 yılında profesör oldu. "Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri", "Eğitim ve Paradigma", "Kültür Temelli Eğitim", "Eğitimin Türkçesi", "Eğitimde Nezaket", "Bir Dava Adamı Nurettin Topçu" ve "Eğitimin Kimlik Arayışı" adlı kitapları yazmıştır. Ayrıca ulusal ve uluslararası dergilerde yayımlanmış altmışın üzerinde kitap bölümü, makale ve bildirisi bulunmaktadır. Çalışma alanları, eğitim felsefesi, eğitim politikası, eğitim sosyolojisidir.

    Az’ın hikmeti

    Günümüzde sömürgecilik, maddi sömürgecilikten ziyade zihinsel sömürgecilik olarak yerini koruyor. Kolonyalizmden sonra gelen emperyalizm 19.yüzyılın son çeyreğine kadar revaçtaydı. Ardından liberalizm, şimdi ise neoliberalizm olarak isimlendirilen zihinsel sömürgecilik epistemolojik, etik ve estetik değerlerde/değerlerle var oldu/oluyor. Bireyin hayatında ve toplumsal kültürde doğru-yanlış, iyi-kötü, güzel-çirkin olarak ölçütler geliştiren ve böylece varlığını sürdüren zihinsel sömürgeciliğin sürekli mutasyona uğraması, her defasında yeniymiş gibi algılanmasına neden oluyor. Cafcaflı isimlendirilmelerle insanın öneminin ve değerinin arttığına dair algı yaratılması, esasında onu tekrar kullanıma sokma isteğinden kaynaklanıyor. Her defasında parlatılmış geleceğin mümtaz bireyi olabileceği vaadi, onu makinenin bir dişlisi olmaktan daha elzem bir noktaya getirmiyor. Bir başka deyişle insanın hayallere kilitlenmiş alışkanlığı, kullanışlılığını artıyor. Nihayetinde kazanan hırs, kullanılan niyet, yorulan beden olduğundan hayat tecrübeyle neticelenmiyor. Tecrübe, ünlü “veresiye satan-peşin satan” tablosundaki sandalyede oturan, masasına yaslanan müflis tüccar gibi.

    Evet, zihnin sömürülmesi esas sömürgeciliktir. Kültürü ve eğitimi temel alan, bunu dönüştürmeyi hedefleyen, devamı için asimiladolar yetiştiren zihinsel sömürgecilik türü, içinde bulunduğumuz çağın belirgin özelliğidir. İnsanlar, hem fiziksel hem de flu badirelerin varlığına alıştırılmış bir zihinsel duruma sahip olmaları nedeniyle, içinde bulundukları durumun vahametini görmekte zorlanıyorlar. Mesela ekonomi kapanına sıkıştırılmış olmalarına inanamıyorlar. Her zaman gidebilme /kazanabilme ihtimallerinin olması, hiçbir zaman gidemeyecek durumda olmalarına inanmaya mani oluyor. İhtimal olgusunun, her zaman umut vaat ettiği ama nadiren gerçekleştiği, buna karşın sermayeciye sürekli kazandırdığı göz ardı ediliyor. Evet, kimi zaman ihtimal, ihtimamı ortadan kaldırır.

    Bir Nijeryalı ile Rus, bir Kırgız ile Norveçlinin aynı zihinsel sömürü ikliminde yaşadığına inanmamak için Norveçlinin ve Japonun daha iyi hayat yaşadıklarına inanmak gerekir. İstatistikleri tutulmadığı yahut çok az tutulduğu için Nijerya’da ya da Kırgızistan’da stressin yarattığı bedensel ve psikolojik sonuçları bilmiyor olmamız nedeniyle Norveçlinin yahut Japonun strese rağmen daha iyi hayat yaşadıklarını, elimize verilen parametrelerle peşinen kabul ediyoruz. Ne var ki istatistiğin bizzat kendisi stres kaynağıdır. Bugün istatistiği insan ve toplum hayatından bir günlüğüne kaldırdığımızda, hayatı da bir günlüğüne normale döndürmüş oluruz oysa.

    Kendilerine vadedilen (!) topraklara sahip olmak isteyenler, bu süfli hedeflerine ulaşmak için, geride kalanlara eğitimle daha iyi bir gelecek vadediyorlar. “Vadedilen gelecek”, “vâdedilmiş toprakların” kapitalizme yansımasıdır bu nedenle. Böylece eğitime hapsolan geleceğin bu müritleri, mutluluk vaadiyle oyalanırken, onlar da kestirmeden hedeflerine varacaklarını düşünüyorlar. Zihin sömürgeciliğinin bu çeşidi, “tavşana kaç, tazıya tut” oyunu merkezinde sistemleştirilen eğitimle var oluyor elbette. Eğitime girdikçe tutsaklık artıyor, tutsaklık arttıkça daha fazla eğitime muhtaç hale geliniyor. Bu devran, bu döngü, bu tutsaklık ve bu hengâme olası feveranın panzehiridir. Döngüden, bu zihinsel sömürü döngüsünden çıkmak gerek. Bunu yapacak olan şeylerden biri “az”la tanışmaktır. Az, insanın kurtuluşudur. Kültürlerin, kadim kültürlerin hemen hepsinin hem önerdiklerinin hem de var olma sebebinin “az” olmasının nedeni, insanı özgür kılmak içindir. Az, insanı çok; çok, insanı az; hiç, insanı tam var eder, der tasavvuf erbapları. İnsanlık ancak “azın” hikmetini anladığında yeryüzünde adaletin gerçekleşmesi için sömürüye boyun eğmeyecektir.

    Yazarın Diğer Yazıları
    17.04.2022 00:10
    10.04.2022 10:30
    20.11.2021 08:00
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.