Kölelik, bedensel olarak bir insanın kendini efendisine adaması, onun dünyasında yaşaması demekti. Ancak her şey gibi kölelik de biçim ve içerik olarak değişti. Böylelikle ortadan kalktığı sanılan kölelik, mutasyona uğrayarak bedenden zihne evrildi. Artık insanlar zihnen köleleştiriliyor. Kölenin en bariz belirtisi efendisinin dediğini yapması, onun istediği şekle bürünmesi, onun doğrusunu kendi doğrusu, yanlışını kendi yanlışı addetmesidir. Sorgulamasını ve en önemlisi de iradesini kaybetmiştir, efendisinde yok olmuştur adeta.
Çağdaş kölelikle klasik kölelik arasında yani bedensel kölelikle zihinsel kölelikle arasında en temel fark, klasik kölenin köle olduğunu bilmesidir. Bugünkü kölelikte ise köle olmadığına inandırılmış kölelik sistemi işlemektedir. Dünün kölesi efendisinin istediği şekilde giyiniyor, yiyor ve içiyordu. Onun gezdiği yeri geziyor, onun güldüğüne gülüyor, onun müsaade ettiği kadar dinleniyordu. Bugünün kölesi ise küresel sermayenin dediği şekilde giyiniyor, yiyor ve içiyor (öyle ki doktorlar, insanlara su için diye tavsiye etmek zorunda kalıyor). Örneğin çok çeşitli gömleğin olduğu sanılıyor ama aslında modanın müsaade ettiği iki-üç çeşit gömleğin olduğu nedense görünemiyor. Nereyi nasıl gezmek gerektiğinin kılavuzu yayınlanıyor. Komik ne demek, şaka ne demek yani neye nasıl gülmemiz gerektiği adeta öğretiliyor artık.
İşin hem en ilginç yanı hem de en zor yanı bu köleye özgür olduğu öğretilmiş olmasıdır ve bu durum sürekli pekiştiriliyor. Bu durum elbette çocukluktan itibaren başlayan ritüellerle gerçekleşiyor. Ritüelin en yaygın halini ise eğitim sisteminde görüyoruz. Günde milyonlarca çocuk belli saatte kalkıyor, belli saatte okula gidiyor, orada belirlenmiş dersleri belirlenmiş kişilerden öğreniyor ve belirli saatte evine geliyor. Evinde belirlenmiş filmleri seyrediyor ve belirli saatte uyuyor. Bu durum tam 12 yıl boyunca sürekli tekrarlanıyor. Bu 12 yıl süresince kölelik sistemi özgürlük adıyla öğretiliyor, hedef olarak konuyor.
İşte bu çağdaş köleye içinde bulunduğu vahim durum anlatılamıyor. Çünkü artık içinde bulunduğu durumun güçlü savunucu olmuştur. Sadece savunmuyor, bunu hemen her yerde övüyor, propagandasını yapıyor. Sanılanın aksine medyadaki reklamların asıl hedef kitlesi, o ürünü satın alacaklar değil, satın almış olanlardır. Çünkü reklamın amacı o ürünü satın almış olanlara reklam yaptırmaktır. Eğitimin amacı da kendisine 12 yıl boyunca gelenleri eğitmek değil, onun toplumun geri kalanını eğitmesini sağlamaktır. Bugün de olan budur, son yüzyıllarda da olan budur. Batının kırılma noktası olan Aydınlanma döneminde ve halen aydınlanmadan kasıt, kültürel ve dini olandan uzaklaşmaktır. Bu da o günden beri okullar eliyle yapılmaktadır. İşte bu modern insan, aydınlaştıkça köleleşmektedir, yani kültüründen, geleneklerinden ve tasavvurundan uzaklaştıkça köleleşmektedir.
“Seni her şeyin mümkün olduğu bir yere götüreceğim” adlı bir roman okumuştum bir zamanlar. Küresel sermayenin güdümündeki modernizmin insana ne yaptığı, insanı nasıl köle yaptığı, bu romanda anlatılanlarla aynı. Orada belirtildiği gibi “kargaşa iyidir”, çünkü köleyi özgür kılar. Zira kargaşa da birine attığınız bir tekme arada kaynar ama size abartarak sonrasında anlatacağınız bir anı, belki, bir yiğitlik bırakır. İşte bu özgürlüktür (!). Tıpkı eğitim sürecinde bize bu türden bahsedilen özgürlük gibi.