Almanlar ile ikili ilişkilerimiz yüzyıllara dayansa da işbirliklerimiz 19. asırda yoğunlaşmaya başlar. Öncelikli işbirlikleri askeri alanda başlamış. Son yüz elli senede pek çok Alman uzman ülkemize gelmiş/getirilmiştir. Başta askeri ve bilim sahası olmak üzere getirilen Alman uzmanların bilgi ve görüşlerinden çeşitli derecelerde yararlanılmıştır.
Alman askeri uzmanlar ülkemizde gelerek, askeri alanda eğitimlerimize destek vermişler. Hatta bir ara pek yaygın kullanılan ‘’ordu millet’’ sloganı da 19. asırda ülkemize gelen bir Alman askeri uzmandan miras kalmıştır. Askeri işbirlikleri bazı savaşlarda Alman komutanlara ordumuzda komutanlıklar verilmesine kadar ileri gitmiştir. Çanakkale ve muhtelif cephelerde olduğu gibi… Hatta askeri işbirliği çerçevesinde 1960 yılı darbesine kadar ordunun en küçük askeri birlik yapılanması olan manga düzenindeki asker sayısı Alman sistemi esas alınarak on dört kişi olarak tertip edilmekteydi. O tarihten sonra Amerikan sistemine, on bir kişilik asker sayısı olan manga düzenine geçilmiştir.
Şimdi size ülkemizde görev yapmış Alman mütehassıslar arasında yer alan bir isimden söz edeceğim. Bu isim çok zengin bir alan bilgisi, görüş ve birikimi ile ülkemize farklı bir cepheden katkıda bulunan Jupp Derwal. Hizmetleri kendi dönemiyle de sınırlı kalmamış Derwal’in. Yetiştirdiği futbolcular ve kendisi futbolumuza yeni bir anlayış kazandırmış. Kazandırdığı yeni bilgi ve anlayış ile iz bırakan bir futbol adamı olmuş. Futboldan da öteye başka pek çok alanlara sirayet edecek şekilde ülkemizde bir zihniyet devrimine öncülük etmiştir.
Jupp Derwal, 10 mart 1927 yılında Almanya’da doğmuş. Hayatının büyük kısmını futbol antrenörlüğü ile geçirmiş. Ülkesinde milli futbol takımının başına geçmiş ve pek çok uluslararası başarılara imza atmış. 1984 yılında ülkesinin futbol takımındaki görevini bıraktıktan sonra aynı sene Galatasaray’da futbol hocalığına başlamış. 4 yıl boyunca Galatasaray’da hocalık yapan Derwal Türkiye’ de de pek çok uluslararası başarıya imza atmış. 2 bin yılında Kopenhag’da oynanan Galatasaray-Arsenal UEFA kupasının finaline giden yolun taşlarını bir bir döşemiş. Bilgi, anlayış, zihniyet olarak bu yolun alt yapısını hazırlayan gerçek isim olmuştur. Futboldan başlayarak pek çok alana yayılan bir şekilde ‘’hayaldi gerçek oldu’’ sözünün futbol üzerinden milletimizce hayata geçirilmesine bilgi ve deneyimleriyle öncülük etmiş. Bu zihniyet devrimi futbolla sınırlı kalmamış başka alanlarda da milletimize ilham kaynağı teşkil etmiştir. Bilinç altına ‘’bir şey dünyada yapıldıysa biz de yaparız’’ sloganı onunla daha da kuvvetlenerek hayat alanı bulmuş. Daha sonra milletimiz bu sloganı revize ederek, ‘’bir şey gerekiyorsa biz yaparız’’ haline büründürmüştür. Onun sağladığı motivasyona bilgiyi yüklemek desek de, küllenen millet dinamizmimizin üzerini üflemek olarak da özetleyebiliriz.
Hasılı Derwal futbol sahasında bir mektep olmuş. Geride, yetiştirdiği Mustafa Denizli ve Fatih Terim gibi pek çok futbolcu talebeler bırakmış. Mirası futboldan başlayarak hayatımızın her alanına yansıyan bir mahiyet kazanmıştır. Jupp Derwal, bilgiye sisteme ve metoda dayalı futboluyla pek güzel anıları geride bırakarak 26 Haziran 2007 de aramızdan ayrılmış. Oluşturduğu futbol teknik direktörlüğü modeliyle ülkemizde adını tarihe altın harflerle yazdırmış. Hizmetleriyle pek güzel bir şekilde arkasından yad edilmeyi hak etmiş. Eserleri kendisinden sonra da yaşamaya devam etmiştir. O hocaların hocası ve bir futbol filozofu olarak bu ülkede anılmaya devam edecekti. Derwal’in en büyük mirasını en zorlu şartlarda, en dar imkânlarla iş üretmeyi başarmak olarak belirtebiliriz. Kendisi başarılı olmanın mazeret üretmekten daha önce geldiğine inanmış. Etrafındaki herkese öğrettiği ilk kural, başarmak için imkân ve şartlara bakmamak gerektiği hususu olmuştur. Futboldaki temel düsturunu inanmak ve inandığı yolda yürümek olarak kısaca özetleyebiliriz. Türkiye’de ondan kalan en büyük çalışma mirası; bir işi sıfırdan alarak en yükseğe çıkarabilmeyi, centilmenlik kuralları, çalışma ve bilgiyle nasıl başarılacağını tatbiki olarak göstermek olmuştur diyebiliriz. Peki ben neden bir futbol ve Derwal yazısı yazdım?
