eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak

Burhanettin KAPUSUZOĞLU

1972 yılında Yozgat'ta doğdu. Yozgat Lisesi'nden sonra Kayseri Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde mezun oldu. Eserlerinden bazıları: Bozoknağme, Seferberlik Mahşeri, Toprağa Can Ektiler, Böyle Dedi Yozgat, Yozgat'ın Üć Sırlısı, Yozgat'ta Zaman, Yozgat Medreseleri Tekke ve Zaviyeleri, Sarı Saltık Makamları, Mir'ât-ı Muhabbet-Hicran-zede Manzumeler, Îşaretler, Âkif Bey-Şâir ve Mütefekkir...

    Gençliğe Hitabe

    Yolun Töresi Dikkatli Olmayı Amirdir!

    Kendi gökkubbemiz altında, medeniyete ruh üfleyen asâlet ve muhabbet nizamında, esasları incelikle tespit ve teyit edilmiş varoluş safahatının her hâl ve şartta adı, temiz fıtratın kıyama durduğu “insan”lıktır. Fütüvvet mülkünde yer edinmiş akleden kalp sahibi her fert, velev ki yaşını eskitip gençliğinin kemâl çağına varmış da olsa, sahip olduğu ahlâkî değerlerle taçlı genç bir inanç eri olmak durumundadır. Vakıa bu, ömrün bahar mevsiminde “Dost”un marifet ve hikmet pusulası ile vuslat limanına doğru usulünce kulaç atmanın devletli ve bahtlısı bir civanmert için hakkı verilmiş hayatın anlamıdır. Bahadır ve gazanfer için mevzu, aynı zamanda mevzidir de. Bu sûrete akseden sîret, mânâ ehlinin can-beraberi olmanın tecellîsi sonucu Hak’la “bir” eden ruhî ve ahlâkî mehabettir. İşbu makamda aczi müdrik olarak, sadece tecrübenin kararınca paylaşılmasından ibaret olan her söz, aklımıza ve gönlümüze ışıklar salsın diyedir. Şöyle ki:

    Yolun başındasın, daha genç yaşındasın. Mâzi sende saklı, hâl sana bağlı, istikbal sana emanet. Selâmetin için Kudreti Sonsuz Yaratıcı ve Son Elçi En Yüce Dost’a aşkla tâbi ol. İman ahlâkını azık edip Yolunca yürü. Sırrında sadık, ahdinde sabit ol. Varlığın, kâinatın kitabını oku. Eşyanın hakikatine nüfuz etmeye çalış. Aklını kullan ki üstüne pislik atılmasın.

    Tertemiz ol. Can gözün ve can kulağın açık olsun. Gönlün, hikmet ehli ariflere düşsün. Hayatına anlam kat. Her şeyin bir sonu vardır, hesabını buna göre yap. Önce düşün ondan sonra az konuş. Aceleci olma. Akleden bir kalp sahibi olarak ideal insan olma hedefine hakikatle yürü. Zamanını sakın israf etme.

    Bil ki insan, iki âlem arasında marifetle ve hikmetle hakikate yürüyen bir sırdır! Bedeni ile dünyaya bağlı, ruhu ile semâya kanatlıdır. İşte bu dosdoğru çizgi üzerinde hikmet, insana dengeyi öğretir. İlim, aklın nurudur; irfan ise kalbin feyzi. İlim ile neyin doğru olduğunu öğrenirsin, irfan ile neyin hikmet olduğunu sezersin. Her bilen irfan sahibi değildir; lâkin her irfan sahibi, ilmin kemâline ermiş kişidir.

    Nefsine mağrur olma. Sabahı görmeden geceyi kucaklama. Unutma ki her doğan gün, ömür defterinden bir sayfayı eksiltir. Kendine yazık edenin düşmana ihtiyacı yoktur. Kalbine merhamet, sözüne letafet, fikrine adalet, diline hikmet ve gözüne hayâ tam yerleştirmedikçe sana aşağıyı fısıldayan nefsin esaretinden kurtulamazsın.

    Dost meclislerinde az konuş, çok dinle. Her söz altın değildir; lâkin her sükût da cevherdir. Ehlidil olan kelâmını tartar, boş lafla zaman harcamaz. Zira ömür, sayılı nefeslerden ibarettir ve her nefes ya dua ya deva ya da bir vebal olur.

