eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Parçalı Bulutlu
29°C
Ankara
29°C
Parçalı Bulutlu
Çarşamba Hafif Yağmurlu
28°C
Perşembe Parçalı Bulutlu
29°C
Cuma Parçalı Bulutlu
30°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
28°C

Dr. Hasan YILDIZ

1967 yılında doğdu. 1990 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. 1998 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslâm Bilimleri Anabilim Dalında, 2005 yılında Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Eğitim Yönetimi ve Denetimi Bilim Dalında yüksek lisans eğitimlerini tamamladı. 2017 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Eğitimi bölümünde “Dârü’l-hilâfeti’l-aliyye Medresesinde Eğitim ve Öğretim” isimli teziyle doktorasını tamamladı. Osmanlı eğitim tarihi alanında çalışmalar yapan yazarın, “Osmanlı Eğitim Modernleşmesinde Dârü’l-hilâfeti’l-Aliyye Medresesi” isimli eseri ile ulusal ve uluslararası hakemli dergilerde yayınlanmış pek çok makalesi bulunmaktadır.

    Kökü Kudüs’te Gövdesi İstanbul’da Bir Çınar! 

    DERSAÂDET YAZILARI-47 

    Kudüs’süz ve İstanbul’suz aşk yoktur…. 
    Geçmiş zamanla kol kola akıp gidiyor şimdiki zaman, 
    Nuri PAKDİL 

    Yıl 1914  

    Balkan Harbi nedeniyle büyük toprak kayıpları ve büyük göç dalgası yaşamış olan Osmanlı Devleti, daha büyük bir soruna çözüm aramakla meşgul. “İlim müminin yitik malıdır” düsturunu yaşatmak ve medreselerdeki eğitimi daha üst düzeye çıkarmak için; son bir hamle yapabilmenin çabası içerisine girilmiş. 

    Onca sıkıntının içerisinde maarif davası en önemli iş olarak gündemin ilk sıralarında. Eğitimin yeniden eski şanlı günlerindeki gibi ayağa kaldırılması, medreseye; gıpta edildiği dönemdeki ruhun üflenmesi amacıyla yoğun çalışmalar başlatılır. 

    Önce İstanbul, ardından Anadolu. “İstanbul ayağa kalkarsa Anadolu’ya umut olur, Anadolu koşar” hakikatinden hareketle İstanbul’daki medreselerin yeniden yapılandırılmasına; Orhan Gazi’nin Miladi 1330 senesinde İznik’te kurmuş olduğu ilk medreseye üflenen 6 asırlık asil ruhun arayışına girişilmiştir. 

    Yıl 1915 

    İstanbul’daki medreseler için gerçekleştirilen bir dizi yapısal düzenlemenin ardından, medresenin dizleri üzerine doğrulduğunun görülmesi üzerine, gözler Anadolu’ya çevrilir. Aslında Anadolu, gözlerini İstanbul’a çevirmiş; “sıra ne zaman bize gelecek” diyerek hasretle bakıyor; medreseye üflenecek nefesi bekliyordu. İstanbul’da yeniden canlandırılan Dârü’l-Hilâfeti’l-Aliyye Medresesi’nin birer şubesi olmak üzere; sırasıyla Konya, Bursa, Eskişehir, Uşak ve Manisa’da yeni medreseler açılıyor, diğer şehir merkezleri ise sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlardı.   

    Ve Kudüs.   

    Anadolu’nun ayrılmaz parçası; dünya tarihinin kadim şehirlerinden biri, belki de ilki, ilk kıblegâh. Osmanlı Coğrafyasında emperyalist ve işgalci güçlere karşı, cephede verilen mücadeleyle eş zamanlı olarak ilim cephesinin tahkimi için Konya, Bursa, Eskişehir, Uşak ve Manisa ile birlikte Kudüs de kervana katılan şehirlerimizden. Medeniyetlerin ve farklı din ve kültürlerin beşiği Kudüs,  Dersaadet’in vekâletini üstlenir ve Selahaddin Eyyûbî’nin mirası olan 9 asırlık Külliye’nin ihya edilişine ve ilk kuruluşundaki heyecanıyla asli görevine rücu edişine tanıklık eder.  

