1968 Yılında Sivas’ta doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Sivas’ta tamamladı. 1991 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1993-1997 yılları arasında İngiltere Nottingham Üniversitesi’nde Bilim Doktorası yaptı. 1998 den bu yana S.Ü. Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak çalışmakta olup Selçuklu Tıp Fakültesi’nde Kurucu Başhekimlik ve Dekanlık görevinde, daha sonra da Selçuk Üniversitesi Rektör Yardımcılığı görevlerinde bulundu.
Haziran 2012-2018 yılları arasında Hâkimiyet Gazetesi’nde haftalık köşe yazıları yazdı. Haziran 2014 de “Ne Zaman Kaybettik” isimli ilk, Ocak 2015 te “Kendi Şah’ına Şah Çekenler” isimli ikinci kitabı, Ekim 2016 da ise "Vav Misali" isimli ilk şiir kitabı, Şubat 2019 da “Bir Ömre Kaç Şiir Sığar” isimli ikinci şiir kitabı basıldı.
Yabancı dili İngilizce olup, evli ve üç çocuk babasıdır.
e-posta:akkarabulut@yahoo.com
Adriyatiğin İncisi Karadağ ve Ohrid’i ile meşhur Arnavutluk
Anasayfa»Eğitim»Adriyatiğin İncisi Karadağ ve Ohrid’i ile meşhur Arnavutluk
Balkan gezimizin dördüncü gününde 2006 yılında bağımsızlığına kavuşmuş olan, Avrupa’nın resmi olarak tanınmış olan en genç devleti Karadağ’a ulaştık. Buradaki ilk durağımız fiyortları ile meşhur, ortaçağdan kalan çok güzel bir sahil kasabası olan Kotor. İlk olarak Eski Şehir-Kale olarak tanınan merkezi ziyaret ediyoruz. Burada Silah Meydanı, Saat Kulesi, Utanç Sütunu, Aziz Trifun Katedrali, Zanaatçılar Sokağı, Nehir Kapısı gibi yerleri gezip daracık sokaklarda ortaçağ havasını biraz içimize çektikten sonra güzel bir vejeteryan pizza molası verip daha sonra muhteşem sahilleri ile nam yapmış, Balkanların en ünlü tatil merkezlerinden Budva’ya doğru yola çıkıyoruz.
Budva Eski Şehir Merkezi (Stari Grad) ve kalesi, muhteşem St. Stefan adası ile hakikaten görülmesi gereken bir yer. Özellikle bu adadan bahsedecek olursak zamanında balıkçıların yerleşim yeri olarak kullanılan ada sonradan kamulaştırılarak turizme kazandırılmış. Hele gün batımında harika bir manzara ortaya çıkıyor.
Gezimizin bir başka durağı ise Arnavutluk idi. Çok uzun yıllar Enver Hoca isimli diktatör tarafından yönetilen, insanlık tarihinde kendisini ateist olarak tanımlayan ilk devlet olarak karşımıza çıkıyor. Komünizmin tüm yönleriyle hayata geçirildiği, kişisel mülkiyet hakkının olmadığı, her şeyin devlete ait olduğu, tek tip insan, tek tip hayatın yıllarca dayatıldığı bahtsız bir ülke. Burada ilk durağımız 435 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalmış ve stratejik olarak balkanların en önemli şehirlerinden biri olan İşkodra. Arnavutluk’ta Osmanlıdan kalma tarih adeta yok edilmiş, tümüyle hafızalardan silinmek istenmiş gibi duruyor. Neredeyse hiçbir yerde beş asırlık bir tarihin izlerine rastlayamıyorsunuz.
Şimdiki Arnavutluk toprakları on dördüncü yüzyıldan sonra Osmanlı İmparatorluğu idaresine girmiş ve 1912’ye kadar bu durum devam etmiş. Yaklaşık beş asırlık Osmanlı döneminde bölgede camiler inşa edilmiş. Osmanlı yönetimi çekildikten sonra, Arnavutluğa 1944’te Enver Hoca ile komünizm gelmesinden Osmanlı camilerin % 95’i tamamen yıkılmış ve yok edilmiş, kalanları ise kamulaştırılmış. Arnavutluk’ta 1991 senesinde komünist hükümet yıkıldıktan sonra harabeye dönen camiler Türkiye’den destek ve restore beklemektedir örneğin İşkodra‘daki Kurşunlu camii gibi. Ve yok edilen camiler ise yeniden inşa beklemekte örneğin Tiran‘daki Süleyman Paşa Camii. 1968’den önce Arnavutluk’ta binden fazla tarihi Osmanlı cami bulunurken, komünizm dönemden sonra sadece 20-30 civarında resmi cami ve mescit kalmış. Ne kadar hazin, insanlık adına ne kadar esef ve hüzün verici bir durum.
Ertesi gün Arnavutluk’un başkenti Tiran’a ulaşıyoruz. Tiran’da Osmanlı’dan kalma ve yıkılmayan tek eser Hacı Ethem Bey Camii. Saat kulesi, Parlamento Binası, Rahibe Teresa Heykeli ve İskender Bey Meydanı görülmeye değer yerler arasında. Sonra temelini o zamanlar Başbakan olan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın attığı ve açılışını bir önceki Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün yaptığı 10000 kişinin aynı anda ibadet edebildiği Türkiye Diyanet vakfı tarafından yaptırılan Tiran Merkez Camisini görünce içimiz bir kez daha ferahlıyor. Olmamız gereken her yerdeyiz hamdolsun diyor ve oradan ayrılıyoruz.
Bir sonraki durağımız incileri ile meşhur, kendisi de bizim sahil kasabalarını andıran dokusuyla ve insanı saran sıcaklığıyla Ohrid oluyor. Bu şirin kasabada ilk karşımıza çıkan yer bir buluşma noktası da olan Çınar Meydanı. Meydanın hemen kenarında Türklerin işlettiği kafeterya ve restoranlar var ve sıcak, köpüklü bir Türk Kahvesi imdadımıza yetişiyor, memleketimize gelmiş gibi hissediyoruz. Ohrid gölünden çıkan bir balığın pullarının işlemden geçirilmesi ile yapılan ve sırrını sadece iki ailenin bildiği dünyaca ünlü Ohrid İncisi hakikaten görülmeye değer güzellikte takıların ceplerimizdeki ağırlığı azaltmasına yardımcı oluyor. Burada bu işi yapan aileler Türk kökenli ve Türkçemizi de gayet güzel konuşuyorlar, unutmamışlar. Gruptaki neredeyse tüm hanımlar burayı beklemişler gibiydi. Bolca elma ve demleme çay eşliğinde alışverişimizi tamamlıyoruz.
Burada Ali Paşa Camii, Aya Sofya Katedrali, Antik Tiyatro, restore edilmiş Ohrid evleri ve sokakları, Aziz Panteleimon Manastırı görülmeye değer mekânlar. Kısa bir turdan sonra Ohrid Gölü’nde gün batımında harika bir tekne turu ile Ohrid’i daha geniş bir açıdan görme fırsatı da buluyoruz. Sonrasında Makedon Gecesine (halk oyunları ve yerel müzikler eşliğinde) katılarak oldukça büyük porsiyonlu köftelerin ikram edildiği akşam yemeği ile balkanlarda bir günü daha nihayete erdiriyoruz.