    Dünya/lık, sana kendini verir; fakat aklını başından alır. Akıllı olan, aldığını kesesine koyar, kalbine değil. Farkına varmazsan verilen, esasında kaybettiğindir. Sarfettiğine âgâh olmazsan kaybettiğinde kaybolur yok olur gidersin. Nasıl geldiğine, nereye konulduğuna ve nereye verildiğine iyi bak. Zenginlikte sadeliği yakala, az çok demeden toklukta ebedîliğe köprü kur. Varlıkla övünme, yoklukla sarsılma. Zira Allah katında değerin, cebindeki ile değil, kalbindeki ile ölçülür.

    Dünya, sana ne verirse versin, bir gün senden her şeyi geri alacaktır. Geriye yalnızca niyetin, amel defterin ve ardında bıraktıkların kalacaktır. O hâlde her işte ölçülü ol, her sözde hakikati gözet, her hâlde Hakk’ı unutma. Çünkü en büyük nasip, O’nu unutmamış olarak bu âlemden göçebilmektir.

    Şunu İyi Bil!

    İç âlemi ihyâ için; emanet, sıyanet, sıddıkiyet, uhuvvet, sadakat şartlarına her an riayet şarttır. Mürüvvetin gereği, Hakk’ın hatırını gözetmek, mütevazı olmak, birbirini sevmek, hoş görmek, saygılı olmak, düşmanlığı terk etmek, hatalardan kaçınmak, eziyeti unutmak, sadece gözden değil gönülden ırak olana da yaklaşmak, eziyet edene iyilik etmek ve haksızlık yapanın özrünü kabul etmektir. Mürüvvetli olmak; mert, cömert, lütufkâr, vefakâr, dertlinin derdi ile dertlenen, yük alan, yük olmayan, kazandığının helâl olduğundan emin, dert bölüşen, sıkıntı gideren, aklı selim, gönlü halîm, ilim ve irfan ehli, anlayışlı, kabiliyetli, muhabbetli bir şanlı delikanlı olmaktır.

    Bu itibarla sana lâzım olan;

    Belâdan sakınmak için kendisini Hak’tan uzaklaştıran kişilerle ünsiyet kurmamak, kötü arkadaştan uzak durmaktır. Aile, toplum/millet, töre, vatan, devlet, meşruiyet, adalet, meşveret/şûra, muhafaza/güvenlik, sıhhat, eğitim, bayındırlık ve her alanda hizmet ederken; siyasette, riyasette, devlette istikamet ehli olmaktır. İnançları koruyan, zulme ve haksızlığa karşı duran, nefsini terbiye eden, ilim yolunda çalışan, iyilik yapan, iyilikleri arttırıp hayırda yarışan has kulların can-beraberi olmaktır. Husumeti terk etmek, kötülüğe iyilikle karşılık vermek ve dövünmemek için övülmekten huzursuz olmaktır. Gönül fethetmek, bilinme derdi taşımamak, bilmek için çabalamak, şöhretten sakınmak ve gizli hazineye mâlik olmanın ağırlığı ile sükûtî olmaktır. Nefsini başkasına tercih etmemek, beşerin süflî hazlarına boyun eğmemektir.

    Cennete giden yolda değil Allah’a giden yolda, türlü kötülüklerden ve yüzkarası kusurlardan temizlenmektir. İnsanlara hizmetten geri durmamaktır. Eziyete uğrasa bile eskiden dostluk yaptığının ayıbını örtmek, sırrını saçmamaktır. Açıkta da gizlide de kabahate karşı temkinli davranıp yapmamaktır.

    Yaradılanı, milletini ve akrabalarını sevmek, yardım ederken ayrım yapmadan merhamet göstermek, kusurları örtmek, hileden uzak durmak, hilekârdan nefret etmek, bağışlayıcı olmak, iyilik/hayır yolunda eziyete katlanmak, hasat umuduyla ekmek ve insanlardan beklenti içinde olmamaktır. Ahde vefâ göstermek, daima şükretmek, yardım isteyeni geri çevirmemek, insanlara eziyet etmekten kaçınmak, bol bol ikramda bulunmak, sevgi ve merhametini hayvanlardan dahi esirgememektir. İradesine hâkim yiğitlikle; göründüğü gibi olmak, olduğu gibi görünmek ve göründüğünden daha iyi olmaktır.