    Tam bir asır önce “Selahaddin Eyyûbî Külliye-i İslâmiyyesi”  adıyla uluslararası bir medresenin yükselişine şahit olur İslam coğrafyası. Şahitlikle kalmaz medreseye tuğla olur, harç olur, can olur ve canını verir. 

    4. Ordu Kumandanı olarak Filistin bölgesinde bulunan Cemal Paşa İslam topraklarının savunması için stratejiler belirlerken, İstanbul’a Şeyhülislamlık Makamına bir telgraf çekerek: “Vaktiyle Selahaddîn Eyyûbî tarafından medrese ittihâz olunmuş iken, Fransız misyonerlerinin eline geçmiş olan Kudüs’deki müessesenin Medrese-i Külliye-i İslâmiyye haline dönüştürülmesi” yönündeki talebini iletir. İlan edilmiş olan Cihad-ı Ekber’in mühim bir cephesini teşkil eden maarif cephesi göz ardı edilmemiştir. Fransız misyonerlerinin istila ettiği maarif cephesi kurtarılmalıdır. İstanbul bu talebe duyarsız kalamaz ve kısa bir süre içerisinde Kudüs-ü Şerif’te her yönüyle mükemmel bir medresenin kuruluş çalışmalarına başlanır. Önce medresenin tesisi, idaresi ve programlarının seçimi için bilgili bir müdür arayışına girilir. Suriye, Beyrut ve Halep vilayetlerine telgraflar çekilerek bahse konu görevi ifâ edecek vasıfta bilgili ve tecrübeli bir müdür arandığı belirtilerek teklifler alınır. Suriye Vilayeti Evkaf Müdürlüğü görevini yürüten Cemil Bey bu göreve layık görülerek tayin edilmesiyle çalışmalara başlanır. 

    Selahaddîn Eyyûbî Külliye-i İslâmiyyesi, topluma yön verecek lider bireyler yetiştirmek amacıyla, ilkokuldan sonra başlayan ve  yüksek eğitimi de içine alan 10 yıllık bir eğitim sürecine sahiptir.  Uluslararası niteliğe sahip medresenin ders programında Doğu Dilleri kapsamında Farsça, Urduca ve Tatarca; Batı dilleri kapsamında ise Almanca, Fransızca, İngilizce ve Rusça dilleri yer almaktadır. Geniş bir dil yelpazesinin medrese müfredatına dâhil edilmesi, hem batı hem de doğuyla bağı bulunan Osmanlı Devleti’nin, bu dillerin kullanıldığı topluluklarla ve bu dillerde yazılmış eserlerle sağlıklı iletişim kurması amaçlanmaktadır. Medreseye başlayan her bir öğrenci Türkçe ve Arapça dışında en az bir doğu ve bir batı dilinin eğitimini alarak medreseden mezun olacaktır. 

    Eğitim dili Arapça olan medresenin birinci sınıfına her yıl 100 öğrenci kabul edilmekte; bu öğrencilerin 10’u Kudüs Sancağından, 50’si Osmanlı Devletinin diğer sancak ve vilayetlerinden, 40’ı ise Osmanlı’nın hakimiyeti dışında kalan İslam beldelerinden alınmaktadır. Osmanlı coğrafyası dışındaki İslam Dünyasına tahsis edilen kırk öğrenci kontenjanının dördü Mısır’a, ikisi Sudan ve Habeş’e, ikisi Trablusgarb ve Bingazi’ye, birer adedi Tunus, Cezayir, Fas ve Güney Afrika’ya, üçü Cava ve Filipin’e, üçü Çin ve Kaşgar’a, beşi Hindistan’a, ikisi Afganistan’a, biri Belücistan’a, ikisi İran’a, altısı Türkistan’a (Buhara, Hive, Taşkent, Semerkant ve havalisine), altısı Kafkasya, Astrahan, Kazan, Kırım ve Polonya’ya tahsis edilmiştir. 

