Narsisizm veya kendini beğenmişlik, kişinin kendisine tapması, kabaca tabirle kişinin kendisine âşık olması olarak tanımlanan bir terimdir. Günümüzde, gerek bireysel ilişkilerimizde ve aile hayatımızda, gerekse çalıştığımız kurum ve kuruluşlarda bu tavrın çok daha fazla gözlenir hale gelmesi ve manevi anlamda çok fazla travmalara sebep olması nedeniyle bu haftaki yazımızı bu konuya ayırdık. Önce narsist bir kişinin genel karakter özelliklerinden bahseden bir tanımlamayı aktarmak istiyorum;
Bu kişiler her şeyi bildiklerine inandıkları için kimseye ihtiyaç duymazlar, toplantılarda sadece kendileri konuşur ve diğerleri dinlerler, çünkü diğerlerinin fikirlerinin kendininkilerden üstün ya da değerli olma ihtimali yoktur. Karşıdakiler sadece kendisini dinlemek ve onaylamak üzere orada bulunuyorlardır.
Başkalarının ne hissettiği onlar için önemsizdir. Ben merkezci düşünürler ve asla empati yapmazlar. Aldıkları kararların başkalarını ne derece etkileyeceği onlar için önemsizdir.
Başarı ve yeteneklerini fazlasıyla abartırlar. Çünkü onlar çok farklı ve özel yaratılmış, adeta insanlığa hediye edilmiş, seçilmiş kişilerdir. Başarı ve güce taparlar ve bunun için hem kendilerini hem de kurumlarını riske atmaktan çekinmezler.
Eleştirilmeye hiç gelemez ve eleştirenlere karşı da aşırı öfke gösterir, hatta bir gün hesabını sormak üzere kin tutarlar. Kendilerini eleştiren kişiler onun kıymetini bilmeyen, kötü niyetli ve derinlemesine düşünemeyen ahmaklardır.
Kendi çıkarları için başkalarını kullanmak adeta onların işidir. Kullandıkları kişiyle işleri bitince de ona sırtlarını döner, vefasızca uzaklaşırlar. Vefasızlık ve nankörlüğü adeta ikinci bir deri gibi üzerlerinde taşırlar.
Bu kişiler insana asla değer vermezler. Elde edilen her başarı sadece kendi eserleridir. Bu başarılara katkıda bulunanlar da ancak onun sayesinde işin ucundan tutmuşlardır. O olmadan diğerleri bir hiçtir. Her türlü başarı sadece onun öngörüsü, önsezileri, zekâsı ve stratejileri ile kazanılmıştır. Ancak kendisi gibi çok özel kişiler onu anlayabilirler bu yüzden.
Bu tarz insanlar devamlı olarak takdir edilme, itibar görme arayışında olup iltifat dilenciliği yaparlar. Övgü ile beslenir, ayrıcalıklı davranılmayı, kayırılmayı hak olarak görürler.
Kendini beğenmiş kişilerin temel amaçları kendilerine bir hayran kitlesi oluşturmak olup, muhataplarını hayranları arasına dâhil ettikten sonra da değersizleştirme yoluna giderler, artık o kişiye ne iltifat eder ne de hatırını sorarlar. Amaç yeni hayranlar yaratmaktır çünkü.
Başkalarını kıskanırlar ve başkalarının da kendilerini kıskandığına inanarak güvensiz bir hayat yaşarlar. Başkalarının açıklarını bulmak ve onlara buralardan yüklenmek temel mücadele araçlarıdır. Bulduklarında da onları harcamak, yok etmek için ellerinden geleni yaparlar.
Fikir danışmayı ve yardım talep etmeyi zül addederler. Diğerlerinin kaç kuruşluk aklı ve tecrübesi vardır ki zaten, onlardan bir şey istensin. Onlar her şeyi en iyi bilen olduklarına göre, fikir sormak ve yardım istemek için herhangi bir neden yoktur.
Bu kişiler kurdukları sosyal ilişkileri, ne kadar değerli olduklarını anlatmak ve kanıtlamak için kullanırlar. Kendilerini birlikte oldukları kurum ve kişilere bir ödül olarak görürler.
Aileleri de dâhil olmak üzere çevrelerindeki herkes onlara hizmet için vardır ve onun ihtiyaçlarını karşılayabildikleri ölçüde değerlidirler ancak.
Narsistler bulundukları kurumun imkânlarını kendi egolarını beslemek ve güçlerini geliştirerek kendilerine hizmet için kullandıklarından, kalıcı, verimliliğe dönük ve olumlu bir kurum kültürü de oluşturamazlar. Zaman içerisinde onların şişmiş, büyümüş egoları kurumsallaşmanın önündeki en büyük engel haline gelir.
Yukarıdaki tanımlamaları yaptıktan sonra bir öneride bulunmak istiyorum. Şöyle elimize iki adet narsisizm aynası alıp birini kendimize diğerini de sırayla etrafımızdakilere tutmaya ne dersiniz.
Kendimize tuttuğumuz aynada eğer yukarıda sayılan özellikleri çok sayıda görüyor ve tespit ediyorsak vay halimize. Derhal samimi bir tövbe edip, büyüklüğün gerçek sahibi önünde secdeye kapanıp, gözyaşlarıyla acziyete ve abdiyete rücû etmemiz gerekmektedir. Zira, gurur ve kibir Allah’ın (cc) hasmıdır. Gizli şirke giden yollar buradan geçer, bu belaya tutulan iblis ebediyen lanetlenmiştir çünkü. Allah hepimizi muhafaza buyursun.
Etrafımıza tuttuğumuz diğer aynaya da her seviyeden, bilhassa yukarılardan çok fazla sayıda takılan olacaktır eminim. Bunun tedavi yolu da herhalde ve her koşulda, “padişahım çok yaşa” tarzı ve tavrı yerine, “mağrurlanma padişahım senden büyük Allah (cc) var” gerçeğini çekinmeden, korkmadan, hak namına benimsemekten ve hatırlatmaktan geçiyor kanımca.
Acı olan şudur ki, maalesef mevcut nesil bu belâya az ya da çok bulaşmış durumdadır. Her birimizde bunun izleri bulunmaktadır. Bize düşen ise bir yandan kendimizi ve çevremizdekileri rehabilite etmeye çalışırken, diğer yandan da bilhassa yeni neslin, yavrularımızın “narsist” yetişmesine, acımasız, merhametsiz, kibirli, kendini beğenmiş zavallılar olmalarına engel olmaya çalışmaktır. Yaşadığımız şu çağda ve ortamda bu büyük tehlikenin evlâtlarımızı ve gençlerimizi çepeçevre kuşattığını görüyorum ve bu beni geleceğimiz konusunda çok ciddi endişelere sevk ediyor.