    İnsanların kötülüklerinden bahsetmemek, kusur ve hataları dedikodu konusu yapmamak ve insanların arasını bozmamaktır. İnsanların ve toplumun ıslâhı için duâ etmek, şer’î hükümlere açıkça/hadsizce/hayâsızca muhalefet eden müfsit dışında kimseyi günahından dolayı ayıplamamaktır. Tevazu göstermektir. Hoş görmek, hor görmemektir. Hatır saymaktır. Gönül almak, âh almamaktır.

    “İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır!” buyruğunu tatbik etmektir. Vakıf şuuruyla hareket etmek, fakir fukarayı ve garip gurebayı gözetmektir. Düşküne el uzatmak, dertliye çare bulmak, bunalmış olanın nâra düşmesine engel olmaktır. Diğergâm olmak, insan hak ve hürriyetini hürmete lâyık görmek, kadir bilmek, hiçbir çıkar/menfaat beklentisi içinde olmadan başkasını düşünmek, kendini hep bir sonraki yerine koymak, muhtaca yardım etmek, başkalarının sıkıntılarına çare sunmaktır. İşte bu ahvâl şeraitle Hızır’a yoldaş, Hak Erenleri’ne haldaş olmaktır.  

    Ey Marifet Madenin Mürüvvetli Fikir İşçisi!

    Sen, zihin berraklığına, fikir derinliğine ve gönül aydınlığına talip bir izcisin. Bil ki iyi eğitim yalnızca meslek, unvan ve geçim kapısı temin etmek için alınmaz. Kendini tanımanı, kâinatı okumanı ve Yaradan’ın sanatına şahitlik etmeni sağlamanı da amaçlar. Unutma ki bilgi, ruhu tek başına doyurmaz. Onu hikmetle pişirip, irfanla tatlandırmadıkça, kalbine huzur erişmez. Çok bilen değil, bildiğini idrak eden ve bildiği ile hâllenen kıymetlidir. Gençliğin heyecanı köpüren bir ırmak gibidir fakat her ırmak, yatağını bulmazsa taşar, taşınca yıkar. Nefsini tanı ki coşmadan akabilesin. Söylediğin kadar nasıl söylediğin de mühimdir. Zira hikmet, üslupta gizlidir. Hayatının baharında ekeceğin her tohum, yarının meyvesidir. Geçici hırslar uğruna kalıcı değerlerini yitirme. Şan, şöhret, mal ve makam, gölgedir, güneş batınca yok olurlar. Lâkin yaptığın iyilik ve bıraktığın iz ebedîdir. Yatağına kırgın akan ırmak olma ki hatırın şen, ömrün gülşen olsun.

    Gönül dilimiz Türkçe’yi iyi öğren, lügatlarla ahbap ol, kelimeleri doğru ve yerinde kullan. Düşünme kabiliyetin bildiğin kelimelerin sayışıncadır. Hikmet ehli bilgeler ne de güzel söylerler: “Kamus, namustur.” Cedlerin mağfiret ikliminin esintisi olan “eskimez yazı”yı bir hocadan talim et. Sular seller gibi oku ve yazabil. Yabancı dil öğren. Kütüphaneler sığınağın olsun. Sürekli oku, öğren ve kendini yenile. Geniş kültürlü ol. Sonra bir alanda derinleş. İyi yazabilme yeteneğini geliştirmek için edebiyat klasiklerini ve kaynak eserleri oku, üstatları dikkate al. Gelen/ekli ol. Bilgiye anlam katarak hikmetle mezcet ki bilgelik doğsun. Çok çalış ve hep üret. Bir işin bitince hemen diğerine başla. Dünyayı takip et. Ufkun geniş olsun.

    Vazgeçmeden önce bir daha dene. Hiç pes etme. Sabırlı, kararlı, güzel ahlâklı ve yüksek karakterli ol. Arkadaşını iyilerden seç. İyilik yap. İyiliği çoğaltmak için çalış. Kötülüğe hasım ol. Mütevazı ol. Kibirden sakın. Arsızdan, uğursuzdan, nursuzdan uzak dur. Beklentisiz ol ve hemen küsme.  Saçıp savurma. Cimri olma. Öfkene hâkim ol. Arsıza, uğursuza, nursuza, hırsıza yaklaşma bile. Harbî ve hasbî ol. Hesabî olandan aman ha dost tutma; çıkarını gözetip yakınlaşan soysuzdur, öte dur. Gerici yobazdan da ilerici yobazdan da kaç. Yol arkadaşını yolda bulduğuna değişme. Vefadan ayrılma. Her anlatılana inanma. Sana laf getiren, götürür de, unutma. Söz verince tut. Kimsenin yaptığı yanına kalmaz, hiç aklından çıkarma.

