İşgalci İsrail, 7 Ekim 2023 gününden beri sürdürdüğü insanlık dışı soykırımına 26 Mayıs Pazar gecesi, Gazze şeridinin güneyinde yer alan, Gazze şeridi ile Mısır arasında giriş-çıkışı sağlayan 1,5 Milyon Gazze’li mültecilerin sığındığı çadır mülteci kampına yaptığı Amerikan yapımı füzeli saldırılarla 45 Filistin kardeşimizi yakarak şehit etmiş, 249 kardeşimizi de yaralanmıştır.
237 günden beri Gazze şeridinde, hedef gözetmeksizin karadan, denizden, havadan yaptığı, saldırılarla savaşlarda uluslararası kurumların koruması altında olan camileri, hastaneleri, üniversiteleri, okulları, meskenleri, yetimhaneleri, mülteci kamplarını, ekmek fırınlarını, su kaynaklarını elektrik santrallerini enkaza çeviren Siyonist İsrail 15 binden fazlası çocuk, 10 binden fazlası kadın olmak üzere 36 bin Filistinli kardeşimizin ölümüne 81 binden fazlasının yaralanmasına sebep olmuştur.
Gazze’de yaşanan insanlık dramı ile ilgili olarak Güney Afrika Cumhuriyeti tarafından 29 Aralık’ta 1948 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi çerçevesinde İsrail aleyhine (UAD), Uluslararası Adalet Divanı nezdinde açtığı “soykırım” davasına istinaden yüksek mahkeme 26 Ocak günü, İsrail’in Gazze halkına Soykırım Sözleşmesi’nde yasaklanan etnik, temizlik, zorla göç ettirme gibi fiilleri işlediğine hükmetmiş, savaşın durdurulması ve ihtiyati tedbir konulması kararını vermiştir.
Ne yazık ki Uluslararası Adalet Divanın savaşın durdurulmasına yönelik ihtiyati tedbir konulmasının hayata geçirilmesi ile ilgili Uluslararası kurum ve kuruluşlara tarafından İsrail’e hiçbir yaptırım uygulanmamıştır. Alınan kararları umursamayan Siyonist devlet, rotasını Refah’ın Gazze tarafında kalan mültecilerin sığındığı çadır kampına çevirmiş, buraya başlattığı kara harekâtı ile yerlerinden edilen savunmasız mültecileri hunharca katletme cüretini göstermiştir.
Bilindiği üzere, 7 Ekim’den itibaren Netenyahu planlarının; Gazze’yi Filistinlilerden etnik olarak temizlemek, bölgeyi insansızlaştırmak olduğunu, soykırım yapmaya devam edeceğini defalarca kamuoyuna açıklamıştır. Ayıca Siyonist rejimin barbarlığı, soykırımcılığı Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza mahkemesi tarafından tescillenmiştir. Buna rağmen İsrail’e finansörlük yapan ABD ve işbirlikçi Batılı ülke yöneticilerinin hala işgalci yönetimin arkasında olduklarını ifade etmeleri hem katil İsrail’i cesaretlendirmekte hem de Batı’nın iki yüzlülüğünü ortaya sermektedir.
İşte bu yüzdendir ki, işgalci askerler tarafından 26 Mayıs gecesi Refah mülteci çadır kampına düzenlenen füzeli ve bombalı saldırılar ile 45 Filistinli mültecinin yakılarak şehit edilmesi, 249 mültecinin yaralanması sebebiyle İslam coğrafyasından, ABD ve Batılı ülkelerin üniversitelerinden ve dünyanın birçok bölgesinden gösterilen tepkilere rağmen; Siyonist İsrail, Uluslararası hukukun koruması altında bulunan mülteci kamplarına yönelik bombalı ve füzeli saldırılarını hız kesmeden sürdürmektedir. Siyonist rejimin bu küstah tavrı; haklarında verilen (UAD) Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi kararlarını, ayrıca Uluslararası hukuk yaptırımlarını tanımadığı ve tanımayacağı anlamını taşımaktadır.
