eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Hafif Yağmurlu
27°C
Ankara
27°C
Hafif Yağmurlu
Pazartesi Çok Bulutlu
30°C
Salı Parçalı Bulutlu
29°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
28°C
Perşembe Parçalı Bulutlu
30°C

Rüyalar gerçek olsa…

Zeynep Öğretmenin Okul Günlüğü…

Yazıma nereden başlayayım, bilemedim. Pek de beceremem yazmayı. Bir kusurumuz olursa şimdiden affola… En güzeli fiziksel olarak değil, zihinsel olarak doğduğum yıllardan başlamak!..

Ben, Ankara’nın ufak ama şirin bir köyü olan Macunköy’de -şimdilerde artık bir mahalle- dünyaya gelmişim. Her ne kadar dünyaya iki kişi olarak gözlerimi açsam da, ikiz kardeşimin dünyayı pek beğenmeyip beni bırakmasından sonra, daha doğar doğmaz yalnız kalmışım!..

Yıllar yılları kovalayıp lise bitince, bir dershaneye gitmeye karar verdim. Bizim burada liseden sonra okuyan kız sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Eğer ben de Memiş hocamı, Cabbar hocamı hayatıma dokunan bu iki insanı tanımamış olsaydım, benim de akıbetim diğer kızlar gibi olacaktı!.. Çalışkan bir öğrenciydim. Arkadaşlarım gezmeyi tozmayı severken ben bir köşeye çekilip okumayı, daha çok çalışıp derin düşüncelere dalmayı severdim. Çoğu kez kendi ailem bile “Yeter artık düşür şu kalemi, defteri elinden “derdi. Ama beyhude bir çabaydı onlarınki… Yanlış tanıtmayayım ailemi. Özellikle babam da çok istiyordu okumamı, kendi ayaklarımın üstünde durmamı. Onların korkusu çok okuyarak gözlerimin bozulacak olması ihtimali idi!..

Neyse girizgâhı fazla uzatmayayım…

Lise bitince dershaneye yazıldım. Kısa sürede deneme sınavlarında iyi sayılacak puanlar aldım. Dershanede ilk 10’a giren öğrencilerin isimlerinin panoya asılması, beni daha da motive etti. Bu motivasyonla dershane birincisi oldum. Annemi dershaneye getirdim. İlk sırada adımın yazılı olduğu ve başlığında ‘gurur tablomuz’ yazan panoyu, anneme gösterdim. O gün hissettiğim gururu, yaşadığım sevinci hiç unutamam. ‘Bayramlığı yeni alınmış, ertesi günü zorla bekleyen bayramlık kıyafetleri ile uyuyan çocuk sevinci’ vardı içimde. Bu mutluluğu yaşamama sebep olan değerli hocalarıma ayrı ayrı teşekkürü borç biliyorum. Her zaman aklımdalar, emeklerini asla unutamam…

Sene 2004. İdealleri olan  her öğrencinin girmek zorunda olduğu, o zamanki adı ile ÖSS sınavı geldi çattı!..

Bu sınavı anlatmama gerek yok!..

Halen ne işe yaradığını gerçekten anlamadığım, öğrenciyi kitap okumaktan soğutan, eğitim sistemimize hakaret sayılacak, lise eğitimini sorguladığımız, ÖSS varsa liseler niye var ki(!) dediğimiz, öğrencilerin korkulu rüyası, genç beyinlere Çin işkencesi,  maddi manevi külfeti ağır olan gereksiz bir sınav işte.

Neyse, bu anlamsız sınavdan çıktım,  tahminimden iyi geçti ve tercih zamanı soluğu hocalarımın yanında aldım. Sonuçlar açıklandı… Bilgisayar başında tek tuşa bastım ve karşımda ODTÜ sosyoloji bölümünü kazandığım yazıyordu. Sevinçten havalara uçsam da içimde anlam veremediğim bir burukluk vardı… Hissetmiştim ODTÜ’nün bana uğur getirmeyeceğini… Anlamıştım, etiketine bakıp aldanmanın yanlış olduğunu… Velhasıl öyle de oldu…

ODTÜ’nün ortamı beni hiç sarmadı!..

İçkinin su gibi tüketildiği, garip garip hareketleri olan insanların bulunduğu bir yer!..

Başta öyle olmasa da sonradan insanların birbirine benzediğini fark ettim burada!..

Ben onlara benzemek istemedim… Ben bu değildim ve daha ilk haftadan burada barınamayacağımı anladım. Okula gitmedim ve devamsızlıktan sınıfta kaldım. Ailem arkadaşlarım ODTÜ’yü bıraktığım için her ne kadar uzaydan gelmişim gibi davransalar da mutlu olmadığım bir yerde kimseyi mutlu edemeyeceğimi biliyordum. Sonradan düşündüğümde fark ettim ki ben hep iyi bir üniversite istemiştim. Hiç benim için ‘hayırlısı’ ne ise o olsun demedim, hayırlısını istemedim!

O günden sonra dualarımı, hep ‘hayırlısı’ diyerek bitirdim…

Yine günlerden bir gün dershaneye gidip değerli hocalarımı ziyaret ettim ve olanları anlattım. Tekrar sınava girip üniversite okumam gerektiğini söylediler ama bu benim hiç aklımda yoktu. Üniversite ortamını gördükten sonra tekrar sınava girmek bana oldukça da uzak bir düşünceydi. Ama beni ikna ettiler, resmen onların hatırı için yine dershaneye gittim ama bu sefer tek bir fark vardı “HAYIRLI”sını isteyecektim. Türkiye derecesi de yapsam, yazacağım yer belliydi: GAZİ ÜNİVERSİTESİ SINIF ÖĞRETMENLİĞİ.