    Genel bir tasnifle 17 ayrı kayıt bölgesinden öğrenci kabul eden  Selahaddin-i Eyyûbî Külliye-i İslâmiyyesi için, Osmanlı İmparatorluğu’nun ulaştığı en geniş coğrafi alan ile bu alanın dışında kalan Müslümanların yaşadığı hinterlanda  hitap eden bir kayıt alanı oluşturulmuştur. Belirlenen hinterlandın İslam aleminin sahipsiz kalan coğrafyalarından oluşması dikkat çekmektedir. Osmanlı Devletinin ölüm-kalım mücadelesi verdiği ve tarih sahnesini terk etmesine ramak kaldığı bir dönemde bir taraftan yedi düvele karşı cephelerde göğüs göğüse muharebe sürdürülürken, diğer yandan İslam Coğrafyasına sahip çıkma refleksiyle ilim cephesini de tahkim etme çabası içerisine girilmiştir. Bu çaba, genetik mirasın dışavurumu olsa gerektir. Kıtalararası vizyona sahip bir kayıt-kabul alanı ihdas edilmesi; içinde bulunulan dönem itibariyle eşi benzeri bulunmayan fevkalade önemli bir uygulamadır.    

    Yıl 1917 

    Aralık ayının başında İngilizlerin Kudüs’ü işgali ile birlikte, İslam Coğrafyasının yetim evlatlarını bağrına basan Selahaddin Eyyûbî Külliye-i İslâmiyye Medresesi de artık yetim kalmıştır. Kudüs yetim kalmış; İstanbul’undan ayrı düşmüştür. 

    Ancak tohum atılmış, takdir Allah’a bırakılmıştır.  

    Yıl 2010 

    1915 yılında Kudüs’te atılan tohum İstanbul’da sürgün verir. Aradan geçen koca bir asır, atılan tohumun çimlenmesine ve filiz vermesine yetmiştir. Uluslararası Fatih Sultan Mehmet Anadolu İmam Hatip Lisesi, İstanbul’un kalbi Fatih’te tam bir asır önceki misyonu tamamlamak üzere;  İslam Coğrafyasının kayıp ve yetim evlatlarına sahip çıkmak için boy verir. Genetik miras neşvünemâ bulur. Yitik coğrafyamızın yetim evlatlarına kucak açar, kol kanat gerer. Tıpkı 1873 yılında Osmanlı topraklarının yetim evlatlarına sahip çıkmak için kurulmuş olan Dârüşşafaka-ı İslâmiyye Mektebi gibi. Tarihsel bir tevâfuk sonucu tam 137 yıl aradan sonra aynı binada aynı amacı gerçekleştirmek üzere eğitim faaliyetine başlanır.      

    1915 yılında Kudüs’te gerçekleştirilmiş olan çağrı yinelenir; İslam Coğrafyasının yitik evlatlarına haber salınır.  Asya, Avrupa ve Afrika kıtasından 36 ülke bu davete icabet eder. Başta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olmak üzere Rusya Federasyonu (Balkarya, İnguşetya, Dağıstan), Ürdün, Kazakistan, Kırgızistan, Doğu Türkistan, Gürcistan, Moğolistan. Karadağ, Kosova, Sırbistan, Yunanistan, Arnavutluk, Makedonya, Benin, Burkina Faso, Cezayir, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Fas, Fildişi Sahilleri, Gine Konakri, Gine Bissau, Kamerun, Liberya, Madagaskar, Malavi, Mali, Mozambik, Nijer, Senegal, Somali, Siero Lone, Sudan, Togo, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Uganda’dan pek çok öğrenci İstanbul’da; nâm-ı diğer Pâyitaht’ta yekvücut olur.  

    Hedef aynıdır; her açıdan birikimli bireyler yetiştirmek ve Müslüman kültürlerin kaynaşmasına küçük de olsa katkı sağlamak. Öğrenciler aynı mekânı paylaşmanın yanında tüm hayatı paylaşarak birlikte barış içinde yaşamayı öğrenecekler, İslâm Ümmetinin birliğine ve beraberliğine katkı sağlayacak faaliyetlerin öncüleri olacaklardır.  

    Selâhaddin Eyyûbi’nin Kudüs’ünden İstanbul’un Fatih’ine tevârüs eden ilmî miras, ilk kuruluştaki heyecan ve umutla Uluslararası Fatih Sultan Mehmet Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin mihmandarlığında kutlu yolculuğuna devam etmektedir.   

     Yiğit düştüğü yerden kalkacak, kutlu sefer devam edecektir.  

    Dr. Hasan YILDIZ 

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.