eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Parçalı Bulutlu
22°C
Ankara
22°C
Parçalı Bulutlu
Salı Açık
21°C
Çarşamba Az Bulutlu
15°C
Perşembe Parçalı Bulutlu
14°C
Cuma Açık
15°C

Melek KARADENİZ

Tarih Öğretmeni. İdarecilik yapıyor. Stk faaliyetlerine destek veriyor. Muhtelif gazete ve dergilerde yazı çalışmalarına devam ediyor.

    Hazan Mevsimi ve Gül Kokuları

    Hazan mevsimi Eylül… Geldi yine esintisiyle… Oysa severdim hazan mevsimlerini… Sarı sarı yapraklar, sessizlik, huzur terennümü sokaklar… Lakin bu hazan, çok yaprak döktü be Usta… Olmadığı kadar, olmadı kader…

    Bu mevsimlerde ‘’ Gülü göremediğimiz zaman gül kokusunu kimden alırız, gül suyundan!’’ diyen nurlu yüzlü, Kurra hafızı Recep hocamı götürdü be Usta…

    Trakyalı Tomor hoca vardı. Trakya şivesiyle sohbetler yapan… Sarı benzi, çakır mavi gözleri vardı. Dünya gözüyle göremediğim…

    Medyanın yanlış tanıtması ile kendisini sevmeyi reddettiğim Ömer Tuğrul İnançer vardı. İki veya üç yıl önceydi. Amasya’dan Samsun kitap fuarına öğrenci götürürken, kitap fuarındaki söyleşisini listeme almamıştım. Cahilliğimle gerek görmemiştim. Ahh cahillik…

    Fuarda işlerimi bitirip boş boş gezerken Ömer beyin söyleşisinin son on dakikasında öylesine girmiştim salona… Dinlemeye niyetim yoktu da boş koltuklarda dinlenebilirdim.

    Ama o ses tonu, o anlatış, o bakış, o ifade, o his, o hissiyat… Dehşetti…   Sesinin canlılığı vardı.  Sesin canlılığı derken seste var olan ‘’hay’’ esmasının tezahürünü kastediyorum. Ses ne kadar canlıysa o kadar tesirlendiriyor karşısındakini.

    Dinledikçe şaşırdım, bir kez daha cahilliğime yenilişimdi bu. Söyleşi bitti, benim oturduğum tarafa doğru yürümeye başladı duvar tarafından… Heybetinden boyu daha bir uzun gözüküyordu… Gördü durdu, şaşırdı, sanki bir şey demek istedi… Ama iki saniye durdu sanki. Ya da bana öyle geldi işte bilemiyorum… Ayağa kalksam mı kalkmasam mı arasında kalmama kararsızlığımı seçerek otururken ben, yürüdü arz-ı endamıyla gitti mekândan. Dünya gözüyle bir o an oldu gördüğüm, Usta!

    Videolarını dinledikçe hayranı olduğum Ömer Tuğrul İnançer… Oysa daha karşısına geçip özür dileyecektim. Kitabını imzalamasını rica edecektim. Belki Serdar Tuncer gibi tatlı tatlı fırça yiyecektim… Olmadı ah usta…

    Bizler hazinelerin, hazine olduğunun idrakine varamadan, gülleri koklayamadan kaybediyoruz.

    Faruk Dilaver hocamın ismini beş-altı yıl önce yine bir kitap fuarında öğrencileri götürmeden önce duymuştum. Kısa bir araştırma sonucu Yunus Emre ile ilgili rüyasını öğrenmiştim.  Fuarda ilk karşılaşmamda onun da nur yüzlü, çakmak çakmak gözlü, baktığı insana bir mutluluk kıvılcımı atan farklı biri olduğunu gözlemlemiştim. Nette okuduğum Yunus Emre rüyasının doğruluğunu sormuştum yine tüm ukalalığımla.

    Çevresinde kalabalık onlarca insana, yaşına ve yorgunluğuna bakmadan hiç tanımadığı bir insanı kırmamış ve videoya alırken tane tane anlatmıştı başından geçenleri… Teşekkür edip rastgele ‘’Aşina’’ kitabını satın almıştım, ‘’ Kardeşime sevgilerle’’ diyerek imzalamıştı.

    Arabanın yanına gittiğimde kaydın çekmediğini görüp, tüm ukalalığımla tekrar Faruk Dilaver hocamın yanına gidip tekrar anlatmasını rica etmiştim… O an ve o yüz; yine gayet mütebessim,  en ufak bir sitemkâr çizgi yok… Bir mimik olsun oflasın simasında… Hayır… Ayağa kalkıyor Faruk hocam. Bir insanın her hareketi endamına endam katar mı? Evet… Gülümsüyor, gülen gözleriyle. Başlıyor tekrar anlatmaya… Bu ince hoşgörüye bugün kaç insanda rastlayabiliyoruz.

    Gül diyarlarının nadide Gülleri! Sizleri çok seviyoruz!

    Bu günler… Faruk abim bir ay süren uzun bir rahatsızlığın ardından Samsun TÜYAP kitap fuarına geldi. Esma hocamla acaba gelebilecek mi? Endişeleri yaşarken, Amasya’dan Ferhat’ın deldiği tünelleri geçerek, Gül kokusunun yanına gittim.

    Samsun kitap fuarı, binlerce kitap, binlerce kitap kokusu, onlarca yazar ve şair… Ve binlerce kitapsever kitap kurtları… Havası, suyu başka bir dünya…

    Kıymetli Faruk abim, yine o mütebessim çehresi ile oturuyor. Biraz daha yorgun, geçen senelere göre, ama yine mütebessim çehre, yine çakmak nur saçan gözleer, yine her insana özel insan muamelesi… Yunus gönüllü olmak böyle bir şey: haktan gelen her şeyi sevmek…

    Faruk DİLAVER abim şimdi Ankara kitap fuarında gül kokuları dağıtmaya devam ediyor.

                 Melek KARADENİZ

                                                                                                                                                         

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    1. Cemile AYDIN dedi ki:

      Yaprak dökümü gibi bir bir döküldü değerliler. Yüreğine sağlık Melek hanım hazan mevsimini çok güzel dile getirmişsiniz

      1. Melek Karadeniz dedi ki:

        Teşekkür ediyorum sevgili okurum.

      2. Ayşegül dedi ki:

        Gül diyarının nadide gülleri! ne güzel anlatmışsınız melek hocam .kaleminize kelamınıza sağlık ahirete irtihal etmiş bütün nadide gülleri rahmet ve özlemle anıyorum

        1. Melek dedi ki:

          Teşekkür ediyorum sevgili okurum.