Ölüm sarılınca başlar. Başka türlü bir başlangıç düşlemiş olabilirsiniz fakat bir yere bağlandığınızda söz konusu olan şeydir, ölüm. Tecrübe edebileceğimiz ispatlanmış bir gerçekliğe dayanmıyor. Ölüler için yaşam ne kadar yok ise yaşayan içinde ölüm aynı derecede yok. Ne demiş Farabi “insanı ölümden eceli korur” sana pek bir seçenek sunmuyor sanki. Sahip olmadığın canın telaşı için harcadığın emek ruhuna bile ağır geliyor. Bedene kıyasla ruh için insan hayatı sonsuza dek sürecek olmasına rağmen, bedenin acısını ruhun hissetmeme olasılığı yok. Öyle olsa hasta olduğumuz da neşemizden hiçbir şey kaybetmezdik. Ruhun bedenine sarılması ölümü başlatan ilk adım. Annenin bebeğine, sevenin sevdiğine sarılması, bir ağaca, bir çiçeğe, kediye, köpeğe, kuşa, ata, eşeğe diye uzar gider bu liste. İşin aslı sevmeye başlamakta.
Ruh varsa insan hayatı sonsuzdur.
Sizi bir yere bağlayan ne varsa ondan ayrı kaldığınızda eksik kalan yanınız ölmeye başlar. Kainatla bağınızı oluşturan o sevgi enerjisi koparılır sizden. Farkında olmasanız da sizi oluşturan bir şey artık ölmüştür. Fakat insan en çok ağaca benzer, kırılan yerden yeniden filizlenir. Beni de böyle kırdılar fakat ölü yanımı besleyen bir güneş daima var. Sarıp sarmalayan ısıtan sonsuz döngüde can veren bir olgu. Denizin mavisiyle gökyüzünün mavisini birbirinden ayıran çizgi kadar silik olsa da, yaşam ile ölüm arasındaki fark bizim algıladığımız gözle görülür elle tutulur bir varlığın kaybolup gitmesi. Bir çeşit eğreltileme olması hayatın mecaz olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Ne kadar sarılırsak o kadar korkuyoruz kaybetmekten. En hassas yanımızın kollarımız olması, kalp ağrısının kola vurması sırtta hissedilmesi ve bunu herkesin aynı şekilde hissetmesi çok garip olan ortak noktalarımızdan sadece bir tanesi. Birini severseniz sırtınızda bıçak yarasıyla dolaşırsınız. Acının bire bir aynı olduğunu ispatlayamam çünkü her iki seçeneği de deneyimlemem gerekir. Yarası derin olanın acısı fazla olur sanrısını bu noktada açıklamam gerekir zira yara ne kadar derinse o kadar hissizleşirsiniz. Bu konuda emin ve kesin yargıda bulunabiliri
m ama siz benim tecrübelerimden ders almazsınız. O yüzden boş verin gitsin bu dünyadan daha kötü bir yere gitmediğimiz kesin öyle olsa insan oğlu ne yapar eder geri gelmenin bir yolunu bulurdu.
Sevmek insanı hayata bağlarken sevilmek yaşadığınızı hissettirir. Ziyan olmuş hissediyorsan sevildiğini hissetmediğin içindir. Kökleri ucunda yükselip dimdik durduğu halde içten çürüyen ağaca benzeriz o zaman. Ağaç değilsin yerini değiştir. Sarılacak bir başka gökyüzü daima vardır ama manzaraya nereden baktığınız önemli.