    Darlığın kaderin değildir, inan ki güzel günler seninledir. Gayreti elden koma. Bulanlar arayanlardır çünkü. Rızkını helâlde ara. Harama dönüp bakma bile. Büyüğüne saygılı, küçüğüne sevgili ol. Bilerek gönül kırma. Unutma ki hayat, kırdığın bir kalbe mutlaka yolunu düşürür.  Yarının büyüğü olacağını bilerek ata hakkı gözet. Anan ve baban en büyük saadetin ve bereketindir. İkram etmekten keyif al. Harcama yapmadan fayda ve gereklilik hesabı yap. Hayırda yarış. Ciddi ve muhabbetli ol ki mehabetin artsın. Değerlerine sahip çık. Değerlilerine saygılı ol. Varsın âlem kötü olsun; sen iyi ol ve insan kal. Kıtalar dolaşan Ebucehil’in postunu serip oturduğu meydanlar; samimiyetsizlik ve vefasızlık katranı dökülüp kirletilse de hakikat yolcusu olduğunu hatırından çıkarmadan yürümeye gayret et ve temiz kalmak için diren.

    Yardımcı oldukların, elinden tuttukların, iyilik ettiklerin, sorunlarını çözdüklerin zarar verirse, canını yakarsa; işte o zaman, hayat yorar, saçını ağartır, belini büker! İçindeki ses ise; “Çektiklerimi çektirmezsen ve bana da hallerini göstermezsen razı olmam!” der durur! Vakıa, ne denilebilir bu iç sızısına, çeken bilir. Dert sahibini yaksa da aldırmamalı gene de! Unutmamalı ki âh oku menziline varır, Hak yerini bulur. Varsın hesap edilmesin: Selânik dönmesinden bin beter aptallar değil, Abdallar’dır yarına kalacaklar, geleceğe doğacaklar.  Münafık, çektirdiğinden fazlasını başında bulur! Ezeli Kudret, onu yedi sokak süprüntüsünden beter hâle getirir! Ariflerin dediği gibi: Sen sonunu seyret!

    Şayet hırsına köle olup kul hakkı mı yedin, içindeki yezidi hortlatıp insanlığı hiçe mi saydın, bilerek zarar mı verdin, önümden çekilsin deyip can mı yaktın, seni ne tekke temizler ne de Mekke; herkesin seyredeceği ve yedi sokak süprüntüsünden beter olacağın günü bekle o zaman! Hafizanallah!

    Hak katında hatırının, halk içinde itibarının olmasını istiyorsan gönlüne muhabbet fidanları dikip gözyaşınla sulamaya bak. Böylece yetiştirdiklerinin hasadının mehabet harmanından taştığını görürsün. Gözüne ve özüne sahip ol ki sözünün ömrü uzun olsun.

    Zamana Düşülmüş Notlar!

    İnsan, kerimdir ve haysiyet, onsuz olunmaz bir karardadır. Kendine yakışanı olduğu gibi yakışmayanı da vardır. Bu bakımdan, pişman olmamak için düşmana karşı daimî bir teyakkuz hâlinde ve mânâ nöbetinde bulunmak durumundadır.

    Müslümanlık yani insanlık; ahlâklı olmak, ilim/bilim yolunda sürekli okumak, temizlenmek, temizlemek, çalışmak, yenilenmek ve üretmektir. Bâhusus; zarif, anlayışlı, cömert ve sır saklayıcı/ağzı sıkı adam olmaktır. Kalp, zihin, beden, dil, göz, kulak, çevre, her şey ve her yerde temizlik farzdır!

    Bu zindeliğin lâzımesi olarak insan için utanmamaktan, yüze gülüp arkadan iş çevirmekten, engel gördüğünü hesap yapıp gözden düşürmekten, şahsiyetsizlikten, samimiyetsizlikten, sinsilikten, kifayetsiz muhterislikten, müfsit münafıklıktan, iyiliğini gördüğünün canını yakmaktan daha utanç verici bir şey yoktur!

    Aman ha şâhım! Dikkatin ve rikkatin dağılmasın. Taşra düşüp köhne izbeliklere yönelip dağıtmayasın, âkıbetini karartmayasın. Nüfûzu nazar sahibi olup unutmayasın!

