Türkçe gibi oldukça zengin, Adriyatik’ten Çin’e kadar geniş bir coğrafyada kullanılan dilimiz yıllardır maalesef işgal altında.
Önceleri günde üç yüz kelime konuşuyoruz diyerek komik bir rakamdan şikâyetçiydik…
Şimdilerde o da kalmadı…
Yapay bir dünyada gibiyiz. Dilimiz de yapay, tavırlarımız da yapay maalesef.
Gençleri suçluyor, dilimizi onların berbat ettiğini söylüyor suçu onlara atıyor rahatlıyorduk önceleri.
Şimdi bakıyoruz da, orta yaş insanlar da atlamış gidiyor yapaylıklar trenine…
Şu tuhaf örneklere bakar mısınız?
Güzel olan bir şeye biri ”efsane” mi dedi yaşımıza başımıza bakmadan ergen gibi hemen biz de;
“Efsane oldu, efso oldu.” Diyoruz.
Bir konu hakkında fikir mi beyan edeceğiz;
“Bilmem ne olmak bunu gerektirir.”
Herhangi bir şeyi tavsiye mi edeceğiz;
“Bunu yapmayan da ne bileyim?”
Birine iltifat mı edeceğiz?
“Ya senin o gülüşün?”
Birine sen de yap mı diyeceğiz?
“Yapıştır.”
Bir şey mi ikram edeceğiz?
“Götür, göm.”
Gibi yeni yetme laflarla dilimiz, belleğimiz, konuşma kültürümüz heba olup gidiyor.
Ne dur diyebiliyoruz bu gidişata ne elimizden bi’şey geliyor.
Latin harflerine geçerken kökünden kesilmiş bir hâl alan dilimize şimdi de kibrit suyu dökmek için canhıraş bir şekilde gayret ediyoruz.
Dilimizi “ergenceye” çevirmek için sanki bir yerlerden emir almış gibiyiz.
Bu tuhaf gidişat nereye götürecek ki bizi?
Sadece yukarıda saydıklarım değil ki…
Kız çocuğuna “prenses, kraliçe” demekle neyi murat etmiş olabilir ki Türk insanı?
Erkek çocuğuna “paşam” derler, niye?
Annesi çocuğuna ”annem” der, babası ”babam” der… O senin evladın kardeşim!
Sen ona oğlum, kızım, yavrum, kuzum dersin, başka güzel sıfatlar da yakıştırırsın da, annem babam ne demek?
Bunları bir yere kadar anlayalım diyeceğim de olmuyor, sizi bilmem benim havsalam almıyor…
Babişko, annişko, tatlış, göbüş, köpüş, kankiş, kuziş, şaşkaloz, şapşik gibi daha sayamadığım günlük hayatta gayet sıradan bir şekilde dilimize sinsice sokulan sıfatlar, maymuna çevrilen kelimeler var.
Kuzen diye uyduruk bir kelime icat edildi.
Kuzen ne?
Dayıoğlu mu, emmioğlu mu, halaoğlu mu, teyzeoğlu mu hangisi?
Dilimizi ne diye asıl mecraından çıkarıyorsunuz? Çok mu zor eskiyi yaşatmak?
Neden her kayığa biniyoruz? Suda mı boğulduk sanki?
Bizler kimiz peki? Bunca oyuna alet olan bizler?
Dilimizi diri tutarak üç kıtaya hükmetmiş bir milletin çocukları şimdilerde dedesiyle, dedesini bırak babasıyla anlaşamaması sizin de zorunuza gitmiyor mu?
Bize yazık değil mi? Dilimize yazık değil mi?
Bizi kim ayakta tutacak dilimiz sağlam kalmazsa?
Emineana desin çocuk neden “babaanne” diyor ki?
Ayşeana desin çocuk neden “anneanne” dedirtiyoruz ki?
Size de saçma gelmiyor mu anneanne-babaanne gibi uydurukça şeyler?
Yenilikçi olacakmışız.
Canı cehenneme dilimizi maymun ettikten sonraki yenilikçiliğin…