Mısır ve Katar Hükümetleri tarafından yürütülen, taraflara sunulan; ateş kes ve esirlerin takası gibi konuları içine alan antlaşma maddeleri Hamas yönetimi tarafından kabul edilmesinin hemen ardından, Netenyahu Refah’a kara ve hava harekâtı başlattıklarını ve Refah’ın işgalinin tamamlandığını bütün dünyaya ilan ettikten sonra kendilerine sunulan teklifi yetersiz bulduklarını, silahsız ve savunmasız insanların sığındığı Refah bölgesine yönelik saldırıların sürdürüleceğini ilan etmesi, İsrail’in savaş değil soykırım yaptığının göstergesidir.
Dünya’nın en modern silahlarına ve savunma sistemlerine sahip olan ayrıca ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya gibi küresel güçlerin silah, mühimmat ve askeri desteğini de arkasına alan Siyonist Netenyahu, savaşın sonlanması ve insani ara verilmesi durumunda uçakları, tankları, topları, modern silahları bulunmayan hatta yeterli temel gıda ve ihtiyaç maddelerinden bile yoksun bulunan Hamas’ın yiğitleri karşısında mağlubiyeti tadan bir hükümet olarak tarihin çöplüğünde yerini alacağını ve kendi halkı tarafından sorgulanacağını bildiğinden için siyasi ömrünü uzatmak ve savaşı bölgeye yaymak amacıyla Refah’a kara harekâtı başlatmıştır.
Gazze şeridinde ve Refah bölgesinde vahşi saldırıları sürdürmesinin amacı Gazze şeridinde yaşam mücadelesi veren 1 Milyon civarında ki Gazze halkını imha etmek, Refah bölgesine sığınan 1,5 Milyon Gazze’li mülteciyi Mısır tarafına geçmeye zorlamak ve bir daha geri dönmeyecek şekilde Sina yarımadasına sürülmesini sağlamaktır. Bunu gerçekleştirdikten sonra, sonra tıpkı Batı Şeria’da ve Doğu Kudüs’te olduğu gibi Gazze’yi tamamen yasa dışı yerleşim alanına çevirmektir.
Uluslararası hukuka rağmen 2005 yılından beri Siyonist İsrail Gazze’de Filistin halkını yok etmek için, insanlık onurunu ve uluslararası hukuku hiçe sayarak; izlediği savaş politikası ile bir taraftan havadan, karadan ve denizden yapılan saldırılarla, halkı acımasızca öldürürken, diğer taraftan Gazze şeridine insani yardımların girişini yasaklamak suya, gıdaya, sağlığa erişimi engellemek, yardım konvoylarını ve yardım alanlarını, mülteci kamplarını bombalamak suretiyle
Filistin halkının sığınabileceği tek güvenli bir alan bırakmamaktır.
Durum böyle olunca Filistin halkı ve dünya milletleri için 2 seçenek ortaya çıkmaktadır. Filistin için Ya Filistin halkının Siyonist askerlerin kurşunlarına kendini teslim etmesi, ya da Siyonist sırtlar tarafından işlenen vahşetin durdurulmasıdır. Dünya Milletleri için ise ya insan kanını donduran mezalime ortak olarak onursuzca drama seyirci kalması ya da Siyonist İsrail’in anlayacağı dil olan askeri güç kullanılmasıdır.
Refah kapısı Gazze halkının adeta nefes kapısıdır. Refah kapısının katil İsrail’in işgali altında olması demek, Refah mülteci kampındaki 1,5 Milyon Filistinliyi ölüme, açlığa, susuzluğa yokluğa mahkum etmek demektir. Temel gıda ve ihtiyaç maddelerine erişimi engellenen Gazze halkının ölüme mahkum edilmesi demektir. Çünkü Refah mülteci kampına ve Gazze şeridine erişimi ve ulaşımı sağlayacak başka bir giriş ve çıkış seçeneği mevcut değildir.
Gelinen noktada İsrail soykırımını durdurma yerine, BM tarafından Filistin’e sembolik bir devlet olma statüsünün verilmesi olayı, BM’in Filistin halkının yanında olduğunun göstergesi değil, dünya kamuoyu karşısında tükenen imajlarını yükseltme çabasıdır. BM’nin öncelikli işi Siyonist yönetimin uluslararası hukuku çiğneyerek uyguladığı soykırımını sonlandırmaktır. Bu yapılmadığı takdir Filistin halkına tanınan sembolik statü Filistin halkının “devletli” olarak öldürülmesini sağlamaktan başka bir işe yaramayacaktır.
BM’nin öncelikli yapması gereken şey; kendi sorumluğunun gereği olarak, Siyonist İsrail’in Refah işgalini sonlandırmak, yerlerinden edilerek Refaha sığınan mültecilere bombalı, füzeli saldırılarını durdurmak, yetimhaneleri, mabetleri, okulları, su kaynaklarını, yardım alanlarını, kadınları, çocukları koruma altına almak, soykırım suçunu işlemekte ısrar eden Netanyahu ve savaş kabilesini cezalandırmak, hiçbir uyarıyı dikkate alamayan İsrail’e askeri müdahalenin yolunu açmaktır.
Siyonist mezalimi durduracak formüle gelince;
1- İslam İş Birliği Teşkilatı ve D-8’lerin olağanüstü toplanarak, BM, İsrail’e askeri güç kullanmaya yönelik karar almaya, UAD Uluslararası Adalet Divanı kararlarının hayata geçirilerek soykırımcı Netenyahu ve Askeri yetkililerin savaş ve soykırım suçlusu olarak yargılanması için uluslararası hukuku hayata geçirmeye, Gazze’de ve Refah’ta sivil halkın can güvenliğini sağlayacak tedbirleri almaya zorlanmalıdır.
2-BM nezdinde kurulan BMGK, UNESCO, OECD, DSÖ, AGİT ve Avrupa Konseyi gibi uluslararası kuruluşlar işlenen insanlık dışı soykırım karşısında sorumluluklarını yerine getirmeye çağırılmasıdır.
3-Bu sonuç vermediği takdirde, 1 milyar 7 yüz milyonluk nüfus yoğunluğu, geniş coğrafi alanı, güçlü ekonomik yapısı ve insan kaynakları açısından değerlendirildiğinde Birleşmiş Milletlerden sonra hacim itibariyle en büyük teşkilat olan Özgür Filistin’i ve Özgür Kudüs’ü inşa etmek amacıyla kurulan İslam İş Birliği Teşkilatı (İİT) İsrail’in Refahta İşgali ve soykırımı sonlandırmadığı takdirde İslam İş Birliği Teşkilatına üye 57 İslam ülkesi tarafında İsrail’e karşı askeri güç kullanılacağına dair ültimatomun verilmesidir.
4- Yine Mezkûr teşkilatın tüm parlamentoları tarafından İsrail’e askeri müdahale ile birlikte:
a-Başkenti Birleşik Kudüs olan 1948 topraklarını içine alan Filistin devletini tanıdıklarına ve İsrail terör devletini tanımaktan vaz geçtiklerine,
b-İsrail ile normalleşme süreçlerinin, ikili antlaşmaların, ziyaretleşmelerin askıya alınmasına askeri, siyasi, ticari ve diplomatik ilişkilerin kökten kesilmesine,
c-İsrail’e ve İsrail’e destek veren ABD ve Batılı ülkelere doğalgaz ve Petrol sevkiyatının durdurulmasına,
d-Mavi Marmara davasının iptali için Mavi Marmara Gazilerine ve Mavi Marmara Şehit ailelerine yargıya müracaat yolunun açılmasına,
e-Netenyahu ve savaş kabinesinin savaş suçlusu olarak, tutuklanması ve yargılanması için adalet bakanlıklarınca savcılıklara talimat verilmesine,
f-İsrail ve İşbirlikçilerine ticari boykotun bir tercih olmaktan çıkarılıp devlet, millet işbirliği ile birlikte yürütülen bir boykota dönüştürülmesine, ticaret amacıyla İsrail’e giden ve İsrail’den gelen kara, deniz ve hava ulaşımının engellenmesine ilişkin kararların alınmasıdır.
Öncelikle İslam ülkelerinin hükümetleri, parlamentoları, devlet ve hükümet başkanları tarafından bu sorumluklar yerine getirilmeden Siyonist İsrail’i kan dökmekten, can yakmaktan ve soykırımdan vazgeçeceğini beklemek beyhudedir. İnsanlık ya kaybettiği insanlığını Filistin’e sahip çıkarak yeniden bulacak, ya da Siyonist İsrail’in günahlarına ortak olmaktan kurtulamayacaktır. 1.6.2024
Mustafa Kır