    Allah aklını kullanmayıp düşünmeyenleri, haddi aşıp şımaranları, kötülük yapanları, haksızlık yapanları, nankörleri, isyan edenleri, tembelleri, cimrileri, kâfirleri, hâinleri, zalimleri ve temiz olmayanları sevmez! Haset, kibir ve yalan, kişinin insanlıktan azline ve rahmet harîminden sürgün edilmesine sebep olur. Yol çetindir, ihmali ve ihlali kaldırmaz. Defterin beyaz sayfası senindir. Yazılan da sendendir. Onun için Allah’a havale edilen değil, Allah’a emanet edilen olmaya bakmalı.

    Binlerle yılın tecrübesidir: Dünya ateşinde aklını demlersen bilgi, sabırla derdini demlersen çare, gönlünü demlersen irfan, ruhunu demlersen aşk olur. Ateş temizleyicidir. Pişmanlık ateşinde yanıp gözyaşınla yıkanınca tertemiz olursun. Temizlenmeyi ebedî âlemin ateşine bırakma aman! 

    Kiminlesin ona bak. İnsanın kan bağı olmasa da can bağı olan dostu olmalıdır. Bazen öyle olur ki yalnızlık hayırdır. Bir ârife: “Dünyada en büyük zorluk nedir?” diye sormuşlar. O da: “İnsan içinde insana hasret kalmaktır!” demiş. Allah; içi dışından ayrı, yeteneksiz, muhteris, hesapçı, ahlâka yabancı, yetişkin ve ehil olana hasım, tertipçi, geri kalsın ki önüme geçmesin diyecek kadar kötü, sadece yoluna bakan yolsuz, ruhunu şeytana kiralamış sapkın ve Müslüman mahallesindeki müfsitten korusun!

    Âkıl ol da ibret alan ol, ibret alınan olma. Bilgi haznende bulunsun: Hazreti Musa Aleyhisselâm zamanının dikkat çeken figürüdür Bel‘am b. Bâûrâ! Bel’am’ın şahsında, Hak ve hakikati gördükten sonra onu bırakıp şeytanın peşine düşenin kötü durumu ifade edilir. Bel’am, kibir ve dünyevî arzular sebebiyle sapıklığa düşenlerin rol modelidir!

    Pusulasını çıkarına/hesabına sabitlemiş, omurgasını aldırmış ve sadece kibrine tapan kifayetsiz, rahmeti giderir! Kifayetsiz, kibirden yaptığı ihanet putunun önünde tapınırken münafıklık yaftasını da boynunda taşır! Hesap etmediği bir anda hesapçılığın ve ahlâklıya düşmanlığın sonu geliverir! Kendi putunu yedikçe âleme destan olur maskaralığı! Onun için Ârifler der ya hani: Sen sonunu seyret!

    Hem madden hem de mânen darlığa ve zorluğa düşmemek için sürekli, düzenli ve planlı çalış. Çalış ki maddî olarak darlık buhranına düşüp kıvranma, başkasının eline bakıp kahrolma. Dâhi hekim ve filozof İbn-i Sina’ya: “Dünyada devası olmayan dert var mı?” diye sormuşlar. İbn-i Sina şu müthiş cevabı vermiş: “Devası olmayan dert, iyinin kötüye muhtaç olmasıdır!” Allah iyilerle karşılaştırsın, karşımıza mayası temizleri çıkarsın; sütsüzleri, müfsitleri, münkirleri, hesapçıları, kibirlileri yolumuzdan uzaklaştırsın; çıkarı gereği Müselman mahallesinde eğleşen çift dinli ve çatal dilli mel’unların tuzaklarını başlarına yıksın! Hesabîliği meslek etmiş, hasbîliğe hasım olmuş, ehile tuzak kurup ayağını kaydırmaya çalışmış, hasetliğe ve müfsitliğe alışmış ve omurgasını aldırmış kişinin çift dinli ve çift kimlikli olduğu şüphe götürmez! Allah, böylesi bir şerirden Müslümanı ve insanlığı muhafaza eylesin!

    Hânım Hey!

    Gayret hayırla sonuçlanır, beklenen başarıyı getirir. Gerisine aldırma. İnsanlar ne zaman arkanızdan konuşmaya başlar biliyor musunuz? Bilginiz ve yüksek karakteriniz karşısında ezilip seviyenizin yakınına bile yaklaşamadıklarında, erdeminizle ve çok büyük gayretinizle sahip olduklarınıza ulaşamadıklarında, adamlık kendilerini yorduğu için adamlıktan rahatsız olduklarında, ilkelerinizden taviz vermeden yaptıklarınızı yapamayıp tabiî ki başarısız olduklarında!

    En büyük sevap; sürekli kitap okumak, düşünmek, çok çalışmak, iyiliği yaymak, hayırda yarışmak, temizliğe dikkat etmek, ahlâklı olmak, gerici ve ilerici yobazdan kaçmak ve samimiyetsiz, vefasız, hesapçı haşerattan uzak durmaktır.

    İyilerden olmaya, iyilik etmeye ve hayırda yarışmaya bakmalı. Hayat, yükümlülüktür. İnsan, yaptıklarından değil yapması gerektiği hâlde yapmadıklarından da sorulacaktır!

    Eldekiler tükenir gider, gönüldekiler bākî kalır. Gönülden düşeni ise ya yel ya sel ya da el alır, parçası bile bulunmaz! Bil ki gelecek sensin. Ona göre güzel gör ve güzel eyle. Gönlü güzel olanın gönlünde ol. Akıllı insan ne olacağım diyendir.

    Hak saklasın! Hidayeti kararan doğruyu yanlıştan ayıramaz. Çıkarına tapan, ahlâka yabancı, entrikayı meslek edinen ve maskesini sürekli değiştirebilen bahtsız; insanlıktan süresiz istifa ettiği için ebedi mel’un yezit’ten bin beterdir!

    Hüseyin’e ağlayıp, Yezit’le iş tutan aşağı tabakanın sefiline dönüp bakma bile. Bak görürsün, o pespaye, bugünü kurtardım zanneder lâkin çok geçmeden onu da bir kurt alır! Sen yolunca yürü! Hayatın ve selâmetin için iyiyi hırpalama, iyiliği örseleme yeter! Ayağın yere bassın! Kimseden bir şey isteme. Kimseden bir şey bekleme. Kimseden bir şey umma. Kimseye güvenme. Kimseye sırtını dönme. Kimsenin ayağına gitme. Kimseye sırrını verme. Kimseye derdini söyleme. Allah yâr’dır gayrısı hâr!

    Hayatta dikkat, temkin ve tedbir şarttır. İyilik ettiğinin şerrinden sakın. Ola ki bir Şam Şeytanının gadrine uğrayıp çektiklerin ayağına bağ olmasın. Biliyorsun ki, Yûsuf’un düştüğü kuyu ve atıldığı zindan, ikbâl ve imkân yolunun başı idi.

    İnsan izzet sahibidir, çektiğini de çektireni de unut(a)maz elbette. Vakıa kurt yattığı yuvayı, tuttuğu dağı, dolaştığı yaylağı, baktığı tepeyi, oturduğu kayayı, pusuya düştüğü ovayı, yediği ayazı ve göreceği hesabı unutmazmış! Yedi yıl da geçse aradan, alacağını alırmış. Hesabı görünce bir tepeye çıkıp: “Tüh acele mi ettim acaba?” diye hayıflanırmış!” Buna da tamam. Lâkin sen intikam derdine düşme. Zemherinin vozuladığı zamanda Hakk’a havele etmeyi de düşün. Hiç merak etme. İlâhî adalet daha dünyada çıkarmaya başlıyor. Bu sözlerin sahibi senin geçtiğin yoldan ve duraklardan geçti. Gençlik bir kitaptı okuduk, bir defterdi yazdık ve bitirdik. Nasıl okuduk, nasıl yazdık? İşte orası puslu! Geçen geçti! Oğuz saflığı ile aldandıklarıma, adam sanıp kandıklarıma yanmıyorum bile. Çünkü değmiyor. Şu var ki; benim için geldi geçti. Zarar kastı ile gül bile atanı, feleğin oku deldi geçti.

    Söz Temsili Deyip Söze Mim Koymak!

    Maariften ve marifetten bir sestir kıssa ile yani hikâye ederek anlatma. Akılda kalır, gönülde yer eder bu usûlün hâsılası. Söz temsili deyip söze yol vermek eskilerin eskimeyen tarzıdır. İşbu sebeple vaktiyle, yol büyüğü bir ariften dinlediğim bir kıssa düştü gönlümüze. Tam da yerinde, muazzez Mekke’nin tevhîd nuru ile mübârek Medine’nin muhabbet teknesinde yoğrulan, kalbi zikre âşık, idraki fikre müştak bütün genç hakikat yolcularına arz etmiş olayım. Ömür demini aldığında, eski harmanlar savrulurken, pişman olunmaması için, lâfı gezdirmeden, ariflerin sohbet meclislerinde anlatılan bir Nasreddin Hoca kıssası ile az söyleyelim de çok anlaşılsın:

    Günün birinde, bilgemiz Nasreddin Hoca, gündüz işlerini görür ve gün akşama yaslandığında evinin yolunu tutar. Hürmetle karşılanmanın, mükellef sofranın ve muhabbetli sohbetin hayâliyle geldiği saadetli? hanesinin kapısını çalar. Çalması ile kapının açılması bir olur.

    Kapıdan girer girmez, olan olur ve hürmeti, sofrayı ve muhabbeti eşikte bırakmak durumunda kalır. Hatun kişi, nereden ne estirirse konuşur da konuşur çünkü.

    Neyse ki, mütevazı da olsa Hocanın önüne bir sofra konulur. Sofradan sonra sohbetin kapısını biraz aralayacak olur, ama nafile. Evdeki, kaba boydan savurmaktadır. Hoca merhum, çile çıkarmaya devam eder de eder.

    Başı yastıkla, gözü uyku ile pek ahbaplığı olmayan Hoca, istirahate çekilir. Fakat güneyin taşını kuzeye, kuzeyin taşını güneye çeker. Vakit ilerler ve gün sabaha döner.

    Kuşluk zamanı sofra hazırlanır ve Hoca sabah çorbasını içer. Hatun kişi ise akşamdan kalan yarım faslı tamamlamak için hemen işine koyulur ve Hocanın başının etini yemeye devam eder: “Falanın konağı var, filanın hanı var, filancada küp küp altın var. Filancaların tepesinden yağmur niyetine altın yağıyor. Ya bizde öyle mi? Şu desti dolusu bile altınımız yok! Oy çileli başım!” diyerek dövünür.

    Hoca ne yapsın, ne etsin! Bu ne yaman derttir! Kadıncağız konuştukça duvarlar üstüne üstüne gelmeye başlar. Nihayet: “Yeter! Şerrine lânet, yeter!” deyip, her nasılsa celâllenir. Kapının ardında bardaklıkta duran destiyi alır ve evden kendini dışarı zor atar. 

    Doğruca çeşmeye gider ve destiyi doldurur. Çarşıda pazarda: “Akıl satıyoruuum! Akıl satıyoruuum!” diye avazı çıktığı kadar bağırmaya başlar.

    Hocayı her gören ve duyan da: “Bunda bir iş var ama hadi hayırlısı!” deyip sadece olanları takip eder.

    Olacak ya, devrin Selçuklu Sultanı da artık ne işten geliyorsa, oradan geçmektedir. İyilerden bildiği, iyi tanıdığı Hocanın çarşıda: “Akıl satıyorum!” diye bağırmasını duyar. Koca Sultan: “Var bunda bir iş. Çağırın şu Hocayı!” deyip buyruk verir.

    Muhafızlar derhal gidip Hocayı Sultanın huzuruna getirirler. Hoca, hürmetle Sultanı selâmlar.

    Sultan: “Hocam hayırdır! Bu ne hâl!” deyip merakını gidermek ister.

    Hoca, tebessüm ederek: “Akıl satıyorum Sultanım!” diye karşılık verir.

    Sultan: “İyi öyleyse, benden iyi müşteri mi bulacaksın, bana sat!” der cömertçe.

    Hoca: “Satarım tabiî ki. Doldurun şu destiyi altınla o vakit!” der.

    Sultanın işareti ile Hocanın destisi altınla doldurulur.

    Desti dolunca Hoca: “Sultanım! Sen sen ol! Yaptığın işin, sonunu iyi düşün!” deyip müsaade ister ve huzurdan ayrılır.

    Sultanın önceleri canı sıkılır, bir basit cümleye bir desti altın gitti diye. Fakat düşündükçe: “Hoca boş adam değildir, kesin hikmeti vardır!” demeye başlar.

    Sarayın da yolunu tutarlar.

    Hocanın sözü Sultanın aklına takılır. Etrafı ile ilgiyi keser: “Allah Allah! Sen sen ol! Yaptığın işin, sonunu iyi düşün! Ne demek acaba?” diye hafiften söylenmeye başlar.

    Bu hâlde saraya gelir. Karşılanır. Has Oda’ya makamına geçer. Berberi çağırır. Yerine oturur. Bir taraftan da Hocanın sözü dilindedir.

    Berber gelir. Aynayı Sultanın karşısına koyar ve önlüğünü bağlar. Usturayı hazırlar. Sultan da etrafına ilgisiz bir hâlde Hocanın sözünü tekrar etmektedir: “Sen sen ol! Yaptığın işin, sonunu iyi düşün!”

    Berber, usturayı hazırlarken Sultanın sözünü duyar: “Eyvah! Sultan, yaptığın işin sonunu iyi düşün diyor. Vaziyetten haberi var, şimdi bittim, boynum gitti!” diye söylenir. Heyecana kapılır. Beti benzi atar. Eli titremeye başlar.

    Sultan gene, Hocanın: “Sen sen ol! Yaptığın işin, sonunu iyi düşün!” sözünü hafif yollu söylerken berberin hâlini fark eder. Belli ki bir iş vardır. Şüphelenir. Hışımla tıraş önlüğünü çıkarır ve “Bre bu ne iştir!” diye gürler.

    Berber, hemen Sultanın ayaklarına kapanır: “Aman Sultanım! Benim bir suçum yok. Hak bilir bî-günahım. Lâkin vezirle filanca bey, beni tehdit ettiler. Tıraş sırasında Sultana sûikast yapacaksın. Yoksa sen düşün dediler. Vaziyet bu Sultanım!” deyip her bir şeyi bir bir anlatır.

    İş ortaya çıkar. Sultan, dünya misafirliğini tamamlamaktan son anda kurtulur.

    Tahkikattan sonra derhal gereği yapılır. Vezirle suç ortağı beyin hakkından gelinip yolcu edilir! Berber de affedilir, fakat saraydan gönderilir.

    Sultan, şükürcelik kurbanlar kestirir. Nihayet Hocanın sözü aklına düşer: “Hocam, o altınlar sana helâl olsun. Hayatımı kurtardın!” deyip gıyabında teşekkürler eder!

    Bu arada Hoca da elinde altın dolu desti ile evine gelir. İçeri girer girmez, destiyi hatun kişinin kafasına aşk eder. Kadıncağız neye uğradığını şaşırır. Desti kırılınca başından yağmur gibi altın yağar. Sevinecek mi kafasında parçalanan desti yüzünden öfkesi mi kabaracak bilemez!

    Hoca: “Gördün ya hatun kişi. Senin de başından yağmur gibi altın yağıyor işte. Her bir şeyin bedeli var ama. Bak kafan yarıldı!” deyip gülmeye başlar.

    Ya Erenler. İşte böyle. Hikmetin kuşattığı mevzu da mevzi de budur kul için: “Sen sen ol! Yaptığın işin, sonunu iyi düşün!”

    İşte Böyle Azizim!

    Sözlerimin sonunda malumu ilâm etmek pahasına bir kez daha ifade etmek istiyorum! Hayat, dünyâ-âhiret dengesini gözeterek, sevk ve idâre edebilme gayretinin adıdır. Bu denge ve gayret; çalışmadan isteyen, gaflette debelenen, bencilliğin girdâbında kıvranan, sürekli şikâyet eden, şükür nedir bilmeyen, doymayan, kendisi dışında var olanı yok sayan, makamı ve mansıbı kendine hak gören, mansıba şımarıp başı dönen, sonradan görmeliğe nutuklar çektiren ve kibirden yanına yaklaşılmayan zamanenin, arınmaya niyetlendiği takdirde sığınacağı en emin limandır.

    Mesele, insan olarak ve insan kalarak var olma dâvâsıdır. Var olmak; Mâverâünnehir Ulularının saçtığı ışıkla, tüm bu sayılmaya çalışılan hasletlerle erebilmektir. Ehlisünnete aidiyet, Ehlibeyt’e tâbiyet ve tasavvufla safiyettir. Hak Teâlâ; ariflerin “Mânâ ehliyle otur ki nâil-i ihsân-ı atâ ve fetâ olasın!” tembihini unutturmadan, fütüvvet saadetine nâil eylesin ve yolunca yürütsün. Son sözüm şudur: Kendine “ne olacağım?” diye değil, “neye hizmet edeceğim?” diye sor. Zira insanı yücelten makamı değil, maksadıdır. Hayat, af dilemek ve hizmet etmek için verilmiş bir mühlettir. Bu zamanda Hakk’a vuslat için tek yol açıktır: O da insanlığa hizmet yoludur. Selâm ile yürü, selâmet bulasın!

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.