1985 yılı idi. Galatasaray, Avrupa kupaları ikinci tur maçında bir Alman takımı ile eşleşmiş. Uerdingen ile Almanya’da 23 ekim 1985’te yaptığı ilk maçı 2-0 kaybetmişti. Bu maç sonunda Derwal’in gazetelere yansıyan demeci benim hafızama kazındı: ‘’Uerdingen’e İstanbul’u dar edeceğim.’’ Bu söz alışılmışın dışında bir özgüven ve sosyolojiyi harekete geçiren bir zihin inşa ediyordu. Maçın rövanşında 5 kasım 1985’te Galatasaray Uerdingen ile İstanbul’da 1-1 berabere kalarak elenecekti. Galatasaray, Uerdingen’i İstanbul’da yenemese de zihinlerde Avrupa’ya karşı olan ‘’yenilmezlik’’ bariyerini yıkmıştı. Böylelikle bilgi, çalışma ve azmetmeye dayalı o bakış ve üslup hakim bir kültür ve anlayış olarak kazanç hanesine yazılmış bir miras olarak kalacaktı. Savunmada değil, oyun kurucu şekilde maça çıkan, oynatmayarak değil, bilakis kafalarda strateji kurup sahaya yansıttığı oyunla maça çıkan bir Galatasaray, oyuncu, yönetici, seyirci olarak yeni bir ruha bezenmişti artık. Özal merhumun Türk dinamizmini ‘’dışa açılma’’ olarak hayata geçirme çabalarıyla, Derwal’in futbolda ortaya koyduğu bilgiye, bilime ve insana odaklı, atak tavır endeksli zihniyet devrimi aynı döneme denk gelmiş. Cemiyetimizde meydana gelen özgüven ve sinerjiyi besleyen bir çarpan etkisi yaratmıştır Derwal’in çabaları.
Sonraki yıllarda yetiştirmesi olan Mustafa Denizli 3-0’lık Nöchetel yenilgisinden sonra ‘’Benim takımım Nöchetel’i eleyecek güçtedir’’ diye demeç vererek oyuncularını son derece yüksek bir motivasyona tabi tutacaktı. Ve gerçekten de sonraki maçta rakibini farklı yenerek(5-0) eleyecekti. Hatta Mustafa Denizli sonraki yıllarda milli takımın başına gelince takımın yenmesi gereken ayak bağlarından birisinin de ‘’içimizdeki İrlandalılar’’ olduğunu bize öğreten felsefenin sahibi olacaktı. Anlaşılıyordu ki bir maçı ya da bir işi önce kafada bitirmek gerekiyordu. Hani Dostoyevski: ‘’Bir kitap yazdım. Bir tek oturup yazması kaldı.’’ Demişti. Demek ki meseleyi, bir işi öncelikle kafada bitirmek gerekiyordu. Önce o işi zihin olarak bitirecek bir motivasyona, bilgiye, mücadele azmine kendimizi inandırmak gerekiyordu. Yıllar yılı ‘’Avrupa Avrupa duy sesimizi’’ savunma refleksli sloganla Avrupa’ya seslenen vatandaşlarımız Derwal ile birlikte anlayış değiştirdi. O tarihten sonra insanımız atak olmayı, kendine güvenmeyi, rakip ile dişe dişe mücadele etmeyi, bilgisini ve becerisini sahaya yansıtarak, rakiplerinden üstün ve üstünlük psikoloji ile karşılarına çıkmayı öğrendi.
Bu yazının başlığını aslında futbol üzerinden bir devrin anatomisi olarak koyduk. Ancak asıl anlatmak istediğimiz futbol üzerinden cemiyetimizde meydana gelen zihniyet devrimi idi. Onun için zihniyet devrimi olarak konuyu işledik. Jupp Derwal sayesinde bir devrin anatomisini, bir devrim anatomisi şeklinde anlatmaya imkân bulmuş olduk. Jupp Derwal’in toprağı bol olsun.
Memiş OKUYUCU
Şehir ve Kültür Sayı:106