Hocalarımın izinden gitmeli, öğretmen olmalıydım. Oldu da… İlk tercihim geldi. Artık ben de bir Gazili idim. Gazi de bir laf vardır:“GAZİLİ OLMAK AYRICALIKTIR” diye… Gerçekten öyle… ODTÜ’ye giderken beni geri geri çeken ayaklarım GAZİ’ye giderken “koş durma Zeynep” diyordu nerdeyse. Çok sevdiğim üniversite hayatımı tamamladım bu sefer ve diplomamı aldım… Ama diploma, öğretmen olmama yetmiyordu…

MEB’in başımıza çıkardığı diğer bir sınav da KPSS idi ve onu da atlattık HAYIRLISI ile… Sonuçta memleketime atandım sayılır… Gümüşhaneliyim, kendi köyüme 20 dk. mesafedeki Bayburt Yakupabdal İlkokulu’na atandım. Burası da yengemin köyü, bildiğim bir yer.

Ve Rüyam Çıkıyor…

Atama sonuçları açıklanmadan bir hafta önce rüyamda, Bayburt Gökçedere İlkokulu’na atandığımı gördüm… Benim rüyalarım çıkar genelde… Bazen korkarım bile bu durumdan! Babam, ‘kimseye söyleme bir daha çıkmaz’ der ama ben böyle yayınlıyorum bunu da işte… Neyse anneme ve yengeme de anlattım rüyamı. Atamadan fazla umudum yoktu. Çünkü Bayburt’a sadece 8 kişi alacaklardı. Sonuçların açıklandığı gün yoğunluktan bakamadım… Arkadaşım salona girdi ve aradı beni, ‘Zeynep gözün aydın Bayburt’a atanmışsın’ deyince ben istemsiz, refleksif olarak Gölçedere mi dedim. Hayır, Yakupabdal dedi. Telefon elimde nasıl zıpladığımı bilmiyorum. Hayal meyal hatırlıyorum. (Kulakların çınlasın İlknur beni nasıl sevindirdin) Sonra anneme, ‘bu sefer rüyamın yarısı çıktı’ dedim…

Gökçedere olmadı ama Yakupabdalda öğretmenlik yapmak çok güzeldi. İnsanları çok sıcaktı. Beni tanıdıkları, akrabaları olduğum için mi bilmiyorum ama çok samimi davrandılar. Koca koca adamlar beni gördüğünde ‘iyi misin hoca hanım’ der ceketlerinin düğmesini iliklerdi. Köyün doğası, yeşili mavisi tükenmek bilmeyen temiz havası, organik tereyağı, bal, süt, yoğurt, mis gibi tandır ekmeği (kokusu halen burnumda) yeme de yanın da yat cinsindendi. Her gün birileri zorla tutuştururdu elime bunları, öğretmene verilen değer bir başkaydı, köyün Cumhurbaşkanı bendim, öyle hissediyordum. Hiçbir zaman, hiçbir yerde böyle saygı görmedim, göremem de…

Öğrencilerimi de unutmayayım, onların yüzündeki saflık, temizlik oraya bağlanma sebebimdi. Gizlice kapıma çiçek koymaları, mektupları, akrostiş şiirleri, elindeki şekerleri benimle paylaşmaları, kışın soğuktan donan ellerini göstererek ‘öğretmenim üşüdüm ısıtır mısın’ demeleri, ellerini tuttuğumda kafalarını önüne eğip utançtan yüzlerinin kıpkırmızı kesilmeleri çok samimiydi.

Sahi sevgi neydi? Gerçek sevgi yüzüne bakınca utançtan kızaran yüzler, heyecandan titreyen ellerdi, sevgi küçük bedenlerde kocaman yüreklerdi…

Öğretmenliğimin ilk yılını doldurdum şükür…

Çiçeği burnunda “Zeynep Öğretmen” Ankara’da şimdi ve seneye benim okulum kapanacak öğrenci azlığından dolayı. Geçenlerde Milli Eğitim’den aradılar hocam yeni okulunuz belli oldu dediler: GÖKÇEDERE İLKOKULU 🙂 Rüyamın diğer yarısı da böylelikle gerçekleşmiş oldu…

Allah herkese, her şeyin en HAYIRLISINI nasip etsin inşallah. Yeni öğrenciler, yeni hayatlar… Öğretmenlik söylenildiği gibi kutsal meslek. Memiş hocalar, Cabbar hocalar Zeynep öğretmenlerin hayatına dokunacak ki, çiçeği burnunda Zeynep öğretmen de başkalarının hayatlarına dokunabilsin.

Hayatıma yön veren, güzelleştiren, doğru yolu gösteren tüm hocalarıma sevgiler, saygılar, hürmetler…

Ellerinizden öperim.

(21.7.2015)

Zeynep PETEK

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

  1. Omer Akbulut dedi ki:

    Bir solukta okudum Tebrikler Zeynep Öğretmen Dokuz yıl önce kaleme alınmış bir anılar yazısı.
    İşte ideal öğretmen böyle olmalı.
    Zeynep Öğretmen ayrica hemşeriyiz de. Gümüşhane Torul. Allaha emanet olun

    1. Zeynep PETEK YAZICI dedi ki:

      Güzel düşünceleriniz için çok teşekkür ederim sayın hocam. Hemşeri olmamız ayrıca mutlu etti beni..(Gümüşhane Kelkitliyiz biz de) Sizlerin izinden gidebilirsek ne